Ülkemizde kadınların iş gücüne katılım oranı yalnızca %34,8 ve kadın işsizliği oranı %17. Bunun birçok sebebi var ama bu sebeplerden en çarpıcı olanı kadın olmak!
*Birazdan okuyacağınız hikayedeki kişiler ve kurumlar tamamen gerçektir.
Her genç gibi ben de büyük umutlarla mezun olup iş arama sürecine girmiştim. Ankara’da bir okuldan mezun olmuştum ve iyi derecede İngilizce biliyordum, bu nedenle hızlı bir şekilde iş bulacağımdan hiç şüphem yoktu. İki ay boyunca yoğun bir şekilde iş aradım ancak beklediğim olumlu yanıtları alamamıştım. Bu yüzden harçlığını çıkarabileceğim işlere başvurmaya başlamıştım. Bir Sanat Atölyesi’nden telefon alınca mutlulukla görüşmeye gittim. Resim yapmaya bayılırdım ve bu benim için harika bir fırsat olabilirdi. Görüşmeye gittiğim yer bir sanat atölyesinden çok sıradan bir resim kursuydu. Benimle görüşmeyi yapan kişi kursta öğretmenlik yapan eşine yardımcı olacak bir asistan aradıklarını söyledi. Tek yapmam gereken gelen öğrencileri karşılamak, resim derslerinde gerekli olan malzemeleri düzenlemekti. Bunun için bana 1.000 TL gibi bir aylık ve 3 ay sonra sigorta teklif ettiler.
Yapacağım iş çok yoğum olmadığı ve harçlığımı çıkartmak istediğim için bu koşulları kabul ettim. Hemen o an elime bir önlük verip çalışmaya başlamamı istediler. Önlüğümü giyip bütün öğrencilerle tanıştım ve ilk günümü tamamladım. Ertesi gün atölyeyi süpürmemi rica ettiler sonra bir meyve tabağı (!) hazırlamamı ve müdürün yanına gitmemi. Müdür dediğim kişi benimle görüşmeyi yapan 60’lı yaşların olan kurstaki öğretmenin eşiydi. Bütün gün odasında işlerin nasıl yürüdüğünü, geçmişte neler yaptığını, ne kadar harika biri olduğunu anlattı. Saatlerce bilgisayarda bir şeyler göstereceğim bahanesiyle beni yanına oturtup kendini övdü. Değişik bir karakter olduğunu düşünüp üstünde pek durmadım. Üçüncü gün atölyeyi açmamı, yerleri süpürmemi, kahvaltılarını hazırlamamı, çay demlememi söyledi.
Görev listem git gide uzuyordu ancak yeni mezun olarak kendini hem ailesine kanıtlamaya çalışan hem de iş hayatını hiç bilmeyen biri olarak durumu yadırgasam da birkaç ay dayanmaya karar verdim. Dördüncü gün görev listem şu şekildeydi; sabah atölyenin temizlenmesi, çay demlenmesi, müzik sistemini çalıştırmak, güvenlik kameralarını açmak, kahvaltı hazırlamak, gelen öğrencileri karşılamak, muhasebe kayıtlarını tutmak, müdüre çay, kahve, meyve servisi yapmak, öğretmene derslerde yardımcı olmak, yaşı küçük öğrencilere öğretmenlik yapmak, öğle yemeklerini hazırlamak, gelen velilere çay kahve servisi yapmak, müdür uzaktayken eşinin ne yaptığına dair rapor vermek, gün içinde benim yaptıklarımın kayıtlarını tutmak ve akşam atölyeyi temizleyip kapatmak. Bu noktaya kadar yine bu saçma iş yüküne katlanabileceğimi düşünmüştüm listeye yeni bir görev eklenene kadar; Masaj yapmak.
Durumu hayal etmenizi istiyorum; üniversiteden yeni mezun olmuş, aile evine geri dönmüş, 23 yaşında genç bir kadınsınız ve harçlığınızı çıkartmak için gittiğiniz size 5 kişilik işi yaptıran 60 yaşındaki bir müdür, eşiyle birlikte çalıştığı resim atölyesinin alt katındaki bodrumdan bozma bir odada hafta sonu spor yaptığı için ağaran beline masaj yapmanızı istiyor. Siz olsanız buna nasıl bir tepki verirsiniz?
Evet, ben de her genç kadının yaptığı gibi yakın bir erkek arkadaşımın resmini kullanarak bir kız arkadaşımdan erkek arkadaşımmış gibi beni aramasını rica ettim çünkü erkekler diğer bir erkeğe bir kadına duydukları saygıdan çok daha fazla saygı duyuyorlardı. Erkek arkadaşımın başka bir şehirde iş bulduğunu benim de yanına çağırdığını bu nedenle daha fazla çalışamayacağımı söyledim. Müdür bey önce “Emin misin? Erkek arkadaşını iyi tanıyor musun? Daha önce birlikte yaşamış mıydınız?” benzeri birçok özel soru sordu. Sonra birden beri korkuyla şu soruyu yöneltti “Sen ona benim senden masaj yapmamı istediğimi söylemiş miydin?”. Gözlerinde açık bir korku vardı. Söylediğimi öğrenince de o meşhur konuşmayı yaptı; Bak güzelim hayatta her şey herkese söylenmez. Yanlış anlaşılabilir. Şimdi çocuk bunu yanlış anlamış ondan çağırıyordur seni. Sen neden anlattık ki bunu. Anlatma böyle şeyleri anlatılmaz çünkü. Ben bunları senin iyiliğin için söylüyorum.
Adamın beni sömürdüğü yetmiyormuş gibi utanmazca kendisine masaj yapmamı istemiş bir de ben erkek arkadaşıma(!) anlattığım için suçlu olmuştum. Şimdi eminim ki bu yazıyı okuyup sen yanlış anlamışsın diyecekler olacaktır. Hayır, anlamadım..
Müdür bey birkaç günlüğüne şehir dışına gideceğini o yokken eşine yardımcı olmamı geri döndüğünde istifa edebileceğimi söylemişti. Ben de hem asıl sıkıntılı olduğum kişi yok hem de birkaç gün daha para kazanırım diye çalışmaya devam ettim. Bu sırada muhasebe kayıtları için odasını ben kullanıyordum ve bilgisayarında benim gibi daha önce çalışmaya gelmiş bir sürü kızın fotoğrafını buldum. Sıradan fotoğraflardı ama bu adam neden bu fotoğrafları saklıyordu ki? Daha sonra benimle ilgili notlar aldığı bir kâğıt buldum, hakkımdaki her şey yazıyordu kağıtta. Şimdiye kadar anlattığım her şeyi not etmiş. Kendimi bir anda polisiye romanlarının içinde bulmuş gibiydim.
Uzakta olduğu süre boyunca sık sık arayıp eşini kontrol etmemi istedi, kendisi güvenlik kameralarından bütün gün atölyeyi izlediği halde. Müdür beyin döneceği ilk gün erkenden atölyeye gidip önce bilgisayardaki fotoğrafları sildim sonra benimle ilgili tuttuğu notları yırtıp attım. Artık paramı alıp gidebilirdim ancak bana ne kadar para verdi dersiniz bu 1 haftalık macera karşısında? Sadece 50 lira. Parayı alıp oradan çıktım ve bir daha o atölyenin olduğu sokaktan bile geçmedim.
Soracaksınız neden itiraz etmedin az para ödemesine diye. Tekrar dördüncü paragraftaki duruma dönmenizi istiyorum. Öyle bir odada hiçbir kadın sesini çıkartmak istemezdi. Ben de istemedim. Sadece o odadan çıkıp gitmek istedim. Eşine neden anlatmadığımı da soranlar olacaktır. Eşi her şeyin farkındaydı. Anlatmama gerek yoktu ki bir şey desem “kuyruk sallamış” olmakla itham edilmekten korktum.
Bu hikâye her kadın için tanıdık bir hikâye. Çok fazla ders aldım ben bu hikâyeden; erkek bir bireyle baş başa bir ofiste kalmamak gibi ya da iş tanımı ve ödeme hakkında daha kesin konuşmak gibi. Bu olaydan sonra kesinlikle kurumsal olmayan hiçbir yerde çalışmayacağıma karar verdim. Tabi bu iş bulma olasılığımın azalmasına neden oldu. Daha sonrası yapılan onlarca görüşme ve “tecrübesiz eleman almıyoruz” sarmalı. Ancak bu başka bir yazının konusu.
Şöyle bir telefon görüşmesinden sonra iş aramayı bıraktım ve yüksek lisansa başladım;
“Merhaba ben kariyer adlı sitede özgeçmişinizi gördüm. Bir gazetede müdürüm ve bir parti üyesiyim, adım şu araştırın isterseniz. İşlerimi düzenlememde bana yardımcı olacak bir asistan arıyorum. Sizin de özgeçmişinizi inceledim, fotoğrafınız falan harikaydı. Size asistanlık teklif etmek istiyorum. Tabi şimdi asistanlık olur sonra bakarsınız başka bir ilişki olur, hayat arkadaşlığına kadar gidebilir bu ilişki…”
Bu adamlar açıkça, korkmadan bu şekilde konuşuyorlar sizinle. Ancak siz sesinizi çıkartırsanız “yok canım sen yanlış anladın”, “ama senden cesaret almasa öyle demezdi, yapmazdı”, “dişi köpek kuyruk sallamazsa erkek köpek peşine gitmez” kalıpları ile karşı karşıya gelirsiniz.
Tüm bunların yanına “evli misin, erkek arkadaşın var mı, hamile kalma gibi bir planın var mı” gibi soruların mülakatlarda bir kadına sorulan standart sorular olduğu gerçeğini eklemek istiyorum. Bu utanç verici durum o kadar sıradanlaşmış ki kimse itiraz etmiyor sorulan sorulara.
Ben 27 yaşında 3 dil bilen yüksek lisans mezunu genç bir kadınım ve işsiz olmamın nedenlerinden biri kadın olmak!