Basit problemlerin ardında ki, bir dağın ağırlığınca kızarmış iki çift göz.
Hangi duygumuzun bizi tamamlayacağını düşünürsek, kendimizi o duygunun esiri ederiz. Gönüllü olarak zindanlarına girer, günde 6 öğün besleriz kendimizi. İçine pişmanlığı ve vicdanı koymayız. Savunuruz dış etkenlere karşı. Güvende hissetmek için ‘bende böyleyim’ deriz.
Biz insanlar severiz böyle şeyleri. Çetrefili, bilinmezliği, kaybolmuş hissetmeyi. Bir tarafımız hüzne yakınlaşınca geri kalan tüm boşluğu arayışla doldurmayı.
Çıkışı insanlarda arayarak doldururuz. Olmadığımız tüm kalıplara sığdırırız kendimizi, sonra dönüp: ‘Ben kaybolmuştum, yolumu bulabilmek adına mecburdum’ deyiveririz. Kendimizi kandırmayı sevdiğimiz gibi bunun farkında değilmişçesine roller de yaparız. Bir insanı sevmenin kendini bulabilmekten geçtiğini düşünürüz. Ama kendimizi bulmak için sevdiğimizi düşünmeden severiz.
Galiba, yani bence, tüm bu arayışın sebebi, bu düşüncelerden kurtuluş yolu; insan olmaktan, insan olduğunu bilmekten geçiyor.
Acizliğimizin bizi hangi düşüncelere sokabildiğinin farkına varmak gerekiyor.
Aksi halde insan, sadece daha fazla aciz olduğunu anlayabilmesi için; yalandan hayatına, kızgınlıktan kızarmış iki gözle veda ediyor.
02.10.2019
Furkan ARSLAN