Ölmüş birinin yasını yanında taşıyamazsın. Dinlediğin her müzikte ondan bir parça bulup ağlayamazsın. Öldüğünü unutup arayalım diyemezsin. Her gördüğün kel ve göbekli birini ona benzetemezsin. Ciğerin yanar da kavrulursun benden söylemesi.
Ölümü üzerine getirmeye bile kıyamazdım baba. Şimdi yoksun ve seni bir daha göremeyeceğim. Ne diyordu Müslüm Gürses ‘seni kaybetmenin korkularını bir yenebilsem ah bir yenebilsem’ diye. Yenemedim baba yenemedim. Ben o korkularla artık baş başayım seni kaybettim artık yoksun ve ben yoksunum.
Ölen birinin yası ne kadar tutulmalı ya da unutmak için neler yapılmalı. Akıl verin bana akıl… Unutamıyorum. Boğazımda düğüm içimde kasvet…
Kafayı yedirtecek kadar çok hatırlıyorum seni baba. Kalbimde kocaman bir cenaze yatıyor. Eğilsem, kalksam, düşünsem, yesem, içsem, gülsem, ağlasam batıyor. Sen yoksun, yok bu beni kahrediyor. Hiçbir yokluk bu kadar zor olamazdı. Zaten bundan sonrada hayatımda kolay bir şey olmadı.
Senden sonra kendime o kadar çok sordum ki “şimdi ben ne yapacağım” diye. Dediler ki ölenle ölünmüyor yavrum hayatına bak. Anlamadılar ki benim hayatım sendin… Gittikten sonra nasıl iyi olunur bilemedim. Belki de iyi olmak istemedim. Paramparça gezdim ortalıklarda. Uyudum sürekli uyudum. Uyanınca yanımda olursun belki diye.
Baba, ben bugün bu yazıyı yazarken ne hissettim biliyor musun?
Kendi içimde dağılmış olsam da onca acıya rağmen ben yıkılmadım, sen gibi dimdik ayaktayım. Ben senin kızınım ben güçlüyüm. Gücümü senden alıyorum baba senden. Bir gün huzura kavuştuğumuz yerde yeniden buluşacağız buna inanıyorum…