Yunan askeri bahçe duvarından atlayıp, bahçeye girince ödü patlayıp ölmüştü, Seyit efendi. Seyit efendi eşrafın en zenginlerinden, halı tüccarıydı. Savaş çıkınca bütün varını yoğunu satıp altın almış, onu da küpün içinde bahçeye gömmüştü.
Evi dar bir sokakta tek katlı, büyük bahçeli bir evdi. Sokaktaki diğer evler gibi. Evin bahçesine sokaktan, sürgülü demir bir kapı ile giriliyordu. Kapının önünde uzun ince bir yol, yolun bir tarafında meyve ağaçları vardı. Elma, armut ceviz ağacı. Yolun diğer tarafında da çiçekler vardı. Çiçeklerin olduğu yerde de ev vardı. Evin tahtadan bir sundurması vardı. Beş basamak ile tahta sundurmaya çıkılıyordu. Oradan da eve giriliyordu. Ev geniş odaları olan büyük bir evdi. Bahçe duvarı beton taşlarla örülmüş, bir insan boyu kadardı.
Seyit efendinin ilk eşi hastaydı. Hastalığı nedeniyle gözleri artık görmüyordu. Evdeki onca çocuğa kim bakacaktı? Bunun üzerine Seyit efendi bir daha evlendi. Eşi onun evlendiği günü, daha sonra “Sanki beni ateşten bir fırına attılar” diye anlatıyordu.
Seyit efendinin büyük oğlu Osman, on beş yaşında mektepte okurken, gönüllü olarak savaşa katılmış, on yıl Yemen’ de İngilizler’ e esir düşmüştü.
Evde kardeşleri Ahmet, Adnan ve Safiye kalmıştı.
Osman, Zeynep’ in babasıydı. Şu anda yukarıda anlatılan evde sekiz kardeş yaşıyorlardı ve Zeynep en büyük çocuktan sonraki çocuktu. Osman’ ın çocukları.
Yine aynı bahçenin içerisinde yer alan diğer evde de Osman’ ın kardeşi Ahmet, eşi ve bir oğlu ile yaşıyordu.
Bir rivayete göre; Seyit efendinin kızı Safiye, bahçede gömülü olan altınları öğrenmiş ve ağabeyi Osman savaşta iken, altınları bulmuş, kardeşlerinden habersiz saklamıştı.
Safiye’ nin eşi ve çocukları şimdi çok zengindi ve ailece fabrikatör olmuşlardı.