Geleceğin dertlerinden daha mühim bir şey varsa o da kalbimizdeki acılardır. Ruhumuzu parçalayan, kalbimizi acıtan, aklımızı daima meşgul eden yaralar. Hiç geçmeyecek, hiç bitmiyecek gibi adına şiirler yazılan sevdalar…
Üstümüze üstümüze gelen ve dâima nefes almamızı engelleyen hisler. Sonbaharın dökülen yaprakları gibi kışı bekleyen genç yürekler… Fakat bu bitmez denilen dertlerin, geçmez denilen acıların her dâim bir sonu vardı. Her dâim yalnız olduğunu düşünen, kocaman dünyada kendine bir soluk, bir yer bulamamış insanlar gibi seslerin ruhumuza nüfus edişini izlediğimiz zamanlar dâima vardı. Kalbimizin evsiz kaldığı, yolunu kaybettiği, buz gibi soğuduğu, her nefes alışımışızda hissettiğimiz soğuğu yaşadığı zamanlar hep vardı. Kocaman evrende sadece bizim başımıza geliyormuş gibi hissettiğimiz büyük hüzünler, kalp kırıkları atalarımızdan bu yana insanlığa hep şahitlik etmişti. Bu enfes güzelliklerle kaplı evrende, bütün kötülükleri, kirlilikleri, acıları, dertleri sırtımıza bindirsekte, o gün geldiğinde gökyüzünde süzülen balon gibi hafifleyeceksin. Bütün o yaşadığın soğukluklar seni tabi ki büyütmüş, değiştirmiş olacak. Seni güneşli günlere hazırlayacak. Şimdiki kışın soğukluğu soğukluğu seni buna inandırmayacak biliyorum. Fakat kış olmasaydı bahara bu kadar meftun olur muyduk ki? Çiçeklerin renkleri, doğanın ışıltısı, güneşin sıcaklığı seni bekliyor. Yeterki umut et ve çabala. Gözyaşlarımıza değer baharlar göreceğiz…