Neden İslamiyet’ te şekil ve hissiyat değişikliği oldu?
Günümüzde İslam adı altında yaşananlar ile, binlerce yıl önce vahyedilen dinin önerdiği ve filli olarak hayata aksettirildiği yaşam standartları arasındaki dev uçurum gittikçe büyümektedir.
“Müslümanlar dünyevileşti, lükse mahkum oldu”
Zenginin yüzsüzleştiği , fakirin sessizliğe mahkum edildiği, eğitimin paradan ibaret bir öğreti olduğu, kadının hâlâ değersiz bir eşya gibi alınıp satıldığı bir din inşa edilmeye çalışılıyor! Bunu adı Müslümanlık olmadığı kesin ama Müslümanlık paketinde bunu sunmak en kolay ve karlı satış yöntemi.
PARANIN YERİ GÖNÜL DEĞİL, CÜZDANDIR!
İnsanların bir kısmı yaptığı şeyleri o denli meşrulaştırır ve kendini temize çıkarır ki bir an cennetin o kişi için yaratıldığını sanırsınız! Müslümanlıkta insan kutsallaştırmak, bir şahsî kurtarıcı olarak görmek, dinin şahsi olarak algılanmasına neden oluyor. Hâlbuki din kişisel bir olgu değildir, kurallardan ve hükümlerden ibarettir ve bu hükümler karşısında herkes eşittir. İslamiyet’in hâkim olduğu bütün topluluklara bu görselcilik hakim olmuştur. Ne düşündüğünden, ne hissettiğinden ziyade bunu nasıl sunduğum önem arz ediyor.
İslamiyet’in öğretileri arasında lüksün, gösterişin, israfın değil; sadeliğin, kanaatkârlığın zühdün hâkim olduğu ayan beyan ortadadır.
İslamiyet’te zühd anlayışı malından elini değil gönlünü çekmek. Zühd, Dünyaya, maddeye ve menfaate hak ettiğinden fazla değer vermeme, rağbet etmeme, kanaatkâr olma, her türlü dünyevî ve nefsânî zevke karşı koyarak kendini ibadete verme demektir. Rasûlullah Efendimiz, zühd hâlini ne güzel târif buyurmuşlar:
“Dünyada zâhidlik, ne helâli haram bilmek ne de malı mülkü terk etmekledir. Dünyada zâhidlik, ancak Allâh’ın mülkünde olana kendi elindekinden daha fazla îtimâd etmen (yani rızka değil, Razzâkʼa güvenmen); başına bir musîbet geldiği ve yakanı bırakmadığı müddetçe, onun ecir ve mükâfâtından son derece ümitvâr olmandır.” (Tirmizî, Zühd, 29/2340)
Müslüman dünyada para kazanma noktasında enerjisini harcayabilir ama bu parayı lüks ve şatafatta sarf etmesi; ahlakı olarak, hemde dini öğretiler acısından inandığı din ile çelişmesine neden olmaktadır. Fakirlikte de zenginlikte de sabrı bir mârifet hâline getirmek gerekir. Vasatın üstündeki zenginlik de vasatın altındaki fakirlik de çok zordur.
Yûnus Emre Hazretleri, dünya devre-mülkünün hakîkatini ne kadar da veciz bir şekilde dile getirir:
Mal sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan, mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan!
Bana göre bir müslüman üzerinde en eğreti duran hâl ve davranış: lüks israftır…
“Bir akarsuyun kenarında abdest alıyor olsanız bile suyu israf etmeyiniz.” ögretisi ile yol gösteren, bütün hâl ve davranışlarımıza denge getiren, son dinin Peygamberi ile insanlığımızı hâkikâtla taçlandırmışızdır, bu güzel hâkikatleri kapitalist düzen feda etmeyelim.