Her ne kadar günümüzde gündemden düşmüş veya düşürülmüş ve önemini yitirmiş gibi görünse de her yıl 16-22 Temmuz tarihlerinin “Esir Milletler Haftası” olduğunu hiçbir zaman unutmayan ve hatırlayanlardanız. Çünkü Doğu Türkistan günümüzde komünist Çin işgali altındadır. 1960’lı, 1970’li yıllarda milliyetçi -Türkçü kesimler tarafından çokça adından söz edilen “Esir Milletler” adlandırması, 1980’lerden sonra yerini, “globalleşme” denilen ve “Millet” mefhumunu ortadan kaldırmaya yönelik kasıtlı sözcüklere bırakmaya başlamıştır.
Oysa ki, o yıllarda emperyalist devletlerin işgali ve esareti altında hemen hemen Türk Milletinden başka esir olan millet aslında hiç yok gibi idi. Eski Sovyetler Birliği esareti altında Batı Türkistan (Bugünkü Türk Cumhuriyetleri), Komünist Çin esareti altında da Doğu Türkistan vardı. Ne kadar gariptir ki; Türkiye’de Türk milletinin mensubu olduğu halde Vietnam, Kamboçya ve Şili gibi ülkeler için sokaklara dökülen, ağıtlar yakanlar her nasılsa dünyanın en gaddar ve en acımasız vede en insafsız milleti ve Türklerin tarihi düşmanları düşmanları olan Rusların ve Çinlilerin esareti altında soykırıma uğramakta olan Müslüman Türk milletini hatırlarına getirmiyor, orada işlenen insanlık suçlarını görmezden geliyor, daha ileri giderek Rus ve Çin emperyalistlerinin uşaklığını ve taşeronluğunu yapıyorlardı.
Neyse ki, Türkiye’deki bu komünist ve sosyalist ideolojinin mankurtlarının karşısında gür ve yiğitçe bir ses tonu ile “Vietnam değil Türkistan”, “Esir Türklere Hürriyet” diye bağırabilen hakiki Türk milliyetçileri her zaman vardı. Türk dünyasından bahsetmeyi bir prestij ve moda olarak algılayan veya alışkanlık haline getiren ve fakat Türk dünyası veya Doğu Türkistan ile ilgili doğru dürüst bilgisi bulunmayan ve bilgi alma cesaretini de kendinde bulamayan bazı siyaset adamlarımız, Batı Türkistan’ın bağımsızlığına kazanması ile Doğu Türkistan’ın da bağımsız olduğunu uzun süre zannettiler veya bu fikre kaptırılmışlardı. Halbuki Komünist Çin esareti altındaki Doğu Türkistan işgal altında idi ve halen de kalmaya devam ediyor.
Sovyet -Rus imparatorluğu dağıldı, Batı Türkistan da ki Sovyet-Rus esiri Türklerin büyük bir kısmı bağımsızlığını kazansa da, Rus sömürgeciliği altında milyonlarca Türk halen vardır. Rus esiri Türk yurtları Tataristan, Çuvaşistan , Balkarya,Altay , Dağıstan ,Hakasya Karaçay Tuva ,Yakutistan ,Kırım Tatar Türklerinin yaşadığı topraklarda sözde özerk Cumhuriyetleri olarak anılsalar da aslında Rus sömürgeciliğinin altında var olma mücadelesi veriyorlar. Çin işgali altındaki Doğu Türkistan( Sözde Uygur Özerk bölgesi) Kızıl önlüklü Çin faşizmi ile Han Nazizm’inin baskı,zulüm,etnik ayırımcılık, dini ve ırkı soykırım ve demografik dönüştürme ve asimilasyonu zulmü altında varlık mücadelesi veren Uygur Türkü Kardeşlerimizin yaşadığı bir Türk yurdudur.
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ DÜŞÜNCESİ VE TARİHİ GELİŞİMİ
Türk Milliyetçiliği mefkuresinin önde gelen kurucusu ve babası olarak ilk sıra Ziya Gökalp layık görülse de ikinci sıraya da şüphesiz ki meslekten ve hatta doğuştan de sarsılmaz bir Türkçü ve Türk tarihçisi olan Nihal Atsız gelmektedir.
Merhum Hüseyin Nihal Atsız, 1930’lardan 1970’lere kadar, sadece ‘akademik’ çalışmalar yapmakla yetinmemiş, romanlarla ve şiirlerle de elbette ki ‘kurgusal’ bir tarih yazımının nasıl olacağını bizlere ve gelecek nesillere göstermiştir. Türkçülük ve Milliyetçilik mefkûresinin uygulayıcısı ve Siyası alandaki yegane lideri ise MHP’nin Kurucu Genel Başkanı ve vefatına kadar bu Parti’nin genel Başkanlığını yapan Dünya Türklüğünün 20.yüzyılın 1940 yıllardan sonra gerçek Başbuğu merhum Alparslan Türkeş’tir.
Büyük Türkçü Atsız’ın ölümsüz romanlarında kahramanlardan biri, Çin kaynaklarındaki bilgiler üzerine inşa ettiği ve ‘Bozkurtların Ölümü’ adlı romanında anlattığı ‘Kür şad’dır. “(Chieh-she-shuai’ Kür şad, Çin’in günümüzde Doğu asimilasyon ve toptan imha siyasetine karşı ilk direnişi örgütler ve 40 arkadaşıyla birlikte Çin imparatoruna karşı bir ‘ihtilal’ girişiminde bulunur.
Her ne kadar başarısızlığa uğrayıp öldürülse de, kendini bir ideal ve fikir uğruna feda etmesi yönü ile, “Milli bilincin’ uyanmasını sağlar .Kür-Şad’ın bu hareketinden ilham ve cesaret alan ve Çin esaretinde bulunan Türkler tekrar mücadeleye girişirler ve sonuçta Çin esaretinden kurtulurlar. Kür şad Biz Türkler için ölümsüz bir figürdür elbette. Ama milliyetçi tarih anlayışı ve anlatısı bakımından bir “Hakikat’e Tekabül = Gerçeklere ” dayanmaktadır. Günümüz Türk Milliyetçilerinden/ülkücülerinden beklenen, her birinin birer Kür şad gibi ulvi düşüncelere sahip olması, yaşaması ve onu örnek alarak mücadele etmesidir.
Biz Türkçüler için Sovyetler Birliği hem ‘komünizmin merkez Üssü’ydü, hem de ‘Esir Türklerin hapishanesiydi. Türkçülük-Ülkücülük Esir Türkleri kurtarmak ve tüm Türkleri tek bir çatı altında birleştirecek olan ‘Turan devleti’ uğruna savaşmak demektir.
HİÇ BİR MÜSLÜMAN TÜRK, ÇİN ZULMÜNÜ HİÇ BİR ŞEKİLDE TASVİP EDEMEZ
Günümüzde Kızıl Faşist Çin’ ise bu dönemde, elbette ki Türklerin ‘Türkistan’’ zamanlarından kaynaklı olarak, Atsız’ın romanlarında da veya Turancı-Türkçü düşüncede kadim Türk yurdunu işgal altında tutuğu ve Esir Uygur Türklerine soykırım uyguladığı için ‘kadim düşman’ kategorisindedir . Günümüzde Çin, Doğu Türkistan’ı işgal eden, Türkleri yok etmek isteyen ve sömürgeleştiren bir işgalci ve düşman bir güçtür. Türkçü-Ülkücü düşünceye sahip hiç bir kimse Çin’e sempati duyamaz ve kim olursa ve ne sebeple olursa olsun duymamalıdır de. Gerçek mana ’da İslam dinine inanmış ve kendi Türk ve İnsan olarak kabul eden ve gören bir insan Çin’e sempati duymamalı ve onun Müslüman Türklere yaptığı insanlık dışı uygulamaları asala tasvip etmemelidir. Aksi bir durum ise, Çin’in Doğu Türkistan’ı işgalini desteklemek ve Uygur Türkleri üzerinde uyguladığı baskı, zulüm, soykırıma, asimilasyona destek olmak demektir. Bu ise,insanlığa,Türklüğe ve Müslümanlığa karşı en büyük ihanet olacaktır. Her halde bu konuda hiç bir kimse bir kaç bin dolar kar veya çıkar için kendisini Tarihin ve Türk Milletinin nezdinde HAİN olarak damgalatamaz elbette ve her halde.
ÇİN EMPERYALİZMİNE DİRENEN SON ESİR TÜRKLER,MÜSLÜMAN UYGUR TÜRKLERİ
Günümüzde, Çin’in oluşturduğu düzen; kapitalist ekonomi ambalajı içinde komünizm ideolojisinden ve katıksız Han şovenizminden başka bir şey değildir. Çin Komünist Parti’nin iktidarında Uygur Türklerine uyguladığı bu sistem, faşist ve ırkçı düşüncelerden beslenen şoven ve emperyalist, gayri medenî ve çağdışı yönetim sistemidir. ÇHC bu sistemi şimdilik, yönetimi altında bulundurduğu Doğu Türkistan’da Çin işgal devletinin Uygur politikası baskı ve bir tür asimilasyon üzerine inşa edilmiş durumdadır. Sistematik bir ibadet yasağı, camilerin kapatılması, insanlara zorla içki içirilmesi namaz kılmak, oruç tutmak ve hac yapmak gibi temel insan hakları olan faaliyetlerin ve dini ibadetlerin anayasal suç kapsamına girdiği Doğu Türkistan’da, eğitim ve seyahat özgürlüklerinin kısıtlanması, nüfus dengesini Çin lehine çevirme ve doğum kontrolü ve benzeri diğer insanlık dışı uygulamalar Han Nazizmi ile Çin faşizminin şiddet boyutunu göstermektedir.
UYGUR TÜRKLERİNİN TÜRK İSLAM KÜLTÜRÜNDEKİ YERİ VE KATKILARI
Uygur Türkleri Ötüken ve Tarım bölgelerinde Türk Kültür ve Medeniyet çevresinin gelişmesinde olsun, dinilerin ve kültürlerin gelişmesi ve yayılması en son olarak ise, 10.yüzyıldan itibaren İslami Türk kültürü ve medeniyetinin zirveye ulaşmasında büyük katkılar yapmıştır. Özellikle orta devirlerde Türk dünyasında yükselen ve gelişen Türk kültürünün bayraktarlığını yapmıştır. Ayrıca bu topraklarda yaşayan Uygur Türkleri ortaya koyduğu bir birlerinden değerli, muhteşem ve eşsiz dil,edebiyat,siyaset felsefe ve düşünceye ait dengi olmayan eserler ortaya koyarak Türk İslam medeniyetine ve kültürüne armağan etmişlerdir. Uygur Türkleri ayrıca Batı Türklerini asırlar boyunca sürekli besleyen ve takviye eden Türklerin yüz aklarından asil , çalışkan ve üretken Türk boylarından biri olarak tarihteki müstesna yerini almıştır. Uygur Türklerinin Doğu Türkistan’da oluşturduğu ve geliştirdiği kültür varlıkları çok zengin olup, Dil-Edebiyat, Tarih, Tababet, Sanat, Matbaa, Mimarî yapı bakımından göze çarpmaktadır. Uygur Türkleri bugün kültür varlıklarıyla, kültür zenginliklerini korumak ve geliştirmek için büyük bir mücadele içerisindedir. Komünist Çin yönetimi Uygur Türklerinin kültür zenginliklerini ortadan kaldırmak suretiyle onları daha kolay asimile edebileceği varsayımı var gücüyle çırpınmaktadır. Uygur Türkleri, uzun yıllar farklı Çin yönetimleri tarafından
Bu ülke ’ye gönderilen Eşkıya, İnsanlık düşmanı Katil,Gaspçi ve Terörist kan içici Zalim Hakim mutlak genel Valiler tarafından idare edilmiştir. Çin baskısı,talanı,gaspı ve katliamı hiç bir devirde durmamıştır. Hatta gelenler,gidenlerdan daha beter bir uygulamalara imza atmışlardır. Bütün Çin işgal yönetimleri devlete karşı gelmek, isyan etmek, devrim karşıtı gibi suçlamalarla baskı,zulüm,işkence,gasp,talan ve katliamlarda bir birileri ile adeta yarışmışlardır.
11 EYLÜL SALDIRILARI UYGUR TÜRKLERİ VE İŞGALCİ ÇİN
ÇKP’nin işgal yönetimi, 11 Eylül saldırılarından sonra ABD. Öncülüğünde başlatılan Terörle küresel savaşı kendi lehine fırsata çevirmek istemiştir. B global mücadeleden yararlanmasını bilen Çin yönetimi bu sefer de Uygur bölgesin ’de de terör olduğu ve Çin’in de terörden mustarip olduğunu ileri sürerek ve bir terör tehdidi ile karşı karşıya bulunduğunu iddia ederek büyük bir propagandaya girişmiştir. Bu bağlamda uluslararası kamuoyunda kendisinin Uygur Türklerine baskı, zulmü asimilasyon ve soykırımı meşrutiyet kazandırmak istemiştir. Ancak, uluslararası toplum Çin(in bu sinsi yalanlarına ve kurgularına hiç bir zaman itibar etmemiş ve inanmamıştır. Ancak, İşgalci Çin’de utanma ve sıkılma duygusu bulunmadığı için günümüzde de bu girişim,töhmet,karalama ve iftiralarını sebepler, nedenler ve gerekçeler yaratarak, ve provokasyonlar yaparak komplolar üreterek sürdürmeye çalışmaktadır. Çin komünist yönetiminin Eylül 2002 tarihinden itibaren Uygur Türkçesinin Doğu Türkistan Üniversite ve Yüksekokullarında eğitim ve öğretim dili olarak kullanılmasını yasaklamıştır. Dil bir milletin tarihinin ve kültür birikiminin ve ortak hissiyatının depolandığı bir ana kaynak ve hazinedir. Dil bir milletin her şeyidir. Millî dil olmazsa kültür olmaz, kültür olmazsa millî kimlik olmaz. Kimlik olmazsa haysiyet ve onur da olmaz. neticede millet olmaz ve ortadan kalkar. Dilini kaybeden bir millet her şeyini kaybeder ve tarihten silinerek yok olur. Çin komünist yönetimi Uygur Türkçesinin kullanılmasını yasaklamakla kendilerinin hazırlamış olduğu 1982 yılı Çin Anayasasını ve özerk bölge kanunlarını çiğnemektedir. Bu kanunlarda özerk bölge statüsünü yürüten milletler ‘Kendi ana dillerini kullanma ve geliştirme hukukuna sahiptir.’ denilmektedir.ÇKP’nın İşgalci yönetimi kendi anayasasını ve ilgili yasalarını çiğnemekte ve anayasal bir suç işlemektedir.
DOĞU TÜRKİSTAN VE UYGUR TÜRKLERİ SORUNU, TÜRKİYE TÜRKLERİNİN İÇ MESELESİDİR
Doğu Türkistan ve Uygur Türkleri sorunu biz Türkiye Türklerinin iç meselesidir. Biz, bu soruna Çin’in bir iç meselesi veya iç işlerine karışmama ilkesiyle bakamayız. Aynı zamanda Türk yurtlarında yaşayan Türklerin sorunları ’da, bizim sorunumuzdur. Türk Kardeşlerimizin yaşadıkları ana vatanlarındaki ve ata topraklarımızdaki sorunlarına ülkelerin iç işi gözüyle bakamayız! Bakmamalıyız de ! Çinli sömürgeciler, Doğu Türkistan’ı Xinjiang (Sincan); yani “Yeni Toprak/Kazanılmış Topraklar” diye adlandırırlar.Uygurlar,Çinliler tarafından kazanılmış toprakların , kaybedilen ,yok edilmeye çalışılan esir halkı Kardeşlerimizdir. Biz meseleye bu açıdan bakıyoruz ve bakmaya devam edeceğiz de. İnşallah.
Doğu Türkistan ve Uygur Türkleri sorunu, bir kimlik ve Milli bir sorunudur. Böyle olduğu için de bu sorun ancak, bağımsız ve hür bir Doğu Türkistan devletinin kurulması ve ortaya çıkması ile ile çözüme kavuşturabilir. Sözde özerklik veya başka yapmacık ve sun’i ve yerel ve Milli olmayan ve dışarıdan empoze edilen yöntemler ile asla çözülemez.
En önemlisi Doğu Türkistan Topraklarında yaşayan Uygurlar başta olmak üzere Kazaklar,Kırgizlar,Özbekler,Tatarlar,Salurlar.Sarı Uygurlar ve diğer binlerce yıldır, bu toprakta birlikte kaderde ve kıvançta aynı duyguları paylaşan ve barış içinde yaşayagelen diğer halkların hür iradesi hilafına yapılan bütün çözümler, anlaşmalar ve diğer bütün girişimler kesin olarak geçersizdir. ASLA KABUL EDİLEMEZ.