İçinde varolduğumuz dünya , ve içimizde varettiğimiz dünya . Varlığının içinde bulunduğu dünyaya ait olmadığını hissetmek. Asıl dünyasından , kendi evreninden kopmuş ,uzaklaşmış belkide uzaklaştırılmış. Kimseye anlatamamış, kendi hayatında bir yabancı gibi rotasından sapmış bir gemi misali rüzgarın götürdüğü yöne gidiyor.
Kendi benliğiyle yaşamak isteyen bir avuç insan. Umutlu , hayalleri olan yüzünü güneşe dönmüş .tıpkı ayçiçekleri gibi kendi güneşini seyretmekten alıkoyamıyorlar kendilerini. Güneşlerine attıkları her bakış heyecanı iliklerine kadar hissetmeleri için yeterli oluyor. Her bakış heyecan , her bakış umut ; her bakış karmaşa ve her bakış kendisine yapılan acımasız bir eleştiri. Her seferinde dahada uzaklaşmak güneşinden … damarlarındaki kanı yavaş yavaş emen her baktığında içini sızlatan …
ayçiçeğinin sonu her baktığında onu cezbeden , havalara uçuran , yavaş yavaş canını alan ve farkettirmeyen güneşi olabilirmi ? Ayçiçeğinin güneşine yenilmesine sebep olan hırsı olabilirmi?
Peşinden körü körüne gittiği hayali , ait olduğunu düşündüğü hayali dünyası , toz pembe görünen fakat mutlu olma duygusunu hat safalara çıkaran sadece onunla mutlu olabileceğini düşündüren dünyası… ona olan isteği , arzusu yüzünden hırsla bakan gözler beynini ele geçiren başarabilirsin duygusuna karşın vücudun hiçbir şey yapamaması , elinden birşey gelmemesi her gün dahada uzaklaşması dünyasından .Asıl mücadeleyi kendi içinde veren , çok uzak olduğunu düşündüğü ama parmaklarının ucunda olan ve keşfedilmeyi bekleyen mutluluk , kafasında benimsediği dünya yüzünden nefes almasına engel olmakta. belkide onu her geçen gün daha da öldürmekte…