Evlilik Kötü Bir Şey mi?

 Bazı erkeklerin böyle de olumsuz bir bakış açısı var. İnternette birisi sayfasına yazmıştı. Aynen kopyalıyorum:

İki ayrı birey onca insan içinden farklı olduğu için birbirlerini seçiyor ve birlikte daha fazla zaman geçirmek için evleniyorlar. İki ayrı ben biz olacaklar ama hemen ardından daha baskın olan diğerini kendisine benzetmek için elinden geleni ardına koymamaya başlıyor… Evlilik tarafların silahlarını ve güçlerini denedikleri bir savaş meydanına dönüşüyor. Altta kalanın canı çıksın… Ve çıkıyor da eninde sonunda, ipini koparan kaçıyor.  (N.K. paylaşmış.

Evlilik gerçekten de bu kadar kötü ve kaçılması gereken bir durum mu? Korkup kaçanlara denk geldiğim için hiç evlenemedim ama ben bunca zamanı özgür ve istediğim gibi geçirebildiğim için “rahatımı mı bozayım?” diye düşünmeden, cesurca feda etmeye hazırım. Bu kadar özgürlük de yeterliydi. Artık birisiyle ortak yaşam paylaşabilirim ama erkekler evliliği birbirini değiştirme ve erkeklerin yenilme savaşı gibi görüp, kaçıyorsa ne yapılabilir?

Bir tek imza atmak mı korkunç olan? İmam nikahı ya da nikahsız birliktelik yaşayanlar nasıl onca sene imzasız birlikte durabiliyorlar? İş nikah defterine imza atmakla neden bu kadar zor ve dayanılmaz bir hal alıyor?

Peki, onlar gibi düşünelim o zaman. Hiç evlilik olmasın. Herkes herkesle takılsın. Birine güvenmeyin. O kadar çok da sevmeyin belli birini. Aşk acısı çekmemek için de bağlanmayın. Sahiplenmeyin. O sadece sizin olacak diye bir şey de yok bu durumda. Bu sabah sizinle uyanan yarın akşam başkasının yanında olabilir.  Bağlayıcılık yok nasılsa. Doğan çocuk hanginizin bilmezsiniz. (kadınlar için kötü durum. Hiçbir erkek babalığı kabul etmeyip, başkasına atacaktır durumu. Hamile kalmayın kadınlar. Doğurmayın. Kimse baba olmak için evlenmez sizinle. Evliliğin sorumluluğundan kaçan hangi erkek babalığın masrafını, emeğini, uğraşısını kabul etmek ister ki? Doğurmayın. Bu tür düşünenlerin de nesli kurusun.)

Ne yapalım? Aşk acısı ya da ayrılık derdi çekmemek için karşıt cinsle de ilgilenmeyelim o zaman. İhtiyaçlar bir şekilde giderilsin ve biz öylesine ot gibi yaşayalım. Ye, iç, çalış, seviş, uyu, uyan, yıkan, ihtiyaç gider ama sap gibi tek başına takıl. Ya da erkekler erkeklerle içmeye, maç izlemeye, kahveye, cafelere, gece kulüplerine filan gitsinler; kadınlar alış verişe, kuaföre gidip ellerinde cep telefonları, saçları boyanırken bile çok önemli iş yapıyorlarmış gibi birbirleriyle yüksek sesle dedikodu yapsınlar. Kız kıza gezip, erkekleri çekiştirsinler.

Olur da kadınlardan ya da erkeklerden biri evlenmeyi düşünebilirse alay edip, hor görülsün. “Oğlum başına bela mı arıyorsun?” ya da “kızım rahat mı battı, herifin tekinin yemeklerini, temizliğini yapmak çok mu güzel olacak sanıyorsun?” filan desin.

Anne- babalarınız hep sizin mürüvettinizi görmeyi, gelin- damat hallerinizi görmeyi bekleyip, hayal kursun. Önce gelin ya da damat, sonra da torun gelecek diye bekleyip dursun. O günleri göremeden Hak’kın rahmetine kavuşsun.. Siz de taaaa gözleri görmez, ilaçlarının vaktini- saatini karıştırır, arkadaşlarınızın isimlerini, gittiğiniz yerlerin adlarını ve adreslerini karıştıracak kadar yaşlanın. Sonra ne olacak? Aile fertleri ya ölmüş ya da evlenip, yuvalarını kurmuş, sizden ayrı bir yaşamın düzeni içindeyken sizin yanınızda kim olacak?

Paranız varsa bakıcı tutar ya da huzurevine gidersiniz değil mi? Bakıcılar çok mu masum sanıyorsunuz? Eğer gerçekten parası bol biriyseniz sizin paranızdan o da istifade etmeye çalışacak ya eşyalarınızı ya paranızı çalıp, sahip olduklarınızı sömürüp, yok etmeye kalkacaktır.  Huzurevleri de bedava değil. En azından emekli maaşınızı ya da evinizi bağışlamanız beklenecek. Para ödemeden size bakacak yerlerin yaşam koşulları o güne kadar sürdürdüğünüz yaşama uyamayacağı için sizi intihara bile sürükleyebilir.  Eee? Neyiniz var? Ev? Para? Güvenilir bakıcı? Var mı gerçekten? Sizi sevdiklerinden emin misiniz? Onlar sizi sevmiyorlar ama.

Hadi bakalım zamanında gönül eğlendirdiğiniz, paralar saçıp, hediyeler aldığınız, gezip tozduğunuz insanları arayın. Halen telefonlarına ulaşabiliyorsanız tabi.  Hiç birinin size kara kaşınızın ve gözünüzün hatırına bakmayacağı da kesin. İhtiyaçlarını gideremeyen, yemeğini bile döke saça yiyen bir adama hangi gönül eğlendirdiği kadın, gelip bakar sanıyorsunuz? Hadi en iyi ihtimalle birinin aşık olduğunu ve çok sevdiği için size bakabileceğini düşünelim. O da kendi kesesinden parasını harcamak istemez. Zamanında sizi sevmiş biri bile bakınızı para karşılığında üstlenmek isteyecektir ki, bunda da haklıdır. Hiç kimse hasta ve sorunları olan, yaşlandığı için daha da aksileşmiş, sinirli, bunamış bir insana hayrına uzun süre katlanamaz. Katlansa bile o süre uzun olmaz. Ortada bırakır gider.

Birbirini değiştirmekten korktuğu için evlenmeye karşı olanlar! Değişmek bazen de güzeldir. Belki de yontulması gereken, sivri ve çirkin düşünceleriniz vardır. Belki değişip, uysal, olgun, sakin, aklı başında biri olmak size de iyi gelecektir? Ne dersiniz?

Dans Eden Kelimeler
Bale Sanatçısı, yönetmen Kağan Can Odabaşı ile eşi Editör, kitap yazarı Ayşegül Toker Odabaşı olarak yaşadıklarımızı, yaşam denen sahnede karşımıza çıkanları sizlerle paylaşmak istiyoruz.(Böyle diyerek başladık ama maalesef ben Ayşegül, tek başıma sürdürmek zorundayım. Eşim artık bu boyutta değil.)
Subscribe
Bildir
1 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
YAŞAM DAHA GÜZEL
Sonraki
Günlerden 18.10.2020

Günlerden 18.10.2020

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.