”Büyüklüğüne giden yolu yürüyorsun; bugüne dek son tehlike olan şey son sığınağın oldu şimdi!” demiş Nietzsche. Ve eklemiş ardından ”Büyüklüğüne giden yolu yürüyorsun: artık ardında hiçbir yol kalmaması en büyük cesaretin olmalı” Hiçbir yol kalmaması gerekirken ben kayboldum. Cesaretli bir kayboluştu bu aksine kaybolurken attığım adımlar bildiğim bir yolu yürürken ki adımlarımdan daha emindi.
Peki kendinden emin bir şekilde yürüdüğün yolda kaybolmak mı? Yoksa hiçbir zaman kaybolmayıp ilerlemek mi? Emin bir şekilde kaybolmak? Bu tam olarak engebeli bir yola ve hayatı yaşamanın bir diğer yolu demek değil mi? Belki. Hayata bakış açınla doğru orantılı bir düşüncedir bu. Yani nasıl görürsen öyle yaşarsın misali. Ama hangimiz görebiliyoruz ki aynı doğrultuda yaşıyoruz. Hepimiz gördüğümüzü sanıyoruz ama sadece bakıyoruz. Şöyle düşünün; Hayat bir tablo ve sen ona sadece bakıyorsun, yanına geliyor insanlar senin tablona senin hayatına bir bakıp birkaç kelime edip gidiyorlar ve sen de aynısını onlara yapıyorsun. Sonra ölüyorsun tablonu çöpe atıyorlar. Faust (Geothe`nin faust adlı kitabından başkarakter) nasıl şeytana kanıp hayatını mahvediyorsa sen de kendin için şeytan olup kanıyorsun kendine, hayatını mahvederek.
Ben bunu yazarken Faust giriyor araya ”Yetenekli olanlar için bu dünya verimsiz değildir” diyor. Ben de ona ”Kaybolduğum yol işte bu yoldu.” diyorum. Sonra beni daha da cesaretlendiriyor Faust; ”Sonsuzluklarda dolaşmaya ne gerek var! İnsan dönmekte olduğu yola devam etmeli.” diye de ekliyor.
Kaybolmuş bir şekilde yoluma devam ediyorum. Bu emin adımlarla oluşturduğum kayboluşumun 1. yılını kutluyorum.