Kocaman bir kainatta yaşıyoruz. Kainat sadece insana ait değildir elbette. Bu dünyayı hayvanlarla, bitkilerle, mikro ve makro alemdeki ismini dahi sayamayacağım kadar canlılarla birlikte yaşıyoruz. Bu koca dünyayı Allah teala yarattı ve bir düzene koydu. Kainatta hiç bir şey başı boş değildir ve hiç bir şey boş yere yaratılmamıştır. Her canlının bir görevi vardır. Ve insan dışındaki her varlık dünyaya görevlerini bilerek ve görevini yerine getirme bilinciyle gelir ve yine insan dışındaki her canlı görevini yerine getirmektedir. Kainatta kaos yoktur. Hiçbir canlı bir başka canlının alanına girmez ve bir başkasının görevini yapmaya çalışmaz. Bundan dolayı ahlak kavramı hayvan için söz konusu olmaz, olamaz.
İnsan oğlu ise hayandan farklıdır. İnsan tekabulle olgunlaşır. Dünya ya geldiğinden bu yana sürekli bir gelişim içindedir. Her yıl yeni şeyler öğrenir. İnsanda hem irade hem nefis vardır. Nefis terbiye edilmezse insan için ve insanlık için bir canavara dönüşebilir. Bu söylemimin delili kendinden zayıf olanı ezmeye çalışan ve özellikle de kadınların katledildiği ve zayıf insanların öldürüldüğü haberlere bakmak yeterlidir zannediyorum . Her insan nefsini terbiye edemez ve kamil insan olamaz. Bundan dolayı da kanunlar yasalar hep insanlar için konulur. Ahlak da dinin koyduğu kurallar bütünüdür. Kişilerin sınırlarını birbiriyle ilişkilerde ki sınırları, karı kocanın birbirine karşı davranışları, anne-babanın çocuğuna karşı tutumu, komşunun komşuya tutumu yolda birinin bir başkasına karşı tavrını hep ahlak belirler. Adab-ı muaşeret kuralları da ahlakın içindedir. Dolayısıyla terbiye edilmeyen nefisleri toplumsal ahlakla, ahlakın yetmediği yerde de yasalarla dizginlenmeli ve toplumsal facianın önüne geçilmelidir.
Ahlakımızı yitirdiğimiz zaman insanlığımızı da yitirmişiz demektir. insanı insan eden özellikler ahlakıdır. Kişi ne kadar ahlaklıysa o kadar insandır.