Uygur Türkleri , Türk tarihinde ilk yerleşik hayata geçen,Türk Milletinin ilk kültür ve medeniyetini şekillendiren ve modern anlamda Uygur – Türk devletini kuran çok kadim Türk boylarındandır.
Uygur adı Türkçe kaynaklarda, Orhon yazıtlarında ilk defa 716 yılındaki olaylar sırasında, Uygur İlteberi’nin ismi vasıtasıyla zikredilmiştir.Çin kaynaklarında Uygur adı Hui-hu, Hui-he, Wei-hu, Wei-wu gibi çeşitli şekillerde yazılmıştır.
Uygur adının anlamı ve etimolojisi hakkında çeşitli görüşler vardır. Uygur’un manasının “şahin gibi hızla hücum eden, orman halkı”, “çukur” anlamlarında olduğu söylenmiştir. Gy. Nemeth’e göre Uygur adı, uy- “uymak, takip etmek” fiilinden türemiştir. Ebulgazi Bahadır Han da Uygurların adını “uymak, yapışmak” fiiline dayandırır. Kâşgarlı Mahmud’da ise, “kendi kendine yeter” manasında kullanıldığı anlatılmaktadır. Kelimenin genellikle Uy+gur şeklinde geliştiği, “akraba, müttefik” anlamında olduğu, On Uygur adının da “On Müttefik” anlamına geldiği yolunda açıklamalarda bulunulmuştur.
Çin kaynakları, Uygurların Kök Türkler gibi Hunların neslinden olduğu yolundaki haberlerde hemfikirdirler ve Kök Türkler gibi onların da kurttan türediklerini söylerler. Fakat bunun yanı sıra Uygurların ağaçtan türediklerine dair efsaneler de vardır. Uygurlara ait en eski kayıtların M.Ö. 176 ve 43 yıllarında Issık-Köl civarlarındaki kalıntılarda bulunduğu söylenmektedir.
Çin’deki Türk Tabgaç hanedanı sırasında Uygurlar Gao Che adıyla anılmışlardır. Daha sonra da, 5. yüzyılın ikinci yarısından sonra, Tölöslerin bir kabilesi olarak geçmektedirler. Bununla beraber İslâm coğrafyacıları, Tokuz-Oğuzlarla Uygurları eş tutmuşlardır.
Türk tarihinde ilk şehircilik,Mimarlık,din ve kültürünün temellerini atmışlar aynı zamanda modern tarım yapmışlar ve İpeğin anavatanı Uygurların vatanı Doğu Türkistandakı Kaşgarın M.Ö eski adı ‘’Sera’’dır.Doğu Türkistandaki Hotan bölgesi yabancı ve Çinli kaynaklar tarafından ipeğin üretim merkezi olarak anılmaktadır.Bugün bile Hoten ipeği çok meşhurdur.Uygurlar tarihi ipek yolunun ilk Kervancıları ve tüccarları olarak tarihe geçmişlerdir.
Türk tarihinde ilk defa şehir ve kasabalar kurmuş ve ilk Türk mimari eserlerini inşa etmişlerdir. Şehir hayatı ve kültürünü başlatmışlar ve 18 harften oluşan ilk Türk alfabesi olan Uygur alfabesini icat etmişlerdir.
Uygur Türklerinde okur yazar oranı hayli yüksekti, Türeyiş ve Göç destanları Uygurlara ait olup, “Orta Oyunu” Uygurlardan gelmektedir
Gök tanrı inancını terk edip yabancıların dinine inanan ilk Türk topluluğudur , Bögü Kağan zamanında Mani dinine girmişlar ve daha sonra Karahanlılar zamanında islam dinini kabul ederek Türk tarihinin en en güçlü ve en muhteşem devrini Türk Milletine armağan etmişlerdir.
Uygurlar’da Tarım Bir Su Mühendislik Harikası Olan Karizler Uygurların Buluşudur
Uygur Türklerinde hayvancılık, çiftçilik, bahçecilik ve el sanatları tekniği hayli gelişmiştir.Uygurlar sulama kanaları açarak,buğday, mısır, pirinç, bezir, nohut gibi tahılları ekmekte üzüm, dut, armut (neşput), nar, inci, kaysı, karpuz, kavun ve ceviz gibi meyvaları yetiştirmişlerdir.Kendir ve pamuk gibi endüstri bitkilerini yetiştirmek suretiyle bunlardan kumaş dokuyup giyinmişlerdir.Tarihi kaynaklara göre Tarım havzasında üzüm 3 bin yıl önceden yetiştirilmeye başlanmıştır.
Türkiye Türkçesine Uygur Türkçesinden geçen “Turfanda sebze” teriminin kaynağı binlerce kilometre uzaktaki Gobi Çölü’nün ortasında bulunan bu vahaya dayanıyor.Burası Çin işgalindeki Doğu Türkistanın Turpan bölgesidır. Türkleri, Doğu Türkistan’ın Turfan bölgesinde ‘Kariz’ adı verilen günümüzde de büyük bir ilgi ile karşılanan bir su mühendislik harikası olan yer altı su kanallarını inşa etmişlerdir. ‘Turfan Karızları!’ diye adlandırılan bu yer altı su kanalları Uygur Türklerinin dünya medeniyetine çok önemli ve en büyük hediyesidir . Uygur-Turfan Karız Su Kanalları Doğu Türkistanda Turfan bölgesinde yapılmış yeraltı su şebekesi sistemidir. Dünya uygarlık tarihinin en önemli buluşlarından biridir. Uygurlar,bugün ekstansif yanı Modern teknikler kullanılarak tarım yapmışlardır.
Akupunktür Tedavi Yöntemi Uygurların Buluşudur
Uygurlar, bilimsel anlamda tıpta birçok yeniliğe imza atmıştır.Akapunturu tarihte ilk olarak keşfeden ve uygulayan UYGUR TÜRKLERİ’dir. Çinliler ise daha sonra bu tıbbı tedavii yöntemini Uygurlardan öğrenerek geliştirmişler ve bugünkü modern tedavi yöntemi haline getirmişlerdir. Akupunktur, yaklaşık 5 bin 300 yıllık bir geçmişe sahiptir. İç Moğolistan’da Duo Lun Qi harabelerinde, 1963 yılında yapılan kazılarda, taştan yapılmış aküpunktür iğnesi bulunmuştur. Arkeologlar ve tıp tarihi uzmanları, günümüzden 4 bin yıl öncelerine ait olduğu düşünülen, yeşim taşından yontulmuş ve uçları sivriltilmiş bu taş iğnenin ilk akupunktur iğnesi”Bianshi” olduğu konusunda hemfikirdirler.
Yapılan incelemelerde bu taş iğne üzerinde bulunan yazıların, eski Uygur Türklerine ait olduğu tespit edilmiştir. Doğu Türkistan’da Turfan Şehrinin yakınlarındaki Eski Uygur başkenti olan İdikut’da, Uygur harfleriyle yazılmış, vücuttaki akupunktur noktalarını gösteren resimlerin yer aldığı yazıtlar bulunmuştur. Ayrıca M.S. 50. yıla ait olduğu düşünülen 2 bronz heykel de bu konudaki görüşleri desteklemektedir. Bu 2 bronz heykelin, Çinlilerden daha çok Uygur Türklerine benzemesi ve o dönemde bronz’a şekil verilebilen tek medeniyetin sahibinin Uygur Türkleri olması, akupunkturun ilk olarak Uygur Türklerince uygulandığını ve eğitiminin verildiğinin kanıtıdır.
Uygur Tababeti(Uygur Tıbbı)
Uygur Tababeti, emektar Uygur halkının uzun tarihi devirlerden beri doğal afet ve hastalıklarla yaptığı amansız mücadelelerin gelişme sürecinde oluşmuş ve çağımızda düzenli bir tedavi yöntemi haline gelmiş bir bilim dalıdır.
Uygurlar, birçok alanda olduğu gibi tıp alanında da büyük etkiler yaratmış bir topluluktur.
Uygur medeniyetinin çağdaş medeniyetler arasında her yönüyle bir benzeri bulunmamaktadır. Türk irfanını, ilmini, tıbbını Asya’da Uygurlar korumuştur.
Kadimi Uygur Tababeti hususundaki araştırmalar, ilk defa Prof. Dr. G.R. Rahmeti Arat’ın 1930 ve 1932 senelerinde Berlin’de yayınladığı Zurkunde der Uiguren ve F.K.W. Müller’in Ein Beitrag zur ärzlichen Graphik aus Zentralasien (Turfan). (Arch. f. Gesch. d. Med. Bd. 15.) adlı eserleriyle tanıtılmıştır.
Prof. Dr. G.R. Rahmeti Arat, 1930 yılında düzenlenen APAW I ‘nın (Prosya Fenler Akademisi İlmi Makaleler Mecmuası) felsefe ve tarih kısmında sunulan raporunun 451- 473 sayfalarında ve 1932 yılında düzenlenen APAW II’nin 401- 448 sayfalarında, eski Uygur yazısıyla yazılmış İdikut Uygur Devleti devrine ait 198 satırlı “İdikut Reçeteleri” ni dünya kamuoyuna tanıtmıştır.
İngiliz Araştırmacı James Churhward’a göre, Büyük Uygur İmparatorluğu döneminde (M.Ö.20.000 yıllarında, yani Mısır tarihinin başlangıcından çok daha evvel kuruldukları tahmin ediliyor.) döneminde Uygurlar, müneccimlik, madencilik, dokumacılık, mimarlık, matematik, tarım, eğitim, tababet gibi ilimlerden iyice haberdar olarak yüksek medeniyet seviyesine ulaşmışlardır.
Uygurlar çok eski çağlardan beri doğayı tanımış, alemi oluşturan su, hava, ateş ve toprak unsurları hakkında bilgi sahibi olmuş ve bunları sayısal olarak ifade eden o şeklindeki Uygurca 4 rakamını keşfetmiştir.
Prof. Dr. Abduşükür Muhammet İmin ‘in, Ğarbi Yurt Taşkemir Seneti adlı eserinde verdiği bilgilere göre, tarihi İpek Yolunun Karaşehir Hoten istikametindeki Kroran harabelerinden, Nevada koleksiyonunda da yer alan, eski Mu uygarlığına göre insanın ve tüm evrenin fiziksel dengesini temsil eden dört ilkel gücün bir nevi sembolü bulunmuştur.
Ebu Nesir Farabi İhsaü´l Ulum (İlimlerin Sayımı) adlı eserinde alemi oluşturan dört kutsal varlık hususunda diyor ki: “Onları türlendirerek beyan ettiğimizde bir dörtlü olarak ortaya çıkarlar. Onlar ateş, hava, su ve topraktan ibarettir. Nitelikleri de dört çeşittir. Daha doğrusu Sıcak, Soğuk, Nemli ve Kuruluk ‘tan ibarettir. ”
Uygur Tababetinin Dört Etken, Dört Durum, Dört Mizac ve Dört Sıvı (Kan, Balgam, Safra ve Sevda) nazariyeleri, işte bu Dört Tadu (Madde) ‘dan ibaret olan ilkel maddecilik düşüncesi temelinde oluşturularak hastalıkların teşhisi ve tedavisi için dayanak sağlanmıştır.
İbn Sina ‘nın El Kanun Fit Tıb adlı eserinde “Doğa faktörleri dörttür. Doğa bilginleri bunun dörtten fazla olmadığına inanmalıdır. Bunların ikisi hafif, ikisi ağırdır, hafif olan ateş ile havadır, ağır olanı ise su ile topraktır” diye bahsetmiştir. Tıbbi Destan adlı eserinde bu hususu şiirle dile getirmiştir.
Uygur Tababeti’nin bu nazariyeleri büyük bilgin Yusuf Has Hacip’in Kaşgar lehçesinde yazdığı felsefe destanı” Kudatgu Bilig “in 60, 143, 144, 145, 1053, 3579, 3725, 3726, 4620, 4621, 4622, 4624, 4627, 4628, 4629, 4631, 4632, 5866, 5867, 5868, 6006, 6007, 6008, 6009, 6010, 6011, 6012, 6013 ve 6014 beyitlerinde de teyit edilmiştir.
Destan’ın 1053, 1054, 1055 beyitlerinde vücuttaki Dört Tadu bozukluğunun sağlığı nasıl etkilediği şöyle izah edilmiştir.
Yaraşik tadular karıştı için, küçendi biri tutti bastı üçinTadu tegşürüldü aşı boldi yig, ağır boldi könli katığ tutti igTadu artadı kör küçi eksüdi, kağıl teg köni bod egildi kodü
XII. XIII. yüzyılda Hindistan’da kaleme alınan Ülkeler Tezkeresi adlı eserde: “En eski hekimlik, bundan 3.000 yıl önce Tarım Ovası’nda yaşamış olan Gazi Bey adlı bir kişinin Bediyan (Fructus Feniculi), Serik Hilile (Fructus Chebulae), Binepşe (Viola Odorata) , Sana (Folia Sennae), Yada taşı (atın mide ve bağırsaklarında toplanmış taş), tuz ve et gibi malzemeleri kullanarak ağrı kesmesiyle, hastayı azaptan kurtarmasıyla bilinmiştir” diye bahsedilmiştir.
Uygur Tababetinin getirdiği mucizeler Çin kaynaklarında da övgüyle bahsedilmiştir.
Qing (M.Ö. 221-206) ve Han (M.Ö 206-M.220) hanedanlıkları devrinde kaleme alınmış Huang Di Nei Jing Su Wen’da diyor ki : Batı Diyarlarının; Uygurların yaşadıkları bölgelerin insanları çok eski çağlarda bile hastalıklara karşı bağışıklık kazandırma konusunda bilgi sahibi olmuştur.
Sui (518-618) Hanedanı devrinde orta düzlüklerdeki hekimler Batı Diyarlı Uygur hekimlerinin deneylerinden yararlanarak onları Batı Diyarlı Hekimlerin Reçetelerinden (23 Cilt) ve Ünlü Batı Diyarlı Hekimlerin Reçeteleri (4 Cilt) adlı eserlerinde tanıtmıştır.
M.S. 659 yılında Tang Hanedanı tarafından ilan edilen Yeniden Düzenlenen İlaç Kamusu‘nda, bulunan 850 çeşit ilacın 144 ‘ünün Batı Diyarlarından çıktığı anlatılmıştır.
M.S. 730 yılında Nanto isimli bir Uygur hekimi sefaretle Toharistan’dan (Kosen Hanlığı) Çin ‘e gitmiş ve beraberinde Çinli bilgin ve hekimlerin hiç bilmedikleri birçok ilaç ve tıbbi malzemeler götürmüştür. Bu hekim tababetteki üstünlükleriyle yüksek bir mevki kazanmıştır. Çin devlet arşivlerinde, 759 ‘da Toharistan Yabgusu tarafından imparatora gönderilen hediyeler arasında iki yüz çeşit hazır ilaç ve birçok cins makyaj malzemelerinin olduğu kaydedilmiştir.
M.S. 753 yılında dini yaymak amacıyla denizi aşarak Japonya ‘ya giden Yang Zhou’lu ünlü rahip Jian Qin, sefer sırasında kör olmuş ve tüm çabalara rağmen iyileşememiş sonunda Batı Diyarından gelen bir Uygur hekim tarafından ameliyat edilerek iyileştirilmiştir.
Tang (618-907) ve Song (960-1279) Hanedanlarının kayıtlarında, Samyeli hastalığının tedavisinde Uygur tababetinin çok etkili olduğundan bahsedilmiştir.
Taiping Hikayetleri adlı eserde verilen bilgilere göre, Uygurların Song Hanedanının başkenti Kaifeng’e gerçekleştirdiği ilaç malzemeleri ihracatı zirveye ulaşmış, yalnız 27 Aralık 1077 tarihinde Hoten sefiri Uas ile Nasağun’un kraliyet sarayına getirdiği Mestiki Şirin’in miktarı 31.000 Jing (15.500 kilo) olarak belirtilmiştir.
“Tangname Batı Diyar Tezkeresi”, “Tang Devrindeki Ünlü Hekimler Listesi” ve “Hukuk Lügatı” gibi tarihi eserlerde, Uygur hekimlerinin hastanın kafatasını açarak kurdu çıkardığından ve göz ameliyatlarıyla görme bozukluklarını düzelttiğinden bahsedilmiştir.
Sui ve Tang Hanedanları devrinde büyük etkinlikleri olan ünlü Uygur hekimleri ve tıp bilginleri :
Çimenkuli: Tang Hanedanları devrinde yaşamış ünlü hekim. (Devlet Yönetiminde Yararlı Örnekler) adlı eserde bahsedildiğine göre, padişah Tang Gauzong, M.S. 633 yılında tehlikeli bir hastalığa yakalanmış, saray hekimleri bile çare bulamazken Uygur hekim Çimenkuli onu zamanında tedavi edip iyileştirmiştir.
Gancukağın: VII. Yüzyılın sonlarından VII. Yüzyılın ortalarına kadar yaşamış Udun’lu (şimdiki Hoten) ünlü hekim ve tıbbi çevirmen. (Gülle Teşhis) adlı eserin yazarı
Lishun Dizun: (855-930) Si Chuan Xinzhu ilinde doğmuş ünlü Uygur tababet bilgini, hekim ve eczacı. Devrinin Xinzhu valisi onun tedavilerinden memnun kalmış, valinin beğenisini kazanmış ve ona? (Li) soyadı hediye edilmiştir. Onun “Yabancı Ülkelerin Bitkisel İlaçları” adlı 6 ciltli dev eseri bulunmaktadır. Bu eserde bahsedilen ilaçların önemli bir kısmı (Denenmış Bitki İlacları ve Bitki İlacları Kamusu) adlı kitaplarda tanıtılmıştır. Çinli araştırmacı Fan Xingjun bu eserlerden yararlanarak tekrar “Yabancı Ülkelerin Bitkisel İlaçları” adıyla bir kitap yazmış ve 124 çeşit bitki ilacı dahil etmiştir.
Canbaşlak (Şirahan): M.S. VIII. yüzyılda Batı Diyarlarından Tibet’e teklifle getirilen Çerçan’lı Uygur hekimdir. O Lasa’da yaşadığı süre içinde Tibetli hekimlere Uygur Tababetini öğretmiş aynı zamanda “Canlı Beden Ölçüleri” ve “Ceset Çizgilerinden Örnekler” adlı iki ünlü tıbbi eseri yazmıştır. Bu eserler Tibetlilerin 4 ciltli tıbbi lügatına dahil edilmiştir.
Saoşiyavkuy: Orta Asya Öretöpe Hanlığında (Samarkand etrafı) Dokuz Cavup Uygurlarındandır. Tang Hanedanının Kay Yuan yılları (713-741) Chang An’daki padişah sarayına teklif edilmiş ünlü müzisyen, besteci, akustika bilgini ve müzikli tedavi hekimidir.
Turfan koleksiyonu Uygur tababetini araştırma açısından çok önemlidir. Halk tababetinin daha gelişmiş bir numunesi olan Uygur tababetinin birçok noktalardan kıymetine payan yoktur. Medeni sahada Moğol İmparatorluğuna hocalık yapan Uygurlar kuvvetli bir tababete sahiplerdi ve bunu etrafa yaymışlardır.
Tarihi kayıtlara göre, Moğolların Çin´in orta düzlüklerine götürdüğü Uygur hekim ve eczacıların sayısı ikiyüzü geçmiştir. Onların çoğu hekim sıfatıyla Moğol ordusunun herhangi birliklerinde çalışmış hatta bazıları hükümdar kuruluşlarında görev alarak hizmet etmiştir.
Moğol hakimiyeti devrinde büyük etkinlikleri olan ünlü Uygur hekimleri ve tıp bilginleri:
Nizer: Moğol kraliyet hastanesinin baş hekimi, harciye uzmanı
Yuçuriş Kaya: Ordu hekimi
Bulmiş oğlu Aşu: Kalp ve sinir hastalıklar uzmanı
Çakay: Kraliyet hastanesinin baş hekimi
Maynu: 1308-1311 yılları kraliyet hastanesi ve eczanesinin sorumlusu. 36 ciltli Uygur Reçteleri adlı eserin yazarı. 1312 ‘de Kraliyet Teftiş Kurulu Başkanı
Tarım: Kral Yuan Qing Zong ( Timur 1294-1307 ) ve Yuen Shun Di (Olcaytu Han 1333 -1368)’nin özel doktoru, kraliyet hastanesi ve eczanesinin sorumlusu
Sadırm: Büyük tıbbi bilgin. 15 ciltli “Bambu Ağaçlı Sarayda Denenmiş Reçeteler” adlı eserin yazar.
Koskoy: Beslenme uzmanı Kral Yuan Qing Zong (Timur 1294-1307) ve Yuen Shun Di (Olcaytu Han 1333-1368) devrinde kraliyet misafirhanesi sofra sorumlusu. Üç ciltli Yemek Hazırlama Desturu adlı eserin yazarı
Yuen Hanedanı (1206-1368) devrinde yaşamış yazar Tao Zongyi’nin “Jiu Bing Geng Lu “ adlı eserinde, bir Uygur hekiminin komşusunun şiddetli baş ağrısını teşhis ederek ameliyatla kafatasını açıp kurdu çıkardığından bahsetmiştir.
Uygur tababetinin son bin yıllık tarihine baktığımızda. Eski Yunan filozofu Aristo’nun (M.Ö. 384-322) felsefesini islam düşüncesiyle uzlaştırmaya çalışan, Aristo’nun ardından İkinci Öğretmen olarak bilinen büyük Uygur bilgini, Farabi’nın ( 870-950 ) orta çağ tababetine olan katkısını dile getirmeden geçmek mümkün değildir.
Asıl adı Ebu Nesir Muhammed bin Uzluk bin Tarhan olarak bilinen Farabi, 870 ‘de Orta Asya’nın Farab-Utrar-Cevher kentinin Vasi quot kalesinde Mani dinine inanan bir Dokuz Oğuz Dokuz Uygur komutan ailesinden dünyaya gelmiştir. 893 ‘deki Talas – Farabı Balasağun savaşında Samanilar Hanlığı’na esir düşen 15 bin kişiyle birlikte ailece İslam dinini kabul etmek zorunda kalmıştır.
Farabi din, metafizik, evrenbilim, mantık, doğa bilimleri, ahlak, astronomi, kimya, müzik ve tıp alanlarında “İhsaü´l Ulum” (İlimlerin Sayımı), “El Medinetül Fazıla” ( Erdemli Kent ), “Tehsilü´s Saade ” (Mutluluğu Kazanma), “Kitap Cemiyul Menteke ” (Büyük Mantık Kitabı), “Kitabul Musikul Kebir”, “Delilik Hakkında”, “Uzuvların Hizmeti Hakkında “, “İşitme ve Görme Hakkında”, “Ruh ve Can Hakkında”, “Fikir ve Akılın Evrimi”, “Hekimlerin Nitelikler”, “Kimya İlminin Zerururiyet”, “İnsan Vücudu Hakkında ” gibi 160 ‘ı aşkın eser yazmış, bu eserlerin birçoğu değişik dillere çevrilmiştir.
Farabi 950 tarihinde Suriye Şam ‘da vefat etmiş ve Bebes Seğir adlı kale kapısının yanında defnedilmiştir.
Büyük tıp bilgini İbn Sina (980-1037)’nın doğa felsefesi ve tıbbi teorileri, İpek Yolu boyunca ortaya çıkan Uygur felsefesi ve tababet gelenekleri ile bağlantılıdır. Onun Dört Zat teorisi Uygurların ve Farabi’nin alemin yapısı hakkındaki felsefelerinin etkisiyle şekillenmiş de olsa, nabız teşhisi konusundaki bazı teorileri Uygurlar aracılığıyla bütün Orta Asya’ya yayılmıştır. Onun teşhis yöntemleri Uygur tababetinin etkisinde somutlaşmış ve bununla birlikte El Kanun Fit Tıb, Danışname, Eşşifa gibi değerli eserleri Uygur bilginleri ve hekimleri arasında büyük intibalar yaratmıştır. El Kanun Fit Tıb, XI. Yüzyılda yaşamış Uygur hekimi İmamuddin Keşkeri tarafından Uygur diline çevrilmiştir. El Kanun Fit Tıb, temelinde hazırlanan Kanunçe1961 ‘de Yusuf Hacı Keşkeri tarafından Uygurca olarak yayınlanmıştır.
Ünlü Arap filozofu Ömer Ferruh’un “İki Farabi” adlı eserinde, Farabi Aristo’dan sonraki İkinci Öğretmen, İbn Sina ise Farabi’den sonraki İkinci Farabi olarak nitelendirilmiştir.
Farabi ‘den sonra Kaşgar Medrese-i Saciye’de yetişmiş ünlü Uygur bilgin ve müdderislerinden İmamuddin Keşkeri, Muhammad Binni Reşidinni Eli Keşkeri, Obul Feyzi Muhammad ibn Huseyin Beyhiki (996-1039) Uygur Tababetinin gelişmesine büyük katkı sağlamışlardır.
Günümüzde Uygur Tababeti, Çin ve batı tıbbından farklı bir felsefe sayesinde Vitiligo (Samyeli) hastalığı gibi tedavisi zor birçok hastalıkta büyük yeniliklere damgasını vurarak tıp dünyasının dıkkatini çekmektedir. Kursi İmsak, Kursi İpar gibi etkili ilaçları 1997’den itibaren Amerika, Japonya ve Singapur piyasasında yerini almıştır.
Uygur tababetine ait 202 çeşit ilaç Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Farmakopisince (İlaç Rehperi) resmen onaylanmıştır. 1987’de Hotan şehrinde tesis edilmiş Uygur Tababeti Fakültesi nden 1998 itibarıyla 520 öğrenci mezun olmuştur. Uygur Tababeti klinikleri tüm Uygur yurtlarında faaliyetini sürdürmektedir. Son zamanlarda, Çin in Beijıng, Guangdong, Yunnan, Sichuan, Gansu bölgelerinden gelip yalnız Hotan’daki Uygur Tababeti kliniğinde tedavi görenlerin sayısı 500–600 kişi; Amerika, Japonya, Singapur, Kazakistan ve Kırgızistan gibi ülkelerden gelenlerin sayısı ise 200–300 kişiye ulaşmıştır.
Günümüzde de Uygur Tababeti hala etkinliklerini korumaktadır. XVI.Yüzyılın önceki yarısında (1520-1533) Yarken Seidiye Hanlığı devrinde yaşamış Uygur hekimi Sultan Ali tarafından Fars dilinde kaleme alınmış, sonradan Sultan Seyid Bahadır Han ‘nın emriyle Çağatay Uygur Türkçesine çevrilen Uygur tababet ilminin tedavi desturu olan dev eser Desturul İlac aradan 500 sene sonra Hacı Muhammet Bakı Alım tarafından çağdaş Uygur Türkçesinde yayınlanarak Uygur hekimlerinin yararına sunulmuştur.
Klinik çalışmalar açısından bakıldığında,Doğu Türkistan “Uygur Özerk Bölgesi” Uygur Özerk Bölgesi çapında devlet izniyle faaliyet gösteren Uygur Tababet şifahanelerinin sayısı 38 ‘i bulmuş yatak sayısı da 1173 ‘e ulaşmıştır.
Uygur tababetinde kullanılan 202 çeşit bitkisel ilaç Çin Halk Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Farmakopi Komitesi tarafından onaylanmış ve 7 Mayıs 1998 tarihinde Çin Halk Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığının İlaç Standartı Uygur Tababeti İlaçları bölümünde ilan edilmiştir.
Uygur tababet eğitimi de devletin resmi makamlarınca tanınmıştır. Uygur dilinde tedrisat yapılan, yabancı dil olarak Ordo dili öğretilen ilk Uygur Tababet Fakültesi 1987’de Hoten Eyaletinde tesis edilmiştir. Şu an 520 öğrenci bulunmaktadır.
Uygurlarda Müzik Hastalıkların Müzikle Tedavi Yöntemi Bir Uygur Buluşudur
Bugün insanlığın kültür sanat tarihinde Küy(müzik),Yır( Şarkı) ve Öleng(Dans) en mükemmel birleşimi olan klasik uygur 12 makamı Uygur Mugamları Unesconun dünya kültürel mirası listesindedir.
Uygurlar, hastalıkların tedavisinde müzikle terapi yönteminide kullanmışlar. 3 bin yıl önce Gök tanrı dinine mensup olduğu çağlarda Kam, Pirhon ve Bahşılar kapalı bir mekanda yakılan büyük bir ateş kümesinin etrafında hastaları diğer insanların yardımı ile ateşin etrafında döndürerek ilahiler ve şarkılar söylemek ve dans etmek sureti ile hasta tedavi seansları ve merasimleri icra ederlerdi.
Uygurlar islamiyeti kabul ettikten sonra Bakşilar aynı şekilde hastaları ateşin etrafında döndürerek yüksek sesle Kur’an kiremden ayetler kıraat ederek, Naat Şerifler,Mevlütler ve kasidele okuyarak ve Ahmet Yesevi Hazretlerinden Hikmetler okuyarak tedavi etmeyi sürdürmüşlerdir. Bu tedavi yöntemine ise,”Pir Oynatmak” adını vermişilerdir.
Uygurlar , Müslüman olduktan sonra İmam Buhari, İmam Tirmizi, İbn-i Sina, Ebunasril Farabi, Fergani, Zimahşeri, Sekkaki gibi büyük Türk İslam alim ve bilginlerinin eserleri ile İslam Dünyasının kütüphanelerini zenginleştiren, dünya bilim adamlarının ufkunu ve zihnini açmış ve onlara doğru ve bilim yolunu göstermişlerdir.
Uygurlarda Hukuk
Uygurlar ,Kamu hukuku ve özel hukuk alanında kendilerine özgü bir sistem kurmuşlar, Trampa,Kıra, vasiyet, faiz, yarıcılık, özel sözleşme benzeri birçok ticaret ve hukuk kavramını kullanan Uygurlar, oldukça basit nitelikte de olsa pasaport ve vize uygulamaları hayata geçirmişlerdir.Uygurlar ise ödeme aracı olarak Böz (mühürlenmiş kumaş) madeni para, altın, gümüş ve bakır paraların yanında Çavadı denen kâğıt parayı da kullanmışlardır.
Uygurlarda Muhasebe
Uygur Devleti, İslamiyet’in kabulünden önce kurulan Türk devletleri içinde ticarete en çok yönelen devlet olma özelliğine sahiptir. Bu durum ise Uygurların gelişmiş bir mali düzen ve muhasebe bilgisine sahip olduğunun göstergesi olarak kabul edilmektedir. Uygurlardan günümüze kadar ulaşan borç senedi, ödeme emri, satış ve kiralama belgeleri gibi birçok belge mevcuttur ve bu belgeler incelendiğinde, Uygurların ticari konuları ve mali olayları sistematik bir şekilde kaydettiği görülmektedir. Ayrıca Uygurlar döneminde günümüzdeki muhasebe kavramının karşılığı olarak “sagış” sözcüğünün kullanıldığı da anlaşılmaktadır.
Uygur Eczacılığı
Uygur eczası geleneksel tıbbı alanında önemli bir yer aldı. resmi düzeyindeki ilaç kitaplarına alınan Uygur ilaçlarının çeşidi 202’iyi bulmaktadır. 115 çeşit ilaç maddesi ve 87 çeşit şifalı otlardan yapılmış çorba da Uygur sağlık kültüründe yer almaktadır. Doğu Türkistan dünyada uzun ömürlü insan sayısının en fazla olduğu dört bölgeden biridir. Uygur tıbbı ve eczası şimdi de kadar halk arasında yaygın şekilde sürmektedir. Karlı dağlarda, çöllerde, tarla ve vahalarda doğan bu tıp ve ecza anlayışı, geleneksel Çin tıbbının önemli bir oluşumudur.
Uygurların ilaç kullanma alışkanlığı
Araştırmalara göre, Doğu Türkistan Uygur Bölgesi’nde toplam 600’den fazla Uygur ilacı bulunuyor. Sık kullanılan 360 çeşit ilaçtan 160’ı Doğu Türkistan’da üretiliyor ve genel Uygur ilaçlarının yüzde 27’sini oluşturuyor.
Uygur eczacılığında genellikle güzel kokulu ilaç maddeleri kullanılıyor. Daima kullanılan ilaçlar arasında misk, esmeramber, kunduzmissi ve leylak gibi ilaç maddeleri bulunuyor.
Uygur Gastronomisi (Uygur Mutfak Kültürü)
Uygur Türklerinin yemek çeşitleri kesin olarak bilinmemekle beraber 150 den fazla olduğu bilinmekledir.Bu 150 çeşit yemeği aşağıdaki gibi 6 grupta toplaya biliriz :
1 – Hamur yemekleri
2- Pirinç yemekleri
3- Et yemekleri
4- Kabak yemekleri
5- Yumurta yemekleri
6- Sebze yemekleri
Uygur mutfağı hakkında Türklerin ilk yazılı belgesi niteliğindeki Divan-u Lugatı’t Türk’te Uygur yemekleri hakkında kayıtlı ilk bilgilere rastlamak mümkündür. Günümüzde dahi Uygur Türkleri’nde kullanılan Tokaç (Tandır’da pişirilen bir çeşit ekmek türü) Kövşek (Mayalı Hamurdan yapılan ekmek türü) Kömeç (Ateş külünde pişirilen ekmek türü) Katlıma (Katmer) ve çörek gibi ekmek çeşitleri Göşnan,Piti Mantı,Etli Uygur Pilavı,Tügre,Uygur Şiş Kebap gibi uygur yemekleriyle Markopolonun bir Uygur yemeği olan leğmeni 1400 senesinde ülkesine italyaya Doğu Türkistan’dan taşıdı ve o yıllardan bu güne bu yemek italyan makarnası “spagetti” olarak biliniyor..Halbuki Bu yemek Uygur yemeğidir. Ayrıca 1980 yılında Kaşgar’da mumyalanmış bir kadın cesedinin başucunda taşa dönüşmüş halde bulunan iri birkaç mantı ve birkaç Cucurenin yer alması Uygur yemeklerinin 6000 yıllık bir geçmişi olduğunu gözler önüne seriyor.
9 çeşit leğmen (makarna) yemeği vardır.8 çeşit mantı (et mantı, kebab mantı, maşalı mantı, cüsey mantı, büdüne mantı) vardır.
4 çeşit pilav vardır, (etli pilav, kıymalı pilav, bette pilav, üzüm yaprağına sarılı kıymalı pilav) Ganfen ( Bette). Pilav, soyla, şova guruc, kaşkap … arasından pilav’in (etli pilav veya havuçlu pilav)
Uygurlar,eski Türk dini Göktangrıcılık,Manizm,Budizm,Nesturi Hristiyanlık ve en son İslam dinini kabul etmişlerdir.
Bögü Kağan zamanında girdikleri Manihaizm dini iyi ata binen, iyi ok atan Uygur Türklerini yozlaştırmak, onların milli ve manevi değerlerini çökertmekten başka hiçbir işe yaramamıştır. Mani Dini: Avlanmayı, et yemeyi ve savaşmayı yasaklayan bir dindi. Aynı zamanda Mani dini şehirli ve bir tüccar dini idi. Bu yüzden Uygurları yerleşik hayata alıştırmış ve savaşçı özelliklerini kaybettirmiştir.
Uygurlar arasında Mani rahiplerine «MOÇAK» ismi verilmiştir. Mani dininin bazı rahipleri bazen birkaç sene hiç yerlerinden hareket etmezlerdi. Bazıları ise bu dini yaymak için durmadan geziyorlardı.
Uygurların Mani dini terimlerini Uygur Türkçesine çevirmeleri onlarda yüksek bir ulus bilincinin olduğunun göstergesidir.
Manizm sonrası girilen Budizm(Burkancılık)le Uygur Kağanları Buda’nın köhne akideleri ile Uygur Türk boylarına yeni bir nefes vermek istiyorlardı. Bu Uygurlar için inanç anarşisine giden yolu bütünüyle açmış ve beklenen dini huzur ve barış bir türlü temin edememiştir.
Uygur Türklerinin Nasturi Hristiyanlığa girmesi Büyük Türkistanda Nasturi oldukları bilinen ilk göçebe Türk kabileleri Kereitler ve Öngütlerdir. Uygurlar arasında Nasturiliğin yayılmasında bu Türk kabilelerinin büyük etkisi olmuştur. Hatta Kereitler, Hristiyanlığı Moğol hanının Sarayına ve ailesine kadar yaymayı başarmışlardır. Mangu, Kubilay ve Hülegü hanların annesi Kereit prensesi olup aynı zamanda gayretli bir Nasturi Hristiyan idi .
Din konusunda oldukça hoş görülü olan Uygurların , Budizm ve Maniheizmin yanı sıra Nesturi Hristiyanlığı benimsemiş oldukları bilinmektedir. Hatta bugün Diyarbakır Keldanileri piskopos kütüphanesinde Garatu-Uriyang (Hristiyan Uygurlar) padişahının kız kardeşi Orangul Sultan için yazılmış Süryanice el yazması İncil sayfaları bulunmaktadır.
6. yüzyıl ortalarında eski Uygurlar arasında Nasturî Hristiyanlık müritlerinin olduğu bilinmektedir. Tang sülalesi döneminde (635’te) Nasturi rahibi Alopen, İran üzerinden Çin’in eski başkenti Chang’an şehrine gelmiş , Nasturilik Doğu Türkistan topraklarında yayılmaya başlamıştır. Daha sonraki yıllarda ise, Nasturilik Koço (bugünkü Turfan) bölgesinde de etkili olmuş ve Yüen sülalesi döneminde genişleyerek Kaşgar, Yarkent, Kumul, Turfan, Urumçi, Hoten, Kuça ve Bariköl gibi bölgelerine kadar de yayılmıştır.
Uygur Türklerinden Nasturi olup Patrikliğie kadar yükselenler bile vardır.BunlardanRabban Sauma ile Marcus adlı iki Uygur Türk’ü Her ikisi de vaftiz edilirken aldıkları Hıristiyan adları ile kayıtlara geçmiştir. Bu iki Türk, Kudüs’e gitmek için yurtlarından ayrılırlar. Erbil, Sinjar, Cizre ve Mardin’de bir süre dolaştıktan sonra Musul’da iki yıl Hıristiyanlık eğitimi alırlar.Nedendir bilinmez Kudüs’e de gidemezler. Marcus, 1280 yılında “Mar Yahballaha” unvanı da verilerek bugün Çin’in kuzeyinde yer alan Kathay ve Wang bölgelerine metropolit olarak atanır.İki arkadaş -Markus (yeni adıyla Mar Yahballaha) ve Rabban Sauma- gerisin geriye Türkistan’a doğru yola çıktıktan kısa bir süre sonra görevdeki Nasturî patriği ölür. Bunun üzerine geri dönen iki arkadaş Bağdat civarında yeni patriği seçmek için toplanan kilise kuruluna (konsey) katılır ve burada kurul üyeleri (konsil) tarafından Marcus yani Mar Yahballaha patrik seçilir.Dicle kenarındaki -adını Makedonya Kralı İskender’in komutanlarının birinden alan- Seleucia antik kentinde bulunan Mar Koka Katedralinde 1281 yılında düzenlenen ve Kudüs, Semerkant, Tangut (Çin) Nasturî metropolitlerinin de katıldığı bir törenle görevine başlayan Marcus yani Mar Yahballaha 1317’de ölünceye kadar otuz altı yıl boyunca Nasturî patriği olarak görev yapar.
Nasturilik, Uygurlar arasında uzun bir süre etkili olmuştur. Nitekim 13. yüzyılda ipek Yolu’yla merkezi Asya’ya seyahat eden Marco Polo, uğradığı hemen her yerde Kaşgar ve Yarkent’te Nasturilere rastladığını belirtmektedir.
Nasturilik ,Uygur resim sanatını da büyük oranda etkilemiştir. Nasturiliğin yayılmasıyla birlikte, batının resim sanatı Uygurlar arasında yayılmış ve batının resim sanatı örnek alınmıştır.
Uygurların İslam Dinini Kabul Etmeleri
Uygurların, İslamla tanışması 840’l i yıllarda başlar.932 yılında Karahanlılar döneminde. Karahanlılar devletinin pernslerinden ve Karahanlı Hükümdarının Ovey oğlu Satuk Buğra .Bir gece rüyasında peygamberimizi görür ; Peygamber Efendimiz kendisini İslama davet eder.Sabah uyandığında de Müslüman olur.Abdülkerim ismini alan Satuk Buğra . Kaşgar’da bulunan 300 Budist tapınağını Camiye çevirir.Daha sonra Tarım bölgesindeki Uygur şehirlerine seferler düzenler ve bu bölgelerın de Müslüman olmalarını sağlar. Bu dönemde Türkistan’daki’ Türk kavimlerinin büyük bir kısmı İslam dinini kabul ederek “İslam Medeniyeti” içerisinde bütünleşmişlerdir. Bununla beraber Uygur Medeniyeti İslam Medeniyeti ile birleşerek “Uygur İslam Medeniyeti” adı verilen tarihi gelişme süreci başlamıştır. Bu dönemde Kaşgar şehri Karahanlı sülalesinin dini,siyasi ve kültürel bir merkezi olarak tarihe geçmiştir.
Satuk Buğra’nın İslam’ı kabul etmesinin ardından 932 -1216 yılları arasındaki dönem Doğu Türkistan’ın altın devri olarak bilinir. Medreseleri ve öğretim kurumları ile ünlenen Türkistan, bu dönem boyunca dünyanın dört bir yanından gelen öğrencileri misafir etmiş, tarihe yön veren devlet ve bilim adamları yetiştirmiştir.
Uygur Türkleri Eğitim ve Bilim’de de Öncü Rol Oynamışlardır
Karahanlılar döneminde “İkinci Buhara” olarak anılan tarihi şehir Kaşgar’daki “Hanlık Medresesi” Saciye Medereseleri, “Eydgah Medresesi”, “Oda Aldı Medresesi”, “Beglik Medresesi”, “Çarsu Medresesi” ve “Meyve Pazarı Medresesi” gibi yüksek bilim ve eğitim kurumları bu devirde kurulmuş ve günümüzee kadar gelen bilim yuvalarıdır. Bunlardan Kaşgar’daki yüksek öğretim konumunda olan “Saçiye Medresesi”, ”Hamidiye Medresesi”, “Mahmudiye Medresesi” gibi medreseler, yalııız Uygur Türkleri’nin değil, Türk-İslam aleminin de önemli kültür ve eğitim merkezlerinden biri olarak kabul edilir
Uygurlarda Dil,Edebiyat ve Kültür
Dil anlamında Uygur Türkçesi Altay dil grubunun “Hakaniye” koluna mensuptur.İslamiyet öncesi Uygur edebiyati Mani dini ve Budizmin etkisindedir.
Manizm dönemi Uygur edebiyatının en önemli eserleri Huastuanift: Maniheizm’in öğretileri çerçevesinde yazılmış bir tövbe ve dua kitabıyla Irk Bitig: adlı 930 yılında ve Köktürk harfleriyle kaleme yazılmış olan(Fal Kitabı), Manizm etkisinde yazılmış önemli bir metindir. İçinde dine ait unsurlar bulunmakla beraber dinî bir eser değildir; bir fal kitabıdır.
Budizm dönemi(Burkancılık) dönemi yazılan Kalyanamkara Papamkara, Altun Yaruk ve Sekiz Yükmek adlı eserler, Budizm’i anlatan dinî metinlerdir.
İslamiyet dönemi Uygur edebiyatı Eski Türk edebiyatının en değerli eserleri olan Divanû Lûgat-it Türk, Kutadgu-Bilig, Atabet-ül Hakayık… gibi altın kitaplar Türkçe’nin bu lehçesi ile yazılmıştır. . Türk tarihindeki en önemli şairlerden Alî Şîr Nevâyî’nin Çahardivan’ı, Hemse’si, Kaşgârlı Mahmud’un “Divan-i Lügatit Türk”ü, Yusuf Has Hacip’in Kutatgu Bilig adlı eserleri bu dille yazılmıştır. İmam-ı Ebü’l-Fütuh Abdülgafur’un Tarih-i Kaşgar(Kaşgar’ın Tarihi) adlı çalışmaları bu dönemin en önemli yapıtlarıdır. Uygur Türklerinin tarihte yarattığı parlak medeniyetler ve dünya medeniyet hazinesine yaptığı katkıların hepsi Uygur Türkçesi’nin gücüyle olmuştur.
Uygur Yazıtları (kitabeleri)
Uygur dönemi edebiyatının temelini oluşturan unsurlar Uygur yazıtlarıdır. Yerleşik düzende yazılı bir edebiyata geçişi gösteren bu kitabelerin kimi az hacime sahip olsa da varlığı ve içerdikleri bakımından Türk Edebiyatının olduğu kadar ondan daha da fazla Türk Dilinin tarihi seyri açısından önemi çok fazladır. Uygurlar döneminde oluşturulan bu ilk kitabeler Köktürk harfleriyle yazılmıştır. Yazıt, kitabe, bengütaş, bitig, anıt kelimeleri bu türden üzerinde yazılar olan dikili taşlar için kullanılmaktadır. Bu döeneme ait bitigler şunlardır:
1. Taryat
2. Tes
3. Şine-Usu
4.Somon-Sevrey
5.Suci
6.Karabalgasun
7.Ar Hanin
8.Gürbelcin
9.Somon-Tes
10.Mutrın Temdeg.
1. Taryat Bitigi: Üç parça halindeki bitig! Taryat bölgesinde bulunmuştur. 29+1 satırdan oluşan bitig, bugün Ulan Batur’da Tarih Müzesinde bulunmaktadır. 753 yılında Moyun Çor tarafından diktirilmiştir. Yazarı Bilge Kutlug Tarkan Sengün’dür. Kimi satırlar Şine- Usu bitigi ile aynıdır. Bitigde Moyun Çor ile babası Köl Bilge’nin savaşları ile Göktürklerle Uygurların ilişkileri anlatılmaktadır.
2. Tes Bitigi: Hövsgöl eyaleti, Övörbulag bölgesinde 1976’da bulunan bitig, bugün Ulaan Baatar Tarih Müzesindedir. 22 satırdan ibarettir. 757 yılı civarında Moyun Çor tarafından diktirildiği tahmin edilen Bitigde Uygurların atalarından bahsedildiği zannedilmektedir.
3. Şine-Usu Bitigi: 1909 yılında Mogoyn Şine-Usu bölgesinde bulunan Bitig! iki parça halindedir. 51 uzun satırdan oluşur. Şine-Usu bitigi, 760 yılında Moyun Çor adına dikilmiştir. Bitigde 740’lardan Moyun Çor’un öldüğü 759 tarihine kadar geçen olaylar ve Uygur kağanlığının kuruluş tarihi anlatılır. Kimi kısımları Taryat Bitigi ile aynılık gösterir.
4. Somon-Sevrey Bitigi: Güney Gobi bölgesinde, Somon-Sevrey’de bulunmuştur. 7 satırlık kısa bir metinden oluşan Bitigin üzerinde 7 satırlık Soğdakça bir metin daha vardır. Bitigde Bögü Kağan’ın 762’de Çin’e yaptığı seferden bahsedilir.
5. Suci Bitigi: Kuzey Moğolistan’da Ar-Aşatu dağı, Dolon-Huduk civarında bulunan yazıt 11 satırdan oluşur. Boyla Kutlug Yargan adına tahminen 745-780 arasında dikilmiştir. Bitigde Boyla Kutlug Yargan’ınyaptıkları ve zenginliği anlatılmaktadır.
6. Karabalgasun Bitigleri: Uygurların başkenti Karabalgasun civarında bulunmuş üç ayrı anıttır. Birinci Karabalgasun bitigi 5 satırdır ve bugün parçalanmış hâldedir. İkinci Karabalgasun bitiği Hotont Sumdaki Serentey ırmağı kıyısında bulunmuştur ve 12 satırdır. Yine aynı bölgede bulunan üçüncü Karabalgasun bitiğinin ise tahminen 810 yıllarında dikildiği düşünülmektedir. Bitig dokuz parçadır. Parçalar Türkçe, Soğdakça ve Çince yazılmıştır.
7. Ar Hanin Bitigi: Bulgan aymağında Hişig Önder sumda bulunan bitig üç satırdan ibarettir.
8. Gürbelcin Bitigi: 1929’da bulunan bitig Hugunu-han dağında, Gürbelcin bölgesindedir. Bir kaya üzerine yazılmış 3 satırdan ibarettir. Bu üç satırın her birinde Teŋri kulı bitidim yazmaktadır. Ercilasun Kâşgarlı’daki Kulbak maddesinden yola çıkarak Gürbelcin bitiginin “Kulbak’ın Bitigi”olduğunu söylemektedir.
9. Somon-Tes Bitigi: Tek satırdan oluşan bir bitigdir.
10. Mutrın Temdeg Bitigi: Üzerinde kutlug yazan bakırdan bir mühürdür.
Uygur Türklerinde Yazı ve Alfabe
Eski Türklerin yazıda kullandıkları ikinci millî alfabe Uygur alfabesidir.
Uygur yazısı, sağdan sola doğru yazılırdı. Alfabede 18 harf vardır ve harfler genellikle birbirleriyle bitiştirilir.
Bugün için bilinen, bu yazı ile yazılmış en eski metinlerin IX. yüzyıl sonlarına ait olduklarıdır.
Buna karşın, söz konusu alfabe Uygurların siyasal varlıklarını yitirmelerinden sonra da Moğol hakimiyetinin kurulmasıyla (XIII. yüzyıl) yeniden canlanmış, uzun süre Moğolların resmî yazısı olmuştur.yüzyıllar boyunca kullanılmıştır. Türklerin İslamiyete geçişleri ve Arap kökenli yeni bir alfabenin kabulünden sonra da Türkistan ve Kırımdaki Türk devletlerinde bu alfabe varlığını koruyabilmiştir. Timur İmparatorluğu ve onun kollarında Uygur yazısının kullanıldığı bilinmektedir.
Ebu Said Mirza’nın 1468’de Uzun Hasan’a gönderdigil bitik –mektup Uygur harfleriyle yazılmıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nda da sarayda Uygurca bilen kâtipler vardı ve Türkistandaki`Türk hükümdarlarına gönderilen mektuplarla kimi yarlıkları bunlar yazıyorlardı. Örneğin, Fatih Mehmet`in Otlukbeli Savaşı`ndan sonra Özbek Hanına gönderdiği zafername Uygur alfabesiyle yazılmıştı. Böylece Türkistan Türkleri arasında olduğu kadar Osmanlı merkez yönetiminde de geçerliliğini koruduğu anlaşılan Uygur alfabesi, varlığını bir süre daha devam ettirmiş ve 18. yüzyılda tamamıyla unutulmuşdur.
VIII. yüzyılın ilk yarısında kullanılmaya başlamış, öteki Türk kavimleri arasında da yayılmıştır.
X. yüzyıldan itibaren yerini Arap alfabesine bırakmakla birlikte hemen önemini kaybetmedi.
Uygur Türklerinin Buluşu ; Matbaa,Karataş(kurşun kalem)
Kağıt ve baskı tekniği Uygurlarca bilinmekte idi. Baskı tekniğini (matbaa) ilk kullananların Çinliler olduğu görüşü yanında, bir kısım araştırmacılar da matbaanın ilk önce Uygurlarda kullanıldığı görüşündedirler.Uygurlar hareketli harfleri icat edip.tahta harfli matbaayı kullanmışlardır
İnsanlık yazı yazmak için kuşkanadı kullanırken Uygurlar, ağaç çubuk içine odün kömürü yerleştirerek ‘’karataş’’ denen kurşun kalemi keşfetmiş,bu kelime Rusçaya’’ karındaş’’ diye geçmiş hala kullanılmaktadır.
Dünyanın çeşitli bölgelerinde insanlar hayvan derisi, papirüs veya bambu ağaçlarına yazı yazarken, Uygur Türkleri samandan kağıt üretmeyi başarmışlardır. ‘’Hotan Samanı’’ tabiri buradan gelmektedir.
Matbaanın, batıya yayılmasında Uygurların büyük rolü olmuştur. ( Avrupa, Moğollar aracılığı ile XIII. yüzyılda Uygur baskı tekniğinden haberdar olmuştur.) Gutenberg matbaanın mucidi değil sadece geliştiricisidir.
Uygurlar, Avrupa’dan yüzyıllar önce kağıdı biliyorlardı. Kağıdı, önce Araplar, VIII. yüzyılda ele geçirdikleri esirlerden öğrendiler ve Semerkant’ ta bir kağıt imalathanesi kurdular. Kağıt, XI. yüzyılda Arap fetihleriyle İspanya’ya, dolayısıyla Avrupa’ya yayılmıştır.
İslam öncesi Uygur Türkleri Tarihine Genel Bir Bakış
Tarihçi Jean Paul Rouxa göre Uygurların soyları, Hiong-Nular’ın [Hunlar] ardılları olan Kao-Kiu Ting-Lingler’e (ya da Tö-Lolar, Tie-Lolar) kadar dayanmaktadır. Bilinen ilk Uygur Devleti, 744’te Kutluk Kül Bilge Kağan tarafından kurulmuştur. 840 yılına kadar (yaklaşık 100 yıl) hüküm süren Uygur Devleti’nin sınırları; kuzeyde Baykal Gölü’nün kuzeyinden güneyde Tibet ve Çin Seddi’nin güneyine, batıda Seyhun (Siri Derya) Nehri’nden doğuda Mançurya’ya kadar uzanmaktaydı. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsu üzerinde bulunan ve tarihte kurulmuş on altı Türk devletini temsil eden onaltı yıldızdan birisi de Uygur Devleti’ne aittir. Bu ilk Uygur Devleti, 840 yılında Kırgızlar tarafından yıkılmış ve bünyesinden üç ayrı Uygur kökenli devlet çıkmıştır: İdikut (Turfan) Uygur Devleti (840 – 1275), Kensu Uygur Devleti
İslamiyet Dönemi Uygur Tarihi
Uygurlar, Karluk Türkleriyle birleşerek (870 – 1213) ’de Karahanlı Devletini kurdular. Bu devletin sınırları Batı Türkistan’ın Yedisu, Seyhun Fergana bölgeleriyle, Doğu Türkistan’ın Cungarya, Yarkent, Taklamakan çölü, Talas, Çu, Kaşgar bölgelerini kapsıyordu. Daha sonra doğu ve batı diye ikiye ayrılan Karahanlılar devletinin batı kolu 1133’te, Doğu kolu da 1221’de Karahıtaylar tarafından yıkıldı.
Uygurlar, Moğollar, Kartuklar ve Türkeşler birleşerek 1209’da Karahıtay’ların hakimiyetine son verdiler. Bu defa ismen Cengiz Han’a tabi, fakat hakikatte müstakil olmak üzere Doğu Türkistan’ın kuzey bölgesinde Uygurlar, güney bölgesinde Doğlatlar ismiyle, birer devlet kuruldu. 1514 senesinde Doğu Türkistan’da hakimiyet Doğlatlar’a mensup Saidiye’lere intikal etti. Merkezi Yarkent olanKaşgar ve Hoten bölgesinde Saidiye devletini, 1679’dan itibaren merkezi Kaşgar olan Orta doğu orjinli Hocaların Mezhep ağırlıklı saltanatı takip etmiştir.
Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını kalıcı olarak yitirmesiyle sonuçlanacak olan olaylar zinciri, bu devletin kurulmasıyla başlar. Seidiye Devleti, kurulmasından itibaren Hocalar’ın etkisi altında kalmıştır. 1674’e gelindi- ğinde ise Aktaglık ve Karataglık Hocaları’nın çekişmeleri doruğa ulaşmış ve Aktaglık Appak Hoca’nın V. Dalay Lama ve Kalmuklar ile yaptığı ittifak sonucunda Seidiye Devleti yıkılmıştır. Seidiye Devleti’nin Kalmuklar tarafından yıkılmasından sonra, 1759’daki Mançu-Çin istilasına kadar sürecek olan Hocalar Dönemi başlamış olur. Bu dönemin günümüze yönelik en büyük etkisi, Aktaglık ve Karataglık Hocalar arasındaki zaman zaman birbirlerine karşı Çin ve/veya Kalmuklarla ittifak yapacak kadar ileriye giden iktidar çekişmesinin, Doğu Türkistan’ı zayıflatması ve ülkeyi Çin’in istilasına açık hale getirmesidir.
Uygurların Anadolu’da Kurduğu devlet : Eretna Beyliği
Anadolu Büyük Selçuklu Devletinin zayıflayarak dağılması sürecinde İlhanlı Devletinde bir Üst rütbeli komutan olan Uygur Türkü,Alaattin Eretna Bey Kayseri Merkezli olarak Orta Anadolu’da sınırları en geniş olan Eratna Beyliğini kurmuştur. Alattin Eretna Bey halen Kayseri’deki türbesinde (Köşk Medresesi içinde bulunmakatadır.) ebedi uykusunu uyumaktadır. Uygurlar, Göktürkler devrinde Orhon bölgesinin yukarı Selenge ırmağı dolaylarında yaşamışlardır. Uygur Türkleri On boydan meydana gelmiş olup, onun için On Uygur şeklinde de anılmışlardır. Uygurlar’ın başlarındaki idareciler, elteber (İltebir) unvanını taşıyorlardı .
Doğu Türkistan’a Yönelik İlk Mançur-Çin İstilası
Doğu Türkistan’da çıkan dahili kargaşalıklardan faydalanan Mançu sülalesi idaresindeki Çinliler 1757-1759 arasında Doğu Türkistan’ın kuzey bölgesini 1760’da da güney bölgesini fiilen zapt ve işgal ettiler.
1750’de Çin işgali başlamış ve 1862 tarihine kadar sürmüştür. Bu süre içinde Doğu Türkistan’da 42 isyan hareketi olmuştur.
Osmanlı Devletine Bağlı Kaşgariya İslam Devleti
1863’te Mehmed Yakup Bey, Kaşgar merkez olmak üzere devlet kurmayı başarmıştır. Bu devlet Abdülaziz’den istedikleri yardımı almışlardır. Mehmed Yakup Bey, en büyük desteği ise II. Abdulhamid tarafından görmüştür.
Desteğe rağmen kurulan devlet uzun ömürlü olamamıştır. Yakup Bey’in 1877 yılında vefat etmesi üzerine Çin hemen Doğu Türkistan’a saldırmıştır. 18 Mayıs 1878’de Doğu Türkistan’ın tamamını işgal etmiştir. 18 Kasım 1884’te Çin imparatorunun emriyle 19. eyalet olarak Şin-cang (Xin Jian “Yeni Toprak”) adıyla doğrudan İmparatorluğa bağlanmıştır.
Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti (1933-1937)
1931 yılında Kumul kentinde bağımsızlık mücadelesi neticesinde bölgedeki Çinlilere karşı zafer kazanılmış ve 12 Kasım 1933’te Kaşgar’da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulmuştur.Hoca Hacı Niyaz cumhurbaşkanı ilan edilmiştir.
Rus-Çin rekabetinden dolayı isyana destek veren Rusya daha sonra kendi egemenliğindeki Türklere (Batı Türkistan) kötü örnek olacağı korkusuyla isyan sonrasında Çin’e destek vererek kurulan devletin yıkılmasına yardımcı olmuştur.
Doğu Türkistan Cumhuriyeti (1944-1949)
Mücadele devam etmiş, 1944 yılında Gulca’da Çinlilere karşı yine galip gelinmiştir. Ayaklanmaya destekleyen Rusya, Gulca’da 1944 yılı Ekim ayında Şarkî Türkistan Cumhuriyeti’nin kurulmasına yardımcı olmuştur. Gulca, Tarbagatay ve İli şehirlerini içine alan bu cumhuriyet bölgedeki Çin kuvvetlerini yenmiştir. Ancak Rusya bu hızlı gelişmelerden korkup bu Cumhuriyetin yöneticilerini Çinliler ile anlaşmaya zorlamışlardır. 1946 yılında iki hükümet arasında 11 maddelik bir metin imzalanıp birleşik hükümet kurulmuştur. Böylece bu devlet de Rusya’nın olumsuz tutumu neticesinde ortadan kalkmıştır.
Doğu Türkistan Mao Önderliğindeki ÇKP.Ordusu Tarafından İşgal Ediliyor
Bu arada Mao Çin’e hâkim olmayı başarmıştır. 1949 Eylül’ünde Doğu Türkistan’daki Çin birliklerinin komünist Çin hükümetine bağlılıklarını bildirmelerine üzerine Çin hiçbir askeri güç kullanmadan Doğu Türkistan’ı işgal etmiştir.
Çin’in isim değişikliği yaparak bölgenin Türklüğünü inkâr etmektir. ‘Böl ve yönet!’ taktiği çerçevesinde Doğu Türkistan’da yaşayan halkı 13 millete ayırarak bunlar için 10 ayrı muhtar bölge oluşturan Çin; Uygur, Kazak, Kırgız, Tatar ve Özbekleri ayrı milletler olarak tanımlamıştır. Bölgeye ‘Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’ denmesine karşılık Doğu Türkistan kendi kaynaklarının Çin anakarasına taşınmasına engel olamamaktadır. Uygur Özerk Bölgesi Komünist Parti komitesinin yürütme organı daimi komitesinin 15 üyesinden sadece 3’ü Uygurken bu üyelerin idarî yetkileri yoktur.
Çin sömürgeciliğine karşı Uygurlar 60 den fazla ayaklanma çıkarmışlardır,Kaşgar,Turfan.Barın Gulca Urumçi ayaklanmaları Çin emperyalizmine karşı yapılan ayaklanmalardır. Hem listeyi uzatmak hem de ayaklanmaların tarihini daha geriye götürmek mümkündür.
Günümüzde Doğu Türkistan Ve Uygur Türklerinin Durumu
Uygurların,bugün nüfusları büyük Çin katliam ve soykırımlarına rağmen 35 milyonu geçmektedir,büyük çoğunluğu %99’dan fazlası Sünni Müslümandır,yalnızca Çinin Kansu bölgesinde yaşayan’’ Sarı Uygurlar’’ Budisttir, sayıları 20 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.Ulusal başlıkları ‘’Doppadır’’ Geleneksel yemeklerinin başında tandır ekmeği “Nan”gelir. Uygur erkeklerinin bayıla bayıla yediği Legmen de bu hamur işlerindendir. Anavatanları Doğu Türkistan(Uygur özerk bölgesi) dışında Batı Türkistanda,Kazakistan,Kırgızistan,Özbekistanda…önemli sayıda Uygur kökenli Türk vardır.Ayrıca Türkiye,Suudi Arabistan,Pakistan,Afganistan,Avrupa ülkeleri,Avustralya,Kanada ABD’de Uygur nufüsu bulunmaktadır.
Bugün 2-3 milyona yakın Uygur Türkü Çinin Nazivarı toplama kamplarında esir ağır işgenceler altında.Toplama kamplarında olan ailelerin Çocukları Çin devletine bağlı ‘’Melek Yuvaları’’ denen kreşlerde Çin kültürü ,dili asimilasyonuna tutularak Çinlileştiriliyor.Genç Uygur kızları zorla Çinli erkeklerle evlenmeye zorlanarak iffeti kirletiliyor. Uygur ailelere Çinli erkekler yerleştirilerek aile mahremi bozuluyor.
Çin işgal yönetimi George Orwellist uygulamaları Doğu Türkistanda da uyguluyor. Çin işgal yönetim Orwellyan toplum” yaratma ideasındadır.Orwell’in distopya örneği olarak kaleme aldığı “1984” romanındaki uygulamalar ile Çin’in Doğu Türkistan özelinde uyguladığı baskılar şaşırtıcı derecede benzeşiyor. Çin Komünist Partisi 1949’dan beri Doğu Türkistan’ı işgal etti. O yıllardan beri süren baskıcı, asimilasyoncu ve soykırımcı uygulamalar modern kent hayatında giderek profesyonelleşen bir hal aldı.Uygurlar tüm baskılara rağmen özgürlük için bağımsızlık için direniyor. Türk Dünyası Çinin zulmüne uğrayan bu ırkdaşlarına karşı sessiz kalsa’ kulaklarını tıkasa da İslam Dünyası Uygurları duymasa da Uygurlar bugün bir insanlık dramıyla karşı karşıya 1,5 milyarlık Çin nüfusuna karşı bağımsızlık savaşı veriyorlar.
Kaynakça:
1. Mehmet Atıf, Kaşgar Tarihi, 1911, s.11
2. Mao Ze Dung, Seçme Eserler, C.5 ”Tibet deki Orduya Talimatlar.” 6. Mirza Hayıt, Türkistan Devletlerinin Milli Mücadele Tarihi
3. Türk Dünyası El Kitabı, C.l,T.K.A.E Yay, Ankara, 1992, s.61
4. Lester R.Brown, Haal Kane, (Çev. Nilgün Karaşağı), Yannı Düşünmek, s.36 13. Lester R.Brown, Haal Kane, a.g:e. ,s.29
5 “Şincang Uygur Tababetinin Kısaca Tarihi” – Wang Jende, Urumçi Sağlık Başkanlığı yayını I.kısım (Çinceden Uygur Türkçesine çeviren Veli Kurban).
5,Tanay Yücel-https://www.uyghurcongress.org/tr/tarihten-gunumuze-uygur-turkleri-ve-dogu-turkistanin-bugunku-durumu/
6, Tanrıdağlı Kurban Ferhat Dr.- Çin Rüyası – Küresel Güç Olma Sevdası-Çınaraltı Yayınları