Öncelikle sanat hayatımızın neden vazgeçilmez parçası onun üzerine bir açıklama yapmak isterim.
Şöyle ki sanat yaşamımızın her yerinde bulunmakta. Mesela biz bir bardak alırken onu sadece işlevselliği için almıyoruz, onun şekliyle de ilgileniyoruz. Peki bardağı üretirken bu estetiklik düşünülmemiş mi? Tabi ki düşünülmüştür, hatta ellerinden gelen en güzeli arıyorlardır eminim. Yada bir ev alacağız onun da estetik bir yanının olması gerek. Günümüz dünyasında da bu böyle geçmişte yaşayan insanlarda da bu böyle. Müzelere gittiğimizde kullanım eşyalarında ki süslemeler dikkatimizi çekmesi kaçınılmazdır. Bize haz veriyor ve bize haz verdiği için devamı geliyor. Bir şey ürettiğimzde ne olursa olsun onda az da olsa sanatsal bir tarafı vardır muhtemelen . insan oğlu hoşuna giden şeyi yapmaktan haz duyar buda estetik bir tarafı olduğunu yadsıyor, bu böyle olunca da sanat hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmektedir.
Günlük hayata konuşurken bile kelimelerimizi özenli seçiyoruz kulağa hoş gelsin diye, demek ki konuşmamızda bile estetik haz uyansın istiyoruz. Yazdığımız yazılarda, dinlediğimiz müziklerde, su içtiğimiz bardakta bile sanatı görmekteyiz.
Bazı sanatçılarımıza göre insanoğlunun kendisi bir sanattır. Çünkü insan vücudu kusursuz bir varlık olarak bilinir. Hatta Aristo ve plato bu yüzden çok karşı karşıya gelmektedir. İdealar dünyası gibi asıl güzellik ve sanat idealar dünyasındadır. Bu dünya var olan şeyler ise idealar dünyasının birer yansımasıdır.
Ben bardaktan konu açmıştım bir bardağın şeklinde bile sanat vardır demiştim. Bardağın içindeki çay bile bir sanattır bence. Nasıl diye soracak olursak eğer; çağımız dünyasına bakarsak sosyal medyada çoğumuz bir demli çay bardağı story olarak atmışızdır. Neden? Çünkü o anda o bardaktaki çayın rengi, üzerine düşen ışık gölge oyunu ve o anda bulunduğumuz ortamın uyumu bir kompozisyon oluşturur. Bir bardak çay çok şeyi anlatır bize. yalnızlığı, derdi, mutluluğu, özlemi, geçmişte yaşadığımız bir kişiye olan özlemi ve bir çok örnek. Sanatta budur renk, ışık, gölge ve verilmek istenen mesaj… tabi ki sanat sadece bu saydıklarımdan ibaret değildir. Sanat ile aşılanmış bir bireyin davranışlarında olumlu değişmeler olumlu davranışlar bilimde bile ispatlanmıştır. Bu ve benzeri bir çok örnek verilebilir, daha fazla uzatmak isterdim ama burada bitmesi daha makbule geçeceğini düşünüyorum.
Kısacası sanat hayatımızın ta kendisidir. Peki hayatımızın her yerindeyse sanat bu bizim vazgeçilmemiz olmuyor mu? Yukarda verdiğim örneklere bakacak olursak, vazgeçilmezimdir. Sadece o örneklerle sınırlı değil tabi ki hatta sınırsız demek daha doğru olur örnekler için. Bu şekilde hayatımızda yer edinen sanatı, bir sanat eğitimcisi olarak bunu topluma ve öğrencilerime duyumsatmam benim en önemli görevlerimden, sorumluluklarımdandır.
Ne kadar zor olduğunu biliyoruz benim ülkemde. Ama buna negatif değil pozitif bir bakış açısıyla bakmak gerekli. Duygularımı ifade etmek gerekirse eğer; toplumun sanatı bilmemesi farkında olmaması çok üzücü bir durum. Belirttiğim gibi sanat yaşamımızın her yerinde herkesin sanatla bir şekilde bir bağlantısı var ama kişi içinde olduğu durumun sanat olduğundan bir nevi habersiz. İşte tam da bu noktada bizim bir şeyler yapmamız gerekiyor farkındalık yaratıp nasıl duyumsatabiliriz diye bir düşünmemiz lazım.
Öncelikle öğrencilerime sanatla ilgili birkaç soru yönelteceğim. Bu sorular çerçevesinde öğrenci kendi kendine bu farkındalığı yaratacaktır. Mesela derim ki sen bir bardak aldığında nasıl bir bardak alırsın bardağının ne tarzda olmasını istersin? Senin için bardak sadece işlevselliği olsun yeterli mi? Vb. gibi daha bir çok sorular sorulabilir. Günlük yaşamla bağdaştırırım, yolda yürüdüğün zaman çevrenin düzenlenmesi açısında fikirlerini ararım. Evet bunlar bakıldığında direk sanatla ilgili görünmeyebilir benim amacımda dolaylı yollardan sanatın hayatımızın vazgeçilmez olduğu yadsımaktır. Doğrudan öğrenciye bir şey anlatmaya ya da duyumsatmaya çalıştığımız zaman olumlu bir sonuç alınmayacağını düşünüyorum. Çünkü her birey farklı şekilde algılayabilir. Bireysel farklılıkları göz önünde bulundurarak gelişimsel farklılıkları göz önünde bulundurarak bir şeyler aktarmak yerinde olacaktır diye düşünüyorum. Kimi öğrencilerim için göstererek yani müzeleri gezdirerek sanatın hayatımızda ne şekilde yer aldığını anlatırım. Müzeler bence en güzel örnektir bu konuya. Öğrencilerime geçmişte bile sanatın var olduğunu ve hala devam ettiği üzerinde düşünmesini isteyecem öğrencimde şöyle bir algı oluşacak; demek ki sanat hep varsa o zaman hayatımızın vazgeçilmezidir gibi düşünecektir. Müzede kullanım nesnelerinin sadece işlevselliği üzerinde durulmadığını görecek . buda demek ki sanat her şeyde vardır diyecek. Sanatın insanlar üzerindeki etkiyi aktarmaya çalışacam aktardıktan sonrada öğrencilerim üzerinde deneyecem. Örnek vermek gerekirse öğrencime müzikal bir eser dinletecem yada bir resim gösterecem o anki duygularını ifade etmesini isteyecem. Yaşadığı duygularını anlattığında diğer öğrencilerinde etkilenmesini sağlayacam hem de öğrencim sanata karşı ilgi duyacaktır. Ve sanatın hayatımızda mutlaka yer edinmesi ve vazgeçilmez olduğunu duyumsayacaktır.
Öğrencilerimle piknik yaparım, doğa yürüyüşü yaparız. Öğrencilerime en güzel sanatın doğa olduğunu anlatmaya göstermeye çalışırım. Doğada hoşunuza gidecek şeyler toplayın yada gösterin derim ve onların size neler hissettirdikklerini anlatın derim. Sanat size bir şeyler hissettiriyorsa hayatınızda yer edinmemeli mi sizce de gibi. Soru sorma tekniği, kapı aralama tekniğini kullanıp açık uçlu sorular sormaya gayret ederim. Ve öğrencilerimi resim sergisine götürürüm. Sergide eserler hakkında sanatçılar hakkında bilgiler veririm. Sanatçının duygularını anlatmak istediklerini eserine yansıttığını, böylelikle sanatçının bu şekilde iyi hisettiğini falan anlatırım. Çünkü kimimiz anlatmak istediğimizi söylemek yerine farklı şekillerde leanse ediyoruz. bunu öğrencilerime anlatırım. Mesela kişi çok kızmıştır ve öfkelidir. O kişi eğer ressamsa çizim ile, eğer müzisyen ise bestelerle, şairse kelimeler ile, tiyatrocu ise oyun ile, yazar ise yazdığı kitaplara yansıtır. Bu şekilde bize ne zararı olabilir bu insanların, yaşadığı duyguları iyi yada kötü sadece eserine döküyor. Hem kendisi rahatlıyor hemde kişiliği zedelenmiyor duygularını içine atmayıp bir şekilde anlattığı için. Peki sorarım size bu şekilde sanat olmasaydı bu kişilerin hayatında o duygusunu öfkesini nasıl dışarı çıkaracaktı? Nasıl olduğunu söylemek gerekirse; gidip öfkesini başka bir bireyden çıkarabilir, zarar verebilir o kişiye fiziksel yada duygusal anlamda. Elinde fırçası yok sanatsız yetişmiş bir toplumda canice yaklaşımlar maalesef ki var. Sanatsız bir toplum naif değildir. Ruhları zorbalıkla beslenir. Bunu gündelik hayatımızda da görüyoruz. Sanatla ilgilenenler ve ilgilenmeyenler sizce nasıl bir izlenim uyandırıyor gibi sorularla kendilerinin sanatın gerekli olup olmadığını anlamalarını beklerim. Bunun gibi daha bir çok örnek vermek isterdim ama sevil hocam 50 kişinin ödevini okurken yorulabilir diye burada bitmesi makbule geçer. Teşekkür ederim 😉
SENA İNAN