Soru: Duyulardan gelen bilginin doğru olup olmadığı, yine duyulardan gelen başka bilgilerin kullanılmasıyla anlaşılır. Yoksa Duyular, duyu organlarına yani bedenimize bağlı olduğu için sınırlıdır; akıl ise maddesel olmadığı için sınırsızdır bu doğru mudur?
Cevap: Duyular dediğimiz kulak göz hislerimiz onaylayan aklımızla kalbimiz diyelim. Kulaktan dolma bilgiler savlar farklı söylenişlerle ortaya çıkan, gözle görülmeden yayılan saçma olabilecek sözlerdir, bununla doğrunun doğru mu yanlış mı olduğu anlaşılmaz, gözle görmek gerekir. Bir fikir düşünce olsun hayatta, hatta felsefe alanında yeni gelen birisinin o sözü çürütmesiyle devam eden düşüncelerdir bunu da biliyoruz. Hislerimiz dersek o da değişken herkesin gönlün içinde ki değere göre pay değer biçtiği bir merkez. Kalbimiz ise bizi aklın bir sınırı olduğunu, sınırsız olmadığını, yaşadığımız dünya üzerinde insanlara karşı bir sınırımız olduğunu söyleyerek frenler. Öncelikle bu konuda karar vermesi için gerekli bilgilerin olması gerekir, bu insanın fikri değil Âlemleri yaratan yüce Rabbimiz Nur Kur’an’da bildirdiği emirler iman ve nur kaynağı olarak merhamet ile dolu olmadan, alacağı her karar fikir yanlış olacaktır, duyularla alınacak kararlar aklı etki altında alacağından, aklın fikrin her an değişken olduğunu bir kararda kalmayacağını, aldığı kaynağa göre uygulamamızı isteyecek olan kalptir, kalp gözüdür.
Aynı çağda yaşayan düşünürlerin görüşleri arasında paralellik olsa da değişkenlik olması akılda, bu düşünceler bir süre sonra yürürlükten kalkarak insanı kaosa sürükler. Kişisel birikimler duyumlar insanı etkiler yaşantısıyla buna yön vermeyerek, sadece kendi çıkarı için kullanmakta geri kalmayacağından bu paralellik zıtlık sonuçta faydasız kalacaktır. Her ne kadar “Felsefe ilk kez Batı Anadolu’nun zengin liman kentlerinde ortaya çıkmıştır. Doğudan gelen kervan yollarının sonunda bulunan bu kentler, deniz ticaretinin de merkezini oluşturmaktaydı. Ticari ilişkilerde sadece mallar değiş tokuş edilmez, bu malların üretiminde kullanılan bilgi, görüş ve teknikler de öğrenilirdi. İşte bu alışveriş Batı Anadolu’nun liman kentlerinde yaşayanların dünyayı tanıma, dolayısıyla eski düşüncelerinden kuşku duyma ve bunların yerine yeni bilgi ve birikimlerine uygun bir düşünce sistemi oluşturma yönünde büyük bir atılım yapmasını sağlamıştır.” Denilse de batılı felsefe ve akımlar sadece ilk başta şirin gözükerek, sömürmek elinde bulunan mallarını atmak için atılmış adımlara karşı çıkmayan insanların oluşturduğu felsefe bir adım olarak ileriye gidemeden, insan hayatını yok sayan fikirler kargaşalar bütünü olmuştur. Afrikalı kardeşlerimiz köle olurken hangi felsefeci bunun insan hayatına zülüm olduğunu söylemiştir? Oysa belki varsa söyler görünerek karışmadan gerekeni söylemiş olmaktan öteye gitmeyen, çapsızlık hareketinde bulunmuştur. Hani Felsefe insan ruhunu kurtarmaktı, neredeydi o zaman kendini felsefeci sanan rehbersiz Felsefeciler…
Onca felsefenin amacı insan ruhunu kurtarmaktır olduğu söylense de, için boş kılavuzsuz rehbersiz olan bu felsefeci batıcıların kaynak ve önderden yoksun olmaları, bu samimiyetten uzak olmalarının göstergesidir… Mutluluğun insan ruhunda aranması gerektiğini ileri sürenler, önce bu mutluluğu âlemde kurulması için insana hayatına yarınına önem veren bir rehberin içinde yürüyerek yan yana olarak gerçekleşmesi için, boş değişken akılın hükmüyle hareket etmelerinin sonucunda insana değer vermeyerek sömürmeyi seçenlerin aldatmasından başka bir şey değildir. Diyelim ki Felsefe alanında, sorulardan çok cevaplara önem verme mühim ise, hangi hükme neye göre sorulara cevap arayacağız, felsefecinin kendi çıkarına koltuğunu sağlamlaştırmak isim yapmak adına mı, yoksa hepsini bir kenara atarak sadece insanın hayatına dair mutluluğun gerçekleşmesi için bu yolda çile çekerek savaşarak cevap mı bulmaktır? Elbette ki ikinci şık olan insan hayatına ait mutluluk önemlidir bu da solmayacak çürümeyecek değişmeyecek olan bir kılavuz rehberlikle olacaktır o da Âlemlerin Rabbi Allah C.C. Bize gönderdiği indirdiği Nur Kur’an Âlemlere Rahmet peygamberdir, yoksa tüm çabalar dünyalık olacak ve insanın gerçek mutluluğuna dair bilgilerin duyuların değişken aklın çabası beyhude olacaktır. Siz ne söylemek istersiniz bu konuda acaba?
Mehmet Aluç