Tek gündemimiz Koronavirüs ve sonrası üzerine kestirimlerde bulunmak…
Gerçekten de sanırım, gelecekte dünya ve içinde varolduğumuz ülkemiz eskisi gibi olmayacak.
Değişim, tek değişmeyen şey olduğuna göre…
Statükoculara rağmen ve inat; değişim hükmünü sürdürecek.
Değişim, doğal olarak da tezahür edebilir. İnsanların bizzat inisiyatif almaları marifetiyle de gerçekleşebilir.
Zaten, dünyada da Türkiye’de de değişim ve dönüşüm yaşanmakta.
En basitinden, bir 20 veya 30 yıl önceki dünya yok. Bu her bağlamda böyle: İktisattan tutunda politik sistemlere kadar, insanların yaşam tarzları ve gündelik alışkanlıklarına değin, değişime ve dönüşüme uğramış bir dünya realitesiyle karşı karşıyayız.
Türkiye’deki siyaset alışkanlıkları da değişmiş durumda. Eskinin statükocu anlayışı yerle yeksan olurken…
“Zamanın ruhuna” istinaden, gelenekçilerin işbaşında olduğu bir siyasal yapıyla Türkiye, bazı zihinsel ve yönetimsel barikatları aştı ya da geride bıraktı.
Kısacası…
Artık hem politik olarak hem de ekonomik olarak yerleşik paradigmalar değişmekte.
Yeni dünya düzenine uygun olarak, ülkelerin ve devletlerin, önlerinde duran sorun bagajını anlama ve yorumlama ve nihayetinde sonuçlandırma aşamasında kullandıkları enstrümanlar dönüşüme uğramakta.
18 yıldır muhafazakâr hassasiyet taşıyan bir siyasal hareket tarafından idare ediliyoruz.
Hani, eski Türkiye yok diyorlar ya… Gerçekten de artık eski Türkiye yok…
– – – -*- – – –
Türkiye’nin değişmesi ve dönüşümü hem iç dinamiklerden hem de dış dinamiklerden neşet etmekte. Ne 50’liyılların Türkiye’si var ne de 60’lı ya da 80’li yılların darbe bezeli Türkiye’si…
Öte yandan…
Dünya makro ölçekte değişmekte. Komünizm tehlikesi diye bir tehdit algısı yok. Bu bağlamda, memleketlerde cadı avcılığı da ifa edilmemekte. Soğuk Savaş dönemi bittiği için, o dönemin şartlarına uygun gelişen ekonomik ve siyasal paradigmaların da hiçbir geçerliliği kalmadı. Miadını doldurdular.
Tehdit algılamaları ve düşman sınıflandırmaları da pekâlâ değişime uğramakta. Devletler, artık Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, yoğun bir silahlanmaya gitmiyorlar. Dikkat edin, silahlanmıyorlar demiyorum, o zamanki kadar yoğun bir silahlanma yok.
Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Trump sonrası ABD ve onun üzerinden bir dünya siyaseti tahminleri yapılmakta. Ne denirse densin, Trump döneminde en azından çok fazla bir sıcak savaşın içinde bulmadık kendimizi. Evet, devlet başkanlığı titrinden ve politikacı kimliğinden bihaber bir kişi tarafından, kimi zamanlarda trajikomik kimi zamanlarda da gergin anlara ram olduk, bunu kabul ediyorum.
Yalnız, şimdi önümüzde çok daha farklı bir dönem var. Sanki, okuduklarımdan edindiğim kanıya göre, Biden döneminde, dünyamızın biraz daha sıcak bir gündeme saplanıp kalacağını düşünüyorum. Çünkü, Trump dönemi paradigmalar, Biden tarafından devam ettirilmeyecek “algısı” yaratılıyor!
Ezcümle…
Dünyanın istikameti nereye doğru kayacak, kaygı ve merakla bekleyeceğiz? Eğer, ABD müesses nizamı ve küresel dizayncılar, daha sıcak bir politik aksiyon belirler ve izlerlerse, bunun akabinde yeryüzü sakinlerinin de bu değişen paradigmalardan etkilenmemeleri mümkün mü?
Diplomasinin, müzakerenin ve dostane ilişki kurmanın arkalanacağı, bunun yanında daha sıcak temasların tercih edileceği bir süreç, eskiyi mumla aramamıza neden olabilecektir.
Bu bağlamda, Türkiye ekseninde de dünya ekseninde de eski kavramlar ve enstrümanlarla vuku bulan gelişmeleri izah etmek, kolay olmayacak, kamuoyu bazı hususlarda ikilemde kalacaktır.
– – – -*- – – –
Yazılan ve yapılan yorumlara baktığımızda:
Zihinler değişince, dünyayı anlama ve algılama paradigmaları da değişecek. Yeni dönem diyorlar ya… Gerçekten de yeni bir dönemde neler olacak? Demokrasi mi, hukuk sistemi mi, temel insan hak ve özgürlükleri mi ihya edilecek…
Yoksa… Evet, yoksa, silah şirketlerinin daha fazla üretmeleri ve kâr edebilmeleri adına, bir süredir buzdolabında bekletilen operasyonal taktiklere mi başvurulacak?
Şu bir gerçek… Teknoloji katbekat gelişiyor. Artık ileri ve yüksek teknolojinin girmediği bir yaşam sahası kalmadı. Tıbbî faaliyetler de eskisine nazaran ilerleme kaydetmekte. Soru şu: Gelişim ve değişim iyi bir yönde mi kullanılacak? Yoksa, insanlar geçmişte olduğu gibi, yine “insanlık ulvi değerleri” adına birbirlerini yok mu edecekler?
Karamsarlıktan hiç haz etmem. Her daim iyimser ve umutvar olmak gerektiğini, yineler durumum. Gelmek istediğim husus, insanların nasıl bir dünya tasavvur ettikleri?
Demokrasiye dayalı, insanların eşit olduğu, yine adaletin dört dörtlük işletildiği ütopya misali bir toplumsal düzen mi?
Evet… Tersi, distopya mı?
Bu bağlamda… En başa dönersek, bu cereyandan ülkemizin etkilenmeyeceğini iddia etmek, safdillik olur. Cari iktidar tarafından ülkemiz de dönüşüme tâbi tutuluyor. Eskinin statükocu refleksleri peyderpey devlet mekanizması içinden bertaraf edildi. Ne askerî vesayet ne de yargı vesayeti, topluma da siyasal işleyişe de nizam ver(e)miyor!
Eskiye has Türkiye alışkanlıkları geride kaldı. Ülkemiz gelenekçi ve muhafazakâr bir siyasal parti tarafından, dönüştürülüyor.
Tabii ki bazı direnç noktaları var. Eski teamüllerle ve paradigmalarla, değişime, statükonun değişimine, direnç gösterdiler geçmişte.
Şimdi kilitlenme veya açmaz… Türkiye, “Yeni Türkiye” ve “İleri Demokrasi” şiarlarıyla dünyaya eklemlenmeye çabalarken, yine hem ekonomik hem de sosyal kalkınmaya meylederken, birlikte yönetişim düsturundan uzak bir yönseme izlemekte.
Evet, paradigmalar değişti. Ama, dizge olduğu hantallığıyla olanca yerinde durmakta. Yenilikçiler, yeni bir şey ortaya koyarken, T.C. devletinin köklerini de bilerek ya da kazara sarsmaktalar.