YARDIMCI OYUNCULUK
Namı diğer; “FİGÜRANLIK…”
İnsan var oluşundan bu yana dikkat çekmek, ilgi görmek, göz önünde olmak, tanınmak kısacası “ŞÖHRET” olmak istemiştir. Günümüzde de bunun yollarından biri TV yayıncılık platformunda boy gösterebilmektir.
Düşünsenize: Ekran önündesiniz. Milyonlarca insan sizi izliyor, takip ediyor. Kimi kıskanç, kimi hayran… Yolda yürürken, arkadaşınla yemek yerken hep gözler size dönmüş, siz işaret ediliyorsunuz. Bazıları ise tam konsantre şekilde ,bir hedef olarak belirlediği sizi bir imza alabilmek için resim çekinebilmek için saatlerce gözetleyip bekliyor hatta. Çünkü sizi hayatında çok önemli bir yere koymuştur. Ve siz onun için çok değerli ve özelsinizdir…
Evet! Hikâye kısaca böyle… Kim istemez ki herkes tarafından özel biri olarak görünmek …Hayaller güzel ve heyecan verici. Ama gel gelelim ki bu mertebeye ulaşmak hiçte kolay değil… Size şans lazım, sabır lazım, biat lazım, fedakârlık lazım, güzellik lazım, boy lazım. Kısacası her şey lazım…
Yine de yeterli mi? “MALESEF”
Bir yazar düşünün örneğin. Düşünün ki bu yazarımız İSTANBUL ile ilgili bir biyografi hazırlıyor. İsterse kolaya kaçıp İstanbul ile ilgili geçmiş yazıtlardan örnekler yardımıyla bir çalışma oluşturabilir, ya da isterse buram buram tarih kokan her yerini gezerek, dokunarak, mis havasını soluyarak da çalışmasını bitirebilir …
İşte birazdan “YARDIMCI OYUNCULUK” hakkındaki tüm okuyacaklarınız tıpkı İstanbul’u gezmiş, havasını solmuş, tabir-i caizse her köşesini karış karış gezip keşfetmiş bir yazarın kaleme alıp yazdığı biyografi kadar “gerçektir!”
Türkiye’de bu sektör nasıl ilerliyor?
Belki bir gazete, belki sosyal medya, belki dağıtılan bir el ilanında ya da asılmış bir afişte süslü bir başlık gözünüze çarpar ve o an masal dünyası başlar… Etkilenmişsinizdir ve iletişime geçersiniz… Sizden resim, video, kısa cv bilgilerinizi alırlar ve ardından telefonlarınız çalmaya başlar:
” X projesi için yönetmenimiz dört kişi ile beraber sizi de beğendi. Azda olsa yeteneğiniz var ise ünlü olmanıza ramak var! Yönetmenimiz sizinle görüşmek istiyor, yarın için müsait misiniz?”
Siz aslında bir ajansın çalışan personeli ile değil de yarışma olsa dereceye girebilecek kadar hünere sahip bir pazarlama elemanı ile konuşursunuz ki sonrasında düzinelerce süslü etkileyici konuşmalara tav olup hayatınızın o anına kadar sanki yıllardır ikna edilmeyi bekliyormuşçasına haykırarak “EVET” dersiniz. Çünkü ikna kabiliyeti bir hayli yüksek profesyonellerle konuşmuşsunuzdur ve nitekim ikna da olursunuz…
” Tabi müsaidim, o saatte orda olacağım…”
Sonunda beklenen an gelmiştir. Şans size de gülmüştür.
KARŞI SES : “Ancak sizi projeye sunmak için ajansımıza kayıt olmanız gerekmektedir. Takdir edersiniz ki yönetmenimiz sizinle çalışmak istediği o vakit yapımcı ile gerekli prosedürler ve sözleşmeler için …Zaten ücretimiz çok cüzi bir rakam olup, yüz TL’den ibarettir. “
O an aslında bir ajansın değil, bir umut tacirinin yeni üyesi olmuşsunuzdur. Gereken ödemeyi yaparsınız ve de görüşme sağlanır. Birkaç resminiz çekilir, bazılarında o da olmaz ve ardından “size dönüş yapılacaktır” gibi güzel bir uğurlama.
Yüzünüzde gelecekteki “ŞÖHRETİN” şimdiden oluşturduğu bir tebessüm ile kurulan hayallere ramak kalmışken maalesef beklenen dönüş yapılmaz …
Bu milyonlarca hayali olan insanların geçmesi gereken ilk etaptır. Kuşkusuz herkes bu görevi layıkıyla tamamlamıştır.
Birinci etabı layıkıyla tamamladıktan sonra bir gün ajans kayıt parası istemeyen ve de gerçekten yapımcılarla çalışan bir ajans bulup bir adım daha yaklaşırsınız yeni görevinize …
“Bizde asla kayıt ücreti alınmıyor, hatta isteyenlere de sakın itibar etmeyin” diyen bir ajans çalışanı ardından ekler. ” Sizi yollayacağımız ilk iki projede ücretini ajans tahsil edecektir…” Gönül razı olunca göz görmezmiş…
Sürekli aranırsınız müsaitlik durumunuz sorulur, projelere yönlendirilirsiniz seçersiniz birini ve o gece uyku tutmaz, hele sabah güneşi, o gün hiç doğmaz…
Toplanma saatiniz genelde sabahtır. Ulaşmak istediğiniz yere geç kalmamak için sabah 04:00- 05:00 sularında kalkıp düğüne gider gibi en güzel kıyafetlerinizi giyip, en güzel kokularınızı sürüp vuslata doğru yol alırsınız…
Bekleme yerine gidersiniz ve her taraf mahşer yeri. Yüzlerce insan bekliyor orada…( Ne sanmıştınız ? sadece sizmi olacaktınız yoksa bayım ?)
Oyunculuğun altın kuralı SABIRLI olmak ve BEKLEMEKTİR Kİ sizde herkes gibi başlarsınız beklemeye. Arada konuşmalara kulak misafiri olursunuz. Bazılarının telefon konuşmaları da dikkatinizi çeker: “Setteyim canım, sonra görüşürüz…” Bir yandan etrafı süzerken, bir yandan da adapte olmaya çalışırsınız …Kâğıdınızı verir birkaç evrak imzalar ve sonunda ekip başı, çobanlığına başlar. Projedeki kişileri servis arabasına istifler, sayımını alır, yolculuk biter set yerine gelirsiniz. Bir manga yardımcı oyuncu dizilir ve yeniden BEKLEYİŞ başlar…
Şanslısınızdır set sabah ise kahvaltı tezgâhı kurulur, mis gibi bir karton bardak çay verilir bir adet de poğaça ve yahut simit… Mideniz bayram etmiştir! Reji ya da yardımcısı gelir. Bir manga yardımcı oyuncu arasından sahne için gerekli karakteri süzerek bulmaya çalışır, göz göze gelirsiniz dikkat çekmeye de çalışırsınız sonuç nafile! Herkes o gün kördür sanki kimse sizi GÖRMEZ. O an seçilmemiş bile olsanız da ziyanı yoktur. Nitekim başka bir rolesunulursunuz… Hepsi bu… Abartılacak bir şey yoktur. Çünkü hayatta herkese bir rol düşer. Seçilme işi biter. Kostümcüler gelir tek tek bakarlar beğenmezler yedek kıyafetle gelmişsinizdir onları da incelerler , sahne için en uygun kıyafet kombinini ayarlarlar. Adı üstünde kostümcüdür lakin oradaki dört beş kişinin toplam kıyafet sayısı kostüm aracının içindekinden daha fazladır. Böylede bir tezat durum… Şanslısınızdır aslında. Çünkü modanın duayenleri ile tanışmışsınızdır… Basit, absürt giyim ve takılarıyla onlar kendilerini çoktan modanın duayeni ilan etmişlerdir , etmesine de kendilerinden başka hiç kimse onlarla aynı fikirde değildir. Tıpkı sandıktan tek oyu çıkan bir parti kurucusu gibidirler ama sonuç olarak sizin kostümünüzü onlar belirler… Kostümcülerin havalarından, egolarından, sattıkları cakadan sonra sıra marjinal makyöz ve kuaförlerdedir… Kadınlara basitçe fön, erkeklere tarakla bir saniyelik sihirli bir dokunuş ve de olmazsa olmaz saç spreyi. Birde arada seni ceset yapan fondöten…
Tekrar beklersin …
UNUTMA! Oyunculuk ancak “SABIRLA” mümkündür…
İnsan bu kadar sabrı evliliğinde göstermiş olsaydı, asla boşanmazdı, iş yerinde gösterseydi kıdem alırdı, spor salonlarında böyle sabretseydi branşının en iyisi olurdu belki de … Böylede bir ironidir bu umut dünyası işte…
Sahne çekimi başlayacaktır set ekibi tüm ekipmanları taşımaktadır. Yönetmen ve yardımcısı bir yandan mekânı gözlemlerken bir yandan da ekip başları yardımcı oyuncuların kontrolünü sağlamaya çalışmakta fakat ne yapsalar da yardımcı oyuncularının bitmek bilmeyen gevezeliklerini bastıramamaktadır. Sen ise; suç işlemiş küçük bir çocuğun biraz heyecanı biraz korkusu içinde usulca beklersin hiç olmadığın kadar uslusundur sessiz ve de mülayim…
Bu kadar çok konuşacak şey bulmak için birbirini çok iyi tanıman gerekir, eğer çok iyi tanıyorsalar uzun zamandır geliyorlardır, bu kadar uzun suredir de geliyorlarsa hala neden şöhret olamamışlardır? Düşünürsün, bakarsın, gözlemlersin, anlamaya çalışırsın ama anlayamazsın …
Cevabını bilmediğin sorular kafanı kurcalar durur. Ama birden altın kural aklına gelir “SABIR”
Reji gelir: ” Diyalog yapmış olan var mı?” diye sorar, seni en güzel kostümünle çağırmışlardır davetli olarak ama bir anda sana dönüp sen şoför ol, uşak ol, koruma ol böyle şekilden şekile sokuverirler. Senin takım elbiseli görüntün son bulmuştur. Ve en önemlisi kostümler hiç dezenfekte edilmemiş, temizlenmemiştir. Sen kendini belli etmek için herseyi yapmaya çalışmışsındır ama herkeste geçici beyaz körlük oluşmuştur. Yoksa seni görmemek keşfetmemek ne mümkün?
Bir ekip başı gelir bir şeyler söyler bir manga yardımcı oyuncu komutu uygularken diğer ekip başı gelir fırça atar, bu sefer onun dediğini yapmaya hazırlanırken birde bu ekip başlarının lideri vardır oda başka bir komut verir sonra reji filan derken saatte epey geçmiştir. Yemek molası verilir. Ekip başının önderliğinde yemek yeme alanına gidersin. Setçisi, çaycısı rejisi, kuaförü, makyözü herkes yemiştir sıra sendedir. Elinde tepsiyle catering şirketinden gelen yemek ve garnitürleri alır bir köşede karnını doyurursun … Ama yemek yerken bile yardımcı kadın oyuncuların bitmek bilmeyen dedikoduları egoları kıskançlıkları zirveye doğru tırmanmakta dır.
Mola biter, sahne çekilecektir yardımcı oyuncuları görev yerlerine son olarak anacast lar da yerini alır. bir iki üç motor ve çekim başlar aynı sahneyi defalarca çekerler. İllet olursun içinden kudurur durursun ama işte o an altın kural “SABIR”
Mola verilir, mevsimlerden kış, hele birde dış çekim ise yönetmeni başrol oyuncusu hemen üzerlerine battaniye şal, ısıtıcı cihazlar, bir yandan ekipten görevli kişilerde vücudunu ovuşturur.”MAZAALLAH üşütebilirler rüzgar eser hasta olurlar…Aman diyelim” mevsimlerden yaz ise bu sefer de şemsiye vantilatör ya da klima gibi aletlerle serinlemeler. Bizim bir manga yardımcı oyuncular ise “ASLA HAVA KOŞULLARINDAN ETKİLENMEZLER ONLAR ÇÜNKÜ EKSİ KIRK DERECE SOĞUK İLE ARTI KIRK DERECE SICAKLIĞA KARŞI HER TÜRLÜ HAYATTA KALMA MÜCADELE KURSUNU TAMAMLAMIŞ BİR YIĞIN ASKERLER TOPLULUĞUDUR..”
Türk Silahlı Kuvvetlerin bordo bereli askerleri var ise ajanslarında “FİGÜRANLARI” pardon düzeltiyorum “YARDIMCI OYUNCULARI” vardır çünkü..
Anacast oyunculara en saygın en sevgi dolu cümleler havada uçuşurken bir manga yardımcı oyuncular da sürekli ortaya atılan bağırış çığrışlara maruz kalırlar…
Saatlerce sürer. Bazen seni başka kostümlerle birkaç sahnede de kullanırlar. Bazen yoldan geçen biri, bazen bir şoför, bazen bir doktor ya da sakat arabası ile hasta taşıyan görevli bazen bir polis asker …Gerçek oyuncu her rolün hakkını verebilen kişilerdir.
Sabahın dört ünde başlayan set geceye kadar sürmektedir. Ve en son yönetmenden “paydos” sesi duyulunca birden alkışlar oleyler ıslıklar havada uçuşur…
Birde gece yarısı olmamışsa servis seni aldığı yere bırakır, sen sağ ben selamet, bundan sonrası ALLAH’A EMANET dön dönebilirsen …
Kısacası yıllarca kurduğunuz bu hayaller kumdan bir kaledir ve set ortamı hırçın bir dalgadır, iki günde yıkar geçer.
Ben, bu hikâyenin katili olabilirim. Ama gerçekte ben sadece bir elçiyim. Ferman in sahibi GERÇEKLERDİ…
TOLGA PUL
İSTANBUL, 2021