Sonbahardı. Gece ve soğuk bir olmuş üstüme üstüme geliyordu. Üşümesin diye kaldırımlar envaiçeşit ağaçlardan kopup gelen yaprakların sıcaklığıyla kaplıydı… Diğer taraftan sokak lambalarının sıcacık gülümsemesi… Sanırsın aylardan temmuz… Daha yenice bulmuştum ya seni belki de o yüzdendi mevsimlerin normalüstü sıcaklık seyirleri… Ne günlerimiz, ne deli zamanlarımız geçti. Hayat bizi kulağımızdan tutup nasıl da ayırırdı kavga ettiğimiz çocukluklardan… Hiç büyümeyecek sanırdık birbirimizi… Hiç ama hiç büyümemecesine de inat ederdik hani… Çünkü biz büyüdükçe küçüleceğini sanırdık aşkın… O yüzden sığalım yeter diyorduk birbirimizin yüreklerine… İnanır mısınız? Hiç büyük gelmedik biz birbirimizin yüreğine hani bir tabir vardır ya çukkk oturdu diye işte öyle oturduk, direndik birbirimizin yüreklerinde… Ve zaman; o kadifemsi, kaygan her yüze en az bir çizgi bırakabilen ressam, bizi nasıl bir noktaya getirdi inanamadım…
Ve aşk nasıl bir günde başladıysa yine öyle bir günde gitmeyi tercih etti… Bir sabah uyandığımda yatağın diğer yanı boş, odada kıştan kalma soğuk… O korkunç kazadan 325 gün geçti. Uyudum… Uyudum… Uyandım… Rüyadır şimdi geçer sandım…
Koştum.. Koştum.. Koştum..Soluğu yine senin yanında aldım sevgilim..
Koşmaktan yorulmuş ayaklarım, sırtımdan kuyruk sokumuma kadar inen ter sızıntısı, yüreğim dövülmüş demir yığını…
Kor, yanık ve kızgın…Ard arda bıraktığım can parçacıklarım, sırtımda geçmişimin heybesi.
Umutsuzca fırlattığım yaşlı bakışlarım… Ve yine kulağımda o ses;
” Başınız sağolsun. Üzgünüm..”
– Kalk aşkım kalk hadi hiç yakışmadı burda yatmak sana. Toprak sen kokuyor Sevdiğim. Toprak sen kokuyor. Yağan yağmurla bana gel.. Akan damlalarla düş üstüme ,yüreğime. Beni sensiz bırakma.