Neydi bu kadar içimizi acıtan? Bu kahrolma duygusuyla nasıl başa çıkılırdı? Parça parça olan kalbimi nasıl iyileştirecektim. Kalbimdeki bu katran karası acıyı içimden nasıl atacaktım? Bu acı içimde kaldıkça zehirliyordu beni, yavaş yavaş tüm hücrelerime işliyordu sanki. Her geçen saniye daha çok acı çekiyordum bir yandan alışarak. Zaman geçtikçe içimdeki acıyı benimsiyordum sanki. Bana ait oluyordu, benden bir parça oluyordu. Nasıl kopardım, nasıl içimden atardım orasıysa kocaman bir bilinmezlik.
Zaman sana birini getirir. Ya ders olur o kişi sana ya da hayatın hediyesi. Ama unutulan bir şey vardı; o da hayatımıza giren insanları bizim belirleyemediğimiz fakat hayatımızda kalma sürelerini bizim belirliyor oluşumuzdu. Hayatımızda ki kişi bazen bizi yıkar paramparça eder ama biz katlanmaya devam ederiz, neden peki? Bizler göz göre göre kendimize neden bu kadar acı çektiririz. O kişiyi hayatımızdan çıkarıp bu acıya bir son vermek varken biz neden buna göz yummaya devam ederiz? Çünkü hala içimizde bir şeylerin iyi olması için ufakta olsa bir umut vardır. En ufak bir çaba bekleriz karşıdan. Ama aslında o çaba asla gelmeyecektir. İçimizde bir yer bunu bilirken biz yine de buna inanmak isteriz, bunu kabullenmeyi istemeyiz. Nasıl olmasını istiyorsak ona inanmayı, ona tutunmayı tercih ederiz. Çünkü insanoğluyuz. Bize verilen; görevi sadece kan pompalamak olmayan bir organımız vardır. Her şey onun başının altından çıkmaz mı zaten? Ne zaman bu durumla karşı karşıya kalırsak emin olun o insan yanlış kişidir. Doğru kişi olsa zaten bunların hiçbiri olmaz, bunu düşünmeyiz bile. Ama işte, insanoğlu duygularına yenilmeyi tercih ediyor. Ondan gelecek acıya bile razıyım deyip göz yumuyor. Halbuki ne kadarda acınacak durumdayız. Ama asla farkına varmıyoruz. Çünkü buna değer sanıyoruz. Karşımızdaki için ufakta olsa değerliyiz sanıyoruz. Karşımızdaki koskoca boşluğu göremiyoruz. Çünkü artık her şeyi kalbimizin gözünden görüyoruz. Ah o kalp gözü varya, bize en büyük hataları yaptırıyor. Her şey güzel sanıyoruz. Gerçeklerle gördüklerimizin arasında uçurum kadar fark var oysaki. Yapmayın arkadaşlar yapmayın. Değmiyor işte. Sizin canınızı acıtan biri sizi ne kadar mutlu edebilir ki? Sizi ne kadar sevebilir. Sevgi acıtmaz, zarar vermez, yıpratmaz. Sevgi iyileştirir, yaraları sarar, güzellikle kuşatır etrafımızı. Bazen kalbimizi dinlememek gerekir. Bazen gerçekçi olmak gerekir. Biliyorum bu çok acıtıyor, çok acıtacak. Ama kandırılmayacaksınız. En azından bir süre sonra kabullenip yolunuza bakabilirsiniz fakat aksi takdirde hayatınız boyunca acı çekmeye devam edersiniz. Göz göre göre canınızı parça parça edersiniz, hem de kendi ellerinizle. Bazen gülleri sevmek yerine papatyaları sevmek gerekir. Her dikene katlanılmaz.