Uygurlar Türklerinin Müslüman olmaları Ve İslam Medeniyetine Etkileri!

   Uygur Türkleri , Türk tarihinde ilk yerleşik hayata geçen çok kadim Türk boylarındandır.Uygurların, İslamla tanışması 840’l i yıllarda başlar 932 yılında Karahanlılar döneminde Karahanlı Hakanı Satuk Buğra’nın İslam’ı kabul etmesiyle İslamiyet, kısa bir süre sonra hicri üçüncü asır içinde Doğu Türkistanlılar tarafından da kabul edildi.Bu dönem Doğu Türkistan’ın ve Uygurların altın devri olarak bilinir.

  Uygurlar İslam Dini’nin yayılması için de büyük çaba sarf etmişlerdir. Bu amaçla camiler inşa etmiş; eğitimin yaygınlaşması için de medreseler kurmuşlardır. Ne var ki, daha önce intisap ettikleri dinlerin kutsal metinlerini kendi dillerine çeviren ve dînî eğitimi kendi dillerinde yürüten Uygurlar, İslamiyet’e girdikten sonra, kendi dillerinden ziyade, yeni girdikleri dinin orijinal dili olan Arapça ile eğitime ağırlık vermişlerdir .Bu dönemdeki Uygurların anavatanı Doğu Türkistanın Başkenti Kaşgardaki Medreseleri ve öğretim kurumları ile ünlenlenmiştır,şehirde pek çok medrese kurulmuştur. Hanlık Medresesi, Eydgah Medresesi, Orda Aldı Medresesi, Vanglık Medresesi, Çarsu ve Meyva Pazarı Medresesi gibi eğitim merkezleri bunların ünlülerindendir. Saçiye Medresesi, Hamidiye Medresesi ve Mahmudiye Medresesi gibi medreseler, yüksek eğitim alanında eğitim veren önemli kurumlardı. Bu medreselerde dönemin ünlü alimleri olan Hüseyin b. Halef (v. 484/1091), Seyyid Celaluddin Bağdâdî, Hoca Yakup Suzukî, Hüseyin Feyzullah, Cemalettin Kaşgarî, Reşid b. Ali Kaşgarî (v. 476/1083), İmaduddin Kaşgarî gibi alimler ders vermişlerdir. Kaşgarlı Mahmut da buradaki medreselerden Mahmudiye’de sekiz yıl müderrislik yapmıştır. Temelini Kur’an eğitiminin oluşturduğu bu medreselerde tabiî ilimler yanında, aralarında Tefsir ve Kıraat’in yer aldığı dînî dersler de okutuluyordu. Yine Kaşgar’da bulunan ve Doğu ile Batı aleminin yetiştirdiği pek çok alimin kitap veya tercümeleriyle dolu olan Mesud kütüphanesi de bilim adamları yanında ayrıca öğrencilerin ve halkın hizmetinde bulunuyordu .Bu dönem boyunca dünyanın dört bir yanından gelen öğrencileri misafir etmiş, tarihe yön veren devlet ve bilim adamları yetiştirmiştir. Bu bölgeden dünyanın dört bir yanına göç eden Türkler ise İslam’ı dünyanın çeşitli ülkelerine taşımışlardır. Bu topraklarda doğan Karahanlılar, Gazneliler, Harzemşahlar, Selçuklular, Saidiler İslam’ın bayrağı altında devlet kurup, Türk-İslam uygarlığının en güzel örneklerini vermiş ve insanlığa büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Mahmut Gaznevi, Abdülkerim Satuk Buğra, Timur, Selçuk Bey, Babürşah, Melikşah gibi büyük devlet adamları da bu topraklarda yetişen değerli isimlerdendir. İmam Buhari, İmam Tirmizi, İbn-i Sina, Ebunasril Farabi, Fergani, Zimahşeri, Sekkaki gibi eserleri ile İslam kütüphanelerini zenginleştiren, dünya bilim adamlarına yol gösteren bilginler de bu toprakların evlatlarıdır. Ayrıca Divan-ı Lügat-it Türk’ün yazarı Kaşgarlı Mahmud, Kutadgu Bilig’in yazarı Yusuf Has Hacib, Atebet’ül Hakayık adlı dev eserin sahibi Ahmed Yüknek gibi dünya tarihine kültür hazineleri ile yazılan isimler de Türk-İslam uygarlığının beşiği olan bu topraklarda yaşamıştır. Bu Doğu Türkistanlı alimler Doğu Türkistan’ın İslam ve Türk dünyası için taşıdığı değeri ortaya koyması açısından büyük önem taşır.”

    Uluğ Türkistan’da yaşayan Türk halklarının islamlaşma süreci farklı zaman dilimlerinde olmuştur.Uygurlara veya başka bir deyişle Doğu Türkistan’a ulaşmasında etkili olan bazı unsurlardan bahsedilir

  Genel olarak hem kara hem deniz yoluyla olduğu ifade edilir. Kara yolu dediğimizde daha çok eski ipek yolu güzergâhı dikkate alınmıştır. Deniz yolu ise Çin devletinin deniz kıyısındaki bölgelere gelen tüccarlar ve Tang Sülale-si’nin erken döneminde İslam dini ile tanışmış olmasına dayandırılmaktadır (Haci ve guang, 1995: 28-29). Mesafenin uzak olması, araların-daki ilişkilerin devamlı aynı düzeyde olmaması nedeniyle Doğu Türkistan coğrafyasına İslam’ın deniz yolu ile yayıldığını kabul etmek biraz zordur. Kara yoluyla olması makul bir gerekçedir.

  Türk yurtlarının İslamlaştırılmasında Doğu Türkistan’da kurulan Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han’ın (v. 955) İslam’ı kabul etmesi ile hanlığa bağlı Müslüman bireyler dinlerini artık açıkça yaşayabilecek ve çevresine tebliğ edebilecek bir güç elde etmişlerdir. Buğra Han, ilerleyen zaman içinde Kaşgar, Yarkent, Aksu, Balsağun ve diğer bölgelerde İslam’ın yayılması için büyük mücadeleler vermiştir. Bilahare Budist Uygurlar ve ayrıca Yedisu’daki Göktanrıcı Karluklarla mücadele ederek onların İslam’ı kabul etmelerini sağlamıştır (Almas, 2013: 232-233, 237). Emevîler döneminde başlayıp Samanîler dö-neminde de devam eden merkezî Asya’nın İslamlaştırılma süreci ancak Satuk Buğra Han’ın eli ile zirveye ulaşmıştır. Hatta İslam dininin kara yoluyla Çin’e bile yayılmasına katkıda bulunmuştur. Nitekim bazı kaynaklarda Çin’de ilk Müslüman olan Çinlilere Huei-ho (Uygur) denilmiştir. Bu ifade bize İslam dininin Çin’e yayılmasında Uygurların rolünün büyük olduğunu göstermektedir.Karahanlılar döneminde Kaşgar’da çok sayıda medrese kurulmuş (Budak, 1993:304-305; Talip, 1986: 66-73; Gufur, Hüse-yin, 1988: 380 vd) ve buraya Satuk Buğra-han’ın daveti üzerine Maveraunnehir, Horasan, Afganistan bölgesinden çok sayıda din adamı gelmiştir (Almas, 2013: 234). Çağdaş dönem Uygur araştırmacısı İbrahim Mutî’ye göre, Karahanlılar döneminde Kaşgar’da ku-rulan medreselerin dershaneleri çok geniş, kapasitesi yüksek olmakla birlikte, öğretmen-lerin dinlenme odaları da bu medreselerin müştemilatı içinde yer almaktadır. Öğrenci yatakhanelerine gelince, bir okulun en az 30-40 kadar yatakhanesi olup, her bir yatakhane-de 8-10 kişi barınabilmektedir. Bunun dışında medreselerin hamam, yemekhane ve tuvaletleri bulunmaktadır (Muti, 2002: 300-302). Bu kurumların ortaya çıktığı tarihe baktığımızda Kaşgar’da kurulan medrese ve kütüphanelerin tarihi Nizâmülmülk (v. 485/1092) tarafın-dan yaptırılan medrese ve kütüphanelerin ortaya çıkışından oldukça erkendir.

   Türk boyları İslam’ı kabul ettikten sonra da bazı adetlerini devam ettirmişlerdir. Örneğin Karahanlılar dönemine Göktanrı ve Budizm’i bırakarak İslam’ı kabul eden Uygurlar, eskiden kullanmakta oldukları canlı veya cansız bazı varlıkların isimlerini ad olarak kullanmayı sürdürmüşlerdir. Satuk Tekin’in adı Satuk Buğra Han, fakat İslami adı, Abdülkerim idi. Aynı hanın iki oğlundan birinin adı Uygur Türkçesinde adı Baytaş, İslamî adı Musa, diğerinin Tunga İlek, islamî adı ise Süleyman’dır. Karahanlıların kağanları oğullarına bazen çeşitli hayvan ve kuşların adlarını verdikleri de malumdur.

   Gerek Turfan Uygur devleti gerekse Karahanlı devleti sınırları içerisinde toleranslı bir din anlayışının hâkim olduğunu görüyoruz. Birçok dinin kendine yaşam alanı bula-bildiği ender devletlerden biri Turfan Uygur devleti olmuştur. Bu devletin kuzey sınırlarında bulunan Samanî emirleri ile sıkı bir temas içinde olduğu bilinmektedir. Doğudaki kardeşleri ve onların ötesindeki Çin halkı Budist’tir. Onların içerisinden bir de Mani inancında olan kimseler vardır (Barthold ve Köprülü, 1984: 91). Öte yandan Tarım Havzasındaki kardeşleri Samanîler gibi Müslümandırlar. Onlar ile olan sıcak ilişkileri Uygur bölgesinde İslam dininin yayılmasında etkili olmuştur. Dinin yayılmasında en önemli rolü tüccar veya bu dine gönül vermiş din adamları üstlenmiştir. Bunlar Uygur devleti sınırları içerisinde Müslüman topluluklar oluşturmuş, mescit ve camileri inşa etmişlerdir. Hatta din eğitimi veren okullar açtıkları rivayet edilmiş-tir (Kitapçı, 2005: 168). Bu sebeple olsa gerek Karahanlı devleti güney komşuları Hoten Budistleri ile yıllar boyu savaşırken Turfan Uygurları üzerine fazla gitmemişleridir.

   Güneydeki Uygurlar her ne kadar henüz İslam’ı kabul etmemiş olsalar da aralarında akrabalık ilişkilerini sürdürmüşlerdir. Nitekim Uygur Kağan’ı, Samanîlerin Semerkant emiri Nasr b. Ahmed’in (v. 943) kızıyla evlenmek istemiş, onun bu teklifi kabul edilmemiş, Ancak Nasr’ın oğlunun Uygur Hanının kızı ile evlenmesi gündeme gelmiş, bu teklif Samanî sarayında kabul görmüştür . Bu durumun İslam dininin Uygur Devleti bünyesinde yayılmasında etkili rol oynadığı kesindir.

    Satuk Buğra Han döneminde bir ara Karahanlılar ile güneydeki Uygurların ilişkileri bozulmuş, arada cereyan eden savaşlarda çok sayıda Budist, Şamanist ve Maniheist Uygur devleti mensubu öldürülmüştür. Kök tanrıcı Hıtay hanının 1130’lu yıllarda Karahanlılara karşı başlattığı savaş, Uygur devleti için bir umut kaynağı olmuş ve Hıtay hanı Yolluk Tegin’e destek vermiştir. Hatta bu iki ülke Gazne sultanı Mahmud’a sıhriyet elçisi göndermiştir. Nitekim bir müddet evvel Karahanlı sultanı Yusuf Kadir Han, oğlu Yağan Tekin’i Gazneli Sultan Mahmud’un kızı ile evlendirmek suretiyle bir akrabalık ilişkisi kurmuş bulunmaktaydılar. Buna benzer şekilde Uygur Hanı, Sultan Mahmud’a iyi ilişkiler kurmak istediklerini bildiren bir mektup ile onunla bir sıhriyet ilişkisi kurmak istemiş ise de bu talepleri gerçekleşmemiştir. İlerleyen tarihlerde Sultan Mahmud, Müslüman olmayan Uygur ve Basmıllar’a karşı fetih seferleri düzenlemiştir.

   16. yüzyılın başında Uygurlar tamamen Müslümanlaştı. “Uygurlar tarihi gelişiminde kültürel ve siyasi olarak iki farklı bölgeye ayrıldı. Bu bölgelerden ilki, İslam dininin kültür ve siyasi merkezlerinden biri olan Kaşgar, diğeri ise Budizmin kültür ve siyasi merkezi olan Turfan’dır. Yarkent Hanedanlığı döneminde (1514-1680) bu iki bölge birleştirildi ve Uygurların tamamı Müslüman oldu. Bu iki bölgenin birleşmesiyle Uygurlar diğer milletlerle kültürel etkileşim sürecine girdi. Sonuçta köklü bir millet bazı değişim ve dönüşümler geçirmiştir” (Wei Liang Sou 1998). Uygurların İslam dinini kabul etmelerinde Sünni mezhebi ve sufi düşüncesi önemli rol oynadı. Bunların yanı sıra Şii mezhebi de az çok Uygurların inanç siteminde etkisini gösterdi.

  Türk-İslam medeniyeti için çok önemli bir yere sahip olan Müslüman İlk Türk devletinin kurulduğu Doğu Türkistan 71. yıldır, Çin işgali altındadır.Çin şovenizmi Uygurları baskı zulümle asimle etmek istiyor.2 Milyona yakın Uygur Müslüman Çin işgalcilerinin Doğu Türkistandaki Nazı kamplarına koyulmuş, ağır şartlar yüzünden çok sayıda şehit olan vardır. Müslüman Uygur çocukları Çin sömürge yönetimi tarafından ailelerinden zorla alınarak,çocuk yetiştirme merkezlerinde Çinlileştirme operasyonlarına maruz bırakılarak dininden, kimliğinden kültüründen koparılıyor. ‘Kardeş Aile’ projesi adı altında her Doğu Türkistanlının evine bir Çinli erkek yerleştirerek aile mahremi kirletiliyor.

   Müslüman Uygur kızları Çinli erkeklerle evlenmeye zorlanmakta namusları kirletilmektedir.Yeni doğan Uygur çocuklarına Müslüman ismi takmak yasaklandı.Türkiye’de ve İslam Dünyasında Filistin’de yaşanan insanlık suçlarına haklı olarak tepki gösteren İslami çevreler Doğu Türkistan konusunda üç maymunu oynuyor.ilk Müslüman Türk Devleti olan Karahanlılar Devletinin kurulduğu coğrafyada yaşayan Müslüman Uygurların yok edilişlerine hiçbir tepki göstermiyor.ve iffetlerimizi tarumar ediliyor.

   Bu sözde Ümmetçilerin büyük çoğunluğu Müslüman coğrafyayı Arap dünyasıyla sınırlı gören miyop bir bakış açısına sahiptirler.. Sanki diğer milliyetlerden gerçek Müslüman olamazmış gibi!

Kaynakça:

Tanay Yücel -Tarihten Günümüze Uygur Türkleri ve Doğu Türkistan’ın Bugünkü Durumu https://akademiye.org/tr/?p=1035

Tanay- Yücel -Doğu Türkistan : Türk islam Kültür Ve Medeniyetinin Beşiği https://www.uyghurcongress.org/tr/dogu-turkistan-turk-islam-kultur-ve-medeniyetinin-bes

Yücel Tanay
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
İÇ SESİME
Sonraki
Priz Başında Geçen Hayatlar

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.