İnsanlık var olduğundan beri sonu olmayan bir yarış, üstün olma, daha iyi olma, yalnızca ben olma temalarıydı rekabet. Üstelik hangi kulvarda olduğunun da bir önemi yok çoğunlukla. Bazen tatlı, ilham verici bir boyuttayken bazen de kıskançlık duygularının esir aldığı karalama boyutuna varacak kadar insanların gözünü perdeleyen bir garip duygu.
Yıllar önceydi çok genç ve tecrübesizdim henüz, birkaç farklı sektörde iş denemelerinden sonra olmak istediğim yerde olmadığımı çok net anlamıştım. Hoş olmayan bir tartışmanın akabinde istifa ederek ayrılmıştım işten, uzunca sayılacak bir işsizlik ve yeni iş arayışlarımı dün gibi hatırlarım.
Tam olarak ne yapacağımı, ne yapmak istediğimi en önemlisi de nasıl ve nerden başlayacağımı bilmiyordum, bu bilinmezlik içinde günler günleri aylar ayları kovalıyor zaman akıp gidiyordu. Günlerden bir gün ne zaman başvurduğumu bile hatırlamadığım bir yerden arandım ve görüşmeye gittim. Uzun bir görüşmeden sonra henüz eve bile varmamıştım ki telefonum çalmaya başladı telefonda ki kişi işe kabul edildiğimi pazartesi başlayabileceğimi söylüyordu. Çok mutlu olmuştum aylar süren iş arayışımın son bulmuş olmasına…
Artık bambaşka bir sektöre adım atıyordum, üstelik ne bir tecrübem ne de bir bilgim vardı. Karışık duygular içindeydim, korkuyla karışık heyecan, bu işin altından kalkabilecek miydim? Kafamda deli sorular 🙂
Peki nasıl olmuştu da kabul edilmiştim onca gelen arasından. Çok net ve kendinden emin duruşum, kendimi çok iyi ifade edişim, işi öğrenebileceğime inancım, işi gerçekten istediğimi karşı tarafa hissettirebilişim aradıkları profile uymam kaçınılmaz olmuştu.
Ya Tek Rakibiniz Kendiniz Olsaydı, Sadece Kendinizle Yarışıyor Olsaydınız
Malum Pazartesi gelmiş hevesle ve heyecanla yeni işime başlamıştım. Çok kısa sürede işi öğrenmeye başlamış, bütün enerjimi odağımı bu işe yönlendirmiştim. Kendimi göstermem uzun sürmedi. Benim için önemli bir konumda görevlendirilmiş ve sorumluluk verilmiştim. Herkesten önce (06.30) gidiyor, herkesten sonra çıkıyordum işten, elimden gelen gayreti gösteriyordum daha iyi olmak için, atom karınca gibiydim tabiri caizse.
Günler aylar geçtikçe kendimi geliştiriyor, tecrübe ediyordum. Kendinden emin, özverili çalışkan hallerim gözle görülür şekildeydi fakat herkesin de hoşuna gitmiyordu farkındaydım. Kendilerine rakip olarak görmeye başlamış olanlar da vardı beni.
Yine yoğun bir mesai gününün sonlarındaydık hatta geçmiştik bile, işimiz bitmemiş çıkamamıştık sektörümüz gereği patronum bütün iyi niyetiyle hepimizin kalmasına gerek olmadığını zaten sabahları erken geldiğimi ve bugün işimiz bitmeden çıkabileceğimi söyledi, haksızlık olmasın diye nazikçe teşekkür edip gerek olmadığını söylesem de ısrarcıydı.
Ertesi sabah geldiğimde buz gibi gergin bir hava esiyordu iş yerinde, sebebi benim bir gün önce erken çıkmış olmamdı, üstelik talebim olmamasına rağmen hedef haline gelmiştim bir anda inanılır gibi değildi, ne özelliğim vardı ki erken çıkmıştım ben. Çığlık kıyamet söylemler havada uçuşuyordu, bütün biriktirdiklerini kusuyor eteğinde ne varsa döküyordu, onun için bir rakiptim. Oldukça çirkin ve profesyonel olmayan davranışlardı bunlar. En kıdemli çalışan o iken nasıl olur da onun önüne geçebilirdim ,ne hakla. Kıskançlık ve çekememezlik rüzgarları esiyordu.
Kontrol edemediği, yönetemediği, eğitemediği bütün gölge yanları ortaya çıkmıştı asıl çatışması kendisiyleydi kişinin. Benimse tek rakibim kendimdi. Geçmem gereken de yarış ettiğimde, geliştirdiğim de tek amacım kendimin en iyi versiyonunu yaratmaya çalışmaktı çünkü. Potansiyellerimi keşfetmek, kendimi fark etmekti ve öyle de oldu…
Küçük bir alıntıyla bitirmek istedim dizelerimi, size de ilham olması dileğiyle…
”KENDİNE HER GÜN DAHA İYİYE GİTTİĞİNİ VE DAHA İYİNİN BİR SINIRININ OLMADIĞINI HATIRLAT. SEN ONARILMAYI BEKLEYEN ARIZALI BİRİ DEĞİLSİN, HER GEÇEN GÜN BİLİNCİNİN YENİ BİR KATMANINI KEŞFEDİYORSUN. BU YOLCULUĞU VE YOLU SEVİYORSUN”…