Hırgür siyasetinden başımızı bir kaldırabilsek… Siyasetçilerimizin nezaketten bihaber politika faaliyetlerinden bir kendimizi sıyırabilsek… Türkiye’de ve dünyada neler oluyor diye, şöyle bir etrafımıza baksak… Gerçekten de ülkemiz ve dünya, bir salgın ile mücadele ediyor. Mücadele etmekle kalmıyor, bir yandan ekonomik sorunlarla baş etmeye meylediyorlar.
Bazen yazıyorum ama tekrara düşüyor olabilir. Gerçekten de memleketimizde iki farklı yaşam tipleri var. Bir tarafta yaşamlarını keyifle sürdürenler ve “diğerlerinin” farkında olmayanlar. Bu daha önce de böyleydi. AK Parti iktidarından önce de farklı bir şey yoktu. Özellikle, ekonomik muslukların başını tutanlar, çıkar çevreleri, keyfileri gıcır olanlar daha farklı bir dünyada idiler.
Değişim rüzgârlarıyla siyaset kurumunu altüst eden cari iktidar, bugün çok daha farklı bir konumda. Toplumun yarısını kendisine yandaş kılan; kendisine oy verenlerle kendisine oy vermeyenler arasında ayrıma giden bir seçkinler partisi oldu AK Parti. İnsanların dertlerinden farklı bir yaşam gündemi var artık siyasi elitlerin. Birkaç gündür kamuoyumuz çalkalanıyor. Birtakım kendini bilmezler tarafından gündem sürekli değişime uğruyor.
Profesör ünvanlı kişi, ulusal bir kanalda, üniversitelerin burada ikrar edemeyeceğim bir biçimde anıldığını iddia ediyor. Üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, bağımsız denetleyici kurum ve kuruluşlar, demokratik bir toplumun olmazsa olmazıdır. Bilim ve akıl ile toplumlar daha müreffeh bir yarınlara yelken açabilir. Kültür ve sanat faaliyetlerinin artık neredeyse isminin bile geçmediği bir memleket ortamında, bir başhekimin, görevli hemşeriye onur kırıcı bir biçimde ceza reva görmesi ve bunu uygulatması…
Türkiye’de insanlar aç dendiği vakit, tüm kudretli mercilerin birden, insanların önüne set çekilmeleri… Bunlar normal mi? Bunların normalleşmesi normal mi? Gerçekten de artık her şey önemini, sırasını kaybediyor. Zaten, ülkelerin önünde bir muğlak süreç var. Bu salgından ötürü, yazarların ÇİN’İ ve Dünya Sağlık Örgütünü hedef göstermeleri… İnsanların akıllarının karışmasına neden oluyor.
– – -* – – –
Cumhuriyet Halk Parti Muğla Milletvekili Avukat Burak Erbay, mecliste yaptığı konuşmada şunları ifade etmiş:
“Pfizer ve Biontech adlı iki şirket, insanlık için ümit olan aşıyı buldu. Pfizer, 175 ülkede faaliyet gösteriyor. 7 milyar $ (dolar) bütçesi var. Bu şirkette 96 bin kişi çalışıyor. Yine aşıyı bulan ve iki Türk doktorun sahibi olduğu Biontech firmasında ise sadece bin 300 kişi çalışıyor. Peki Diyanette kaç kişi çalışıyor biliyor musunuz? 131 bin 789 kişi çalışıyor. Yani aşıyı bularak insanlığa umut olan Biontech firmasının yüz katı personeli var.”
Sayın Erbay açıklamalarına şöyle devam etmiş:
“Diyanetin 2021 yılı bütçesinden dinî dernek ve vakıflara toplam 81 milyon 893 bin TL ödenek ayrılmış.”
Kaynak: Cumhuriyet gazetesi internet baskısı
Şimdi neden bunu yazdım? İktidar sarhoşluğuna kapılan, burnunun dibinde yaşanan yoksulluğu, açlığı, yolsuzlukları görmeyenlere sormak lâzım: Diyanet’in bu süreçte bu raddede savurganlık yapmaya hakkı var mı? Bodrum’da külliye inşa edilecekmiş. İçinde hamamlar veya artık ne tip konformist yerler olacak bilmiyorum ama kamuoyu bu haberlerle çalkalanıyor.
Bu bağlamda, bu yazılanlardan hoşnut olmayanlar da olacaktır. İnsanları “din düşmanlığı” ile itham edecekler, yolsuzluk, adam kayırmacılığı, dernek ya da vakıf adı altında faaliyet gösteren mecralarda yaşanan kepazelikler sümen altı edilecek…
Gerçekten de insanlar zor bir dönemde zor koşullar altında yaşam savaşı veriyorlar. Evet; ülkemiz eskisi gibi değil. Değişiyor. Ama, değişim her nedense, çıkar ilişkileri ve iktidarın sahiplenilmesi veçhesinde yaşanmakta. Türkiye, 3 Kasım 2002 tarihinde neden, siyaset kurumunun köklü partilerini tasfiye ederken, yeni bir partiye tüm açık gönüllüğüyle iktidarı teslim ediyordu. İnsanların karnının zil çalması, yokluk, mahrumiyet, eşit vatandaşlık olanaklarına eşit mesafede olunamaması… Bunlar sizce edebiyat mı? Boş lakırdı mı?
İnsanların namuslarıyla uğraşacaklarına, kadınların nasıl giyinmeleriyle ilgileneceklerine, kadının hamile hamile dolaşmamasını salık vereceklerine, üniversiteleri yozlukla suçlayacaklarına… Türkiye’nin gerçek gündemine baksınlar: Eğitim, bilim, akıl, kültür ve sanat, ekonomi, demokrasi sorunsalı, devlet olanaklarından eşit yararlanma hakkı…