Selam blog okurları! küçük bir aradan sonra tekrar buradayım ve bu hafta güzel memleketimin efsanesini anlatmak, duymayanlara duyurmak, yanlış bilenlere doğrusunu aktarmak ve kendi bakış açımdan sizlere sunmak istiyorum. Bu memleket, Güzel ilimiz Mersin’inin güzel mi güzel ilçesi olan Türkiye’nin en kalabalık nüfuslu ilçelerinden Tarsus’tur. Medeniyetler beşiği olan bu yerleşim merkezinde, bazı kaynak ve kazılara göre Asurlar, Fenikeliler, Persler, Makedonyalılar, Mısırlılar, Romalılar ve dolayısıyla Bizanslılar, Araplar ve son olarak da Türkler bulunmuşlardır. Bu yönüyle hem Anadolu kültüründen izler hem de farklı kültürlerin bir araya gelerek kaynaştığı, etkilerinin günümüze yansıtıldığı yer olması açısından önemli yerleşim alanlarından biridir. Tarihi, kültürü, coğrafyası ile adını duyuran, gelenleri, gezenleri heyecanlandıran, okuyanları da meraklandıran bir yer diyebilirim. Anlatacağım efsaneyle beraber daha birçok hikayesi, Roma döneminden kalan yolu, kültürler ve dinlere tanıklık eden kilisesi, camileri, hamamı, bedesteni, kuyusu, çarşısı, yedi uyurların bulunduğu Eshab-ı kehf’i, tarihi evleri, yemekleri ve mağarasından tutunda birçok peygamberin, Hz. İsa’nın havarisi St. Paul gibi isimlere kadar, Lokman Hekim’in de yaşadığı tarih kokan, adım attığınız yerde rastlayacak çok şey bulacağınız memlekettir burası anlatmaya yetmeyen. Peki bu efsane de neymiş derseniz işte anlatayım sevgili okurlar. 🙂
Birden çok anlatımının ve farklı versiyonlarının olduğu Şahmeran efsanesi Türk-İran mitolojisine dayanıp, filmlere, kitaplara ve araştırmalara konu olan bir efsanedir. Bende bu efsanenin bildiğim ve okuduğum halini anlatmak isterim sevgili okurlar. Yoksul bir ailenin oğlu olan Camsab ya da bilinen diğer adıyla Cemşab, geçimini odunculuk yaparak sağlamaktadır. Günlerden bir gün arkadaşlarıyla birlikte ormanda içi bal dolu bir kuyu bulan Camsab, balı çıkarmak için arkadaşları tarafından kuyuya indirilir, balın çıkartmasından sonra arkadaşları onu kuyuda bırakır ve giderler. Kuyunun içinde yardım beklerken bir ışık sızıntısı görür, ışığın geldiği yeri açarak büyük bir bahçeye çıkar. Burada bir tahtta oturan üst tarafı insan alt tarafı yılan şeklinde olan ve bir insan gibi konuşan Şahmeran ile karşılaşır. Yılanların şahı olup yer altında diğer yılanlarla birlikte yaşayan Şahmeran, Camsab’a korkmamasını ve bir süre kendilerinin misafiri olacağını söyler. Burada çok iyi ağırlanan Camsab, aradan yıllar geçtikten sonra sıkılmaya ve ailesini özlemeye başladığını söyler ve evine dönmek için izin ister. Şahmeran ise ölümünün bir insan elinden olacağını, eğer onu bırakırsa yerinin insanoğlu tarafından hemen bulunabileceğini söyleyerek Camsab’ın gitmesine izin vermek istemez. Ancak dayanamaz ve yerini kimseye söylememesi şartıyla Camsab’ı evine gönderir. Bu sırada Tarsus padişahı, önemli bir hastalığa yakalanmıştır. Dönemin tanınmış hekimleri hastalığa bir türlü çare bulamazlar ama büyü işleriyle ilgilenen bir vezir, padişahın hastalığının Şahmeran’ın etinin yenilmesiyle geçeceğini söylemesiyle şahmeranın yerini bulmaya koyulurlar. Vezir, Şahmeran’ı gören kişinin sırtının yılan derisi gibi pul pul olduğunu padişaha söyleyince herkesin hamama gelerek yıkanması emrini verirler. Camsab, Şahmeran’a söz verdiği için hamama gitmez, ancak bir süre sonra hamama gitmek zorunda bırakılır. Camsab’ın sırtının yılan derisi gibi olduğu görülünce, kendisinden zorla şahmeranın yeri öğrenilir. Vezir, Camsab’ın gösterdiği kuyunun başına giderek Şahmeran’ı çıkarır. Şahmeran karşı koymaz ve Camsab’a ölümünden sonra etini kaynatarak ilk suyu vezire, ikincisini padişaha içirmesini, üçüncüsünü de kendisinin içmesini tembihler. Şahmeran, hamama götürülerek burada öldürülür ve eti kaynatılır. Vezir ilk suyu Camsab’ın içmesini ister. Camsab, Şahmeran’ın dediklerini yaparak ilk suyu vezire verir. Vezir, bunu içer içmez ölür. İkinci suyu içen padişah iyileşir, üçüncüsünü içen Camsab ise aklı ve zekâsı daha da güçlenip padişaha baş vezir olur. Diğer anlatımlarından birinde ise burada yaşayan Lokman Hekim’in odunculuk yaparken Şahmeran ile karşılaşması sonucu onu iyileştirerek ve ondan çoğu şeyi öğrenerek bilge olduğunun anlatımı, bir de mısırlı bir tüccar ile kralın arasındaki bir hikaye olarak farklı şekilde anlatımlara rastlanmaktadır. Bu hikaye ve diğer bahsettiklerimin efsane olduğunu ve gerçek olup olmadığına tam olarak karar veremesek de burada bulunan o hamamdaki lekenin de Şahmeran’ın kanı olduğu rivayet edilmektedir. Şahmeran’ın öldürüldüğü ve kan izlerinin hâlâ üzerinde bulunduğu kabul edilen göbek taşına üç kez vücudunu sürenlerin tüm hastalıklarından kurtulup canlılık kazanacağı inancı vardır. Şahmeran hamamının duvarındaki sıvaların da, her yıl düzenli olarak döküldüğü, inanışa göre de bu durum, Şahmeran’ın öldüğü güne rastlamakta, onun kabuk değiştirerek yeniden canlandığını dolayısıyla hiç ölmediğine yorumlanmaktadır. Ayrıca bu hikayedeki insan başlı yılan olan Şahmeran’ın öldürülmesinden dolayı günün birinde yılanların şehri istila edileceği rivayeti de bulunmaktadır.
İşte bu efsane bu şehri daha da anlamlandıran, Şahmeran figürü ile özdeşleştiği, çoğu yerde karşınıza çıkabilmesi ve insanları oldukça düşündüren, deden toruna anlatılarak yaşatıldığı, ilgi uyandıran bu yüzden de gezilip görülesi, araştırılıp merakları canlı tutan şeylerden sadece bir tanesidir. Burada yaşayan Tarsuslu biri olarak bu efsanede geçen yerdeki hamamı, Şahmeran’ın ismini görerek ve duyarak, ne kadar değer verildiğine de tanıklık etmiş gibi hissediyor, tarihe ve yapılarına sahip çıkıldığı, yaşatılmaya uğraş verildiği bu önemin bende daha çok etki bıraktığını düşünüyorum. Mitolojiyi, tarihi, doğal güzellikleri ve gezerken öğrenmeyi seviyor, ilgi duyuyorsanız memleketimizin her yeri böyledir ve kapısı herkese açıktır! !
MERVE CAN
kaynak:https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/50345