Nokta, Ünlem, Paragraf, İki Nokta Üst Üste, Parantez Vs.

Bu nasıl bir başlık oldu, diye düşündürdüm mü? Ne demek istiyorum acaba bu yazıda?

En son editörlüğünü yaptığım kitaplar deprem profesörü Ahmet Ercan’a aitti. O kitapları okurken ‘doğru Türkçe’ kullanımıyla ilgili bilgilendiğim gibi, hocamla birlikte dilimizi kurtarmak ve bozulan kelimelerimizi düzeltmek için savaş verdiğimizi fark ettim. Zaten bizi seneler sonra yeniden bir araya getiren de “Doğru Türkçe” meselesiydi.

Kelimeleri bozmayı, dizilerde görüp, duyduğumuz konuşma şekillerini, garip şiveleri, ses tonlarını taklit etmeyi seviyoruz. Yazar geçinip de yazdığı senaryolarda dili katleden yazarların kalitesi tartışılır tabi. Neden düzgün bir Türkçe ile konuşan aile dizileri yok artık? Ya da senelerdir süren “Çocuklar duymasın” da garip konuşmaları olanlar yok diye izlenmiyor mu? Bir programı ya da diziyi izlenir kılan konuşma şekilleri, değişik kelimeler ve dilimizi katledebilme oranı mıdır? Bırakın dizileri, sunucu olanlar bile doğru düzgün konuşmayı ve soru sormayı bilmiyorlar. Gelen konuklarla can ciğer, yakın arkadaşlarmış gibi  “Birtanem, canikom, hayatım.” sözleriyle, mahalle ağzıyla konuşan sunucular türedi. Kazağını pantolonunun içine sokan adamlara program emanet ediyorlar. Sponsor buldu diye her sınıftan insanı sunucu diye programların başına getiriyorlar. İyi de bu insanlar ne biliyorlar? Bazen anlamlı söylenen sözlerdeki imayı fark edemeyecek kadar da cahiller.

Bilmem ne kadarınız bilir? Ünlem işaretini hep “Ah! Vah! İmdat!” gibi telaş, heyecan ve yardım sözleri sonunda kullanırken bilirsiniz değil mi? Okuldan aklınızda kalan bu kadarıdır. Ama bazen bir mesajı imalı, şaka yollu, farklı bir anlamı da kastederek söylediğinizde ünlem koyarsınız. İma fark edilsin, şaka olduğu anlaşılsın diye vurgulamaya çalışır oradaki ünlem. Bilmeden okuyan, cehaletini gösteren internet televizyonu sunucuları ünlemi bilmeden ekranlara çıkarılınca saçmalıyorlar. İmayı, vurguyu, dikkat çekilmesi gereken noktayı fark etmeden dümdüz konuşuyorlar. İzleyen insanların ne kadarı durumu fark edebiliyor orası da meçhul.

Nokta. Söz bitince konmayan noktalar, cümleleri sonlandırmadan peş peşe yazmanın marifet olduğunu sandığı için virgül ve noktalı virgüllerle uzatıp, bir türlü noktayı koymayanlar var. Yazarken de konuşurken de lafı uzatmayı, cümleyi uzun yazmayı marifet mi sanırlar bilmem ama sözün kolay anlaşılanı da noktanın sık kullanıldığı cümlelerdir. Bazıları da yazarken cümle bitince nokta basmaya üşenir. Bilmediğinden, diyemiyorum. Üşeniyorlar herhalde. Cümle bitti ya, nokta olmasa da olur! (bu ünlemi anlamlı koyduğumu fark edebildiniz mi?)

Bazıları da kelimelerden korkarlar. Ne yazmak, ne konuşmak isterler. Gerçekte gülümseyip geçtikleri sohbetleri sanal ortamda iki nokta üst üste ve parantezlere bağladılar. Demek istediğimiz her şeyi açık ya da kapalı parantezin önüne koyduğumuz iki nokta üst üste ile anlatıyoruz. Oradan mı esinlenildi bilmiyorum ama artık cümlelerin sonundaki üç nokta da ya yan yana iki nokta ile kalıyor ya da dört- beş adede kadar uzatılabiliyor. Bu nasıl noktalama işaretleridir, bu nasıl yazışma,  konuşma, anlaşma ve paylaşmadır bilemedim. Biz hocamla dilimizi korumaya çalıştıkça yanlış kelimeleri kullananlar da çoğalıyor. S’ler Z oluyor (herkes yerine herkez yazmak gibi) Ğ’ler hepten unutulup Y oluyor (değil yerine deyil deniyor.) K’ler alfabemizde olmayan Q’ya dönüşüyor. Tek V harfimiz çift V olup W şeklinde yazılıyor. Böyle yazmakla da başlar göğe mi eriyor! Ne katıyor size? Yabancı dil biliyor filan mı oluyorsunuz? Bilemiyor ve bozuyor olmanız sizi değersiz kılmayıp da yüceltiyor mu? Biz niye doğru olanı yazıyoruz o zaman? Bir dilin ülkenin bütünlüğünü sağlamakta ne kadar etkili olduğunu bilmiyor musunuz? Bir milleti dağıtmaya dilini bozmakla başlandığı söylenir. Bilmez misiniz?

Paragraf. İnternet gazeteleri paragraf istemiyor. Ben de inatla paragraflı yazıp gönderiyorum yazımı. Kitap yazarken de paragraf yapıyorum. Gazeteye yazarken de yapmaya devam edeceğim. Bölümlerin nerede başlayıp, bittiğini anlamakta yararlı oluyor.

Bu yazdıklarım sizler için bir şey ifade etmiyor ve yaptığınız hataları düzeltmenize yardımcı olmuyorsa… Ne diyeyim? Sizin anlayacağınız dilden yazdığımı farz edin.

Son sözüm: İki nokta üst üste, aç parantez.

Dans Eden Kelimeler
Bale Sanatçısı, yönetmen Kağan Can Odabaşı ile eşi Editör, kitap yazarı Ayşegül Toker Odabaşı olarak yaşadıklarımızı, yaşam denen sahnede karşımıza çıkanları sizlerle paylaşmak istiyoruz.(Böyle diyerek başladık ama maalesef ben Ayşegül, tek başıma sürdürmek zorundayım. Eşim artık bu boyutta değil.)
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Uyuşuk Ata Dadanan Atsineği: Sokrates

Uyuşuk Ata Dadanan Atsineği: Sokrates

Sonraki
MİZAH YAPMAK

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.