İnsan, Anayurdundan sürgün edildiği günden itibaren sorumluluk altına girmiştir. Bu sorumluluklar ışığında İnsanın , Topluma karşı, İnsana karşı, doğaya karşı, ve en önemlisi Allah’a karşı sorumlulukları vardır. Bu çerçevede İnsanın sorumluluklarının farkına vararak, içinde bulunduğu imtihandan, sürgün edildiği Dünyadan görevinin farkına vararak ve onları yerine getirerek alnının akıyla içinde bulunduğu durumdan çıkmaya çalışmaktadır. Bu Dünyada insan gurbettedir. Öz yurduna bir özlem duymaktadır. Asıl memleketine dönmek için kendisine yüklenen misyondan haberdar olup, Halifelik görevini yerine getirmesi ve Allah’ın ipine sımsıkı sarılması gerekmektedir.Önce kendisini tanıyarak, ben ne için gönderildim, görevlerim , sorumluluklarım nelerdir diye düşünerek kendisinin farkına varması ve ona göre hareket etmesi ve Sonsuz Aleme ulaşmak için bir çalışma içinde olacaktır. Biz bu Dünyada özgürüz diyoruz neye karşı özgürüz kime karşı özgürüz , özgürlük anlayışımız nedir. İnsanın her istediğini yapabildiği için mi yoksa sorumluluklarından kaçtığı için mi… düşündüğümüz zaman İnsan zaman zaman gaflete düşebiliyor. Gaflet sebebiyle görev harici, sorumluluklarından bihaber işler yaparak mutluluğu geçici işlerde arayabiliyor. Aslında olması gereken Allah’a bağlanıp görevini hakkıyla yerine getirerek özgür olabilir. Allah’a bağlandığın ân özgürsündür.
Özgürlükten daha önce İnsanın kendi kendisini bilmesi , tanıması icap eder , Özünü ne teşkil ediyor.. Çünkü kendini tanımadan çevreyi , Dünyayı tanımlandıramayız. Kendimizi tanıdık diyelim tanıdıktan sonra ânı tanımlandırmak gerekiyor. Ânı anlamlandırabilmek, geçmişten hareketle, geçmişi yok saymayarak, şimdinin farkına varıp geleceği şekillendirmek gerekiyor. Bu sayede Hayatımız bir anlam kazanacaktır.Tüm bu düşüncelerden hareketle diyoruz ki : Yurduna hasret duyan insanın kendisini , ânını , sorumluluklarının farkına vararak , Halifelik görevini hakkıyla yerine getirerek hem bu Dünya , Hem de Anayurdu olan öteki Âlem ile bir köprü kurarak Saadete ulaşabilecektir..