Aslında bu benim facebook’taki grubumun da adı ama ben bu iki kelime ile size kansere dair çok şey anlatmak ve yazmak istiyorum. Neden bu konuyu anlatmak istediğimi anlatmadan önce ‘dans eden kelimeler’in dans ve kelimesinin neler yaşadığını yazayım.
Dans; benim bale sanatçısı eşimdi. Kağan Can Odabaşı. 45 yıllık meslek hayatında henüz emekli olmuştu. 1 Ekim 2016da evlenerek İzmir’in bir tatil kasabasında, babasına ait bir yazlık evde yaşamaya başladık.
Kelime; ben. Kitap editör ve yazarı. Ayşegül Toker Odabaşı. Bir zamanlar yerel bir gazetede7 yıla yakın köşe yazarlığı yaptım. Kelimelerimi bale sanatıyla dans ettirecektim. Can da yazılar yazacaktı. Bir yazıya başladı ama tamamlamadı. O yazıda da ölümden bahsetmiş nedense, biraz siyasi olmaya başladığı için durdurmuştum. Yarım yazısına onu anlattığım kitabımda yer verdim. Kelimelerim dans edemedi ama ben bizim kanserle dansımızı kelimelerime aktaracağım. Umarım yazacaklarımı okur, fayda görürsünüz.
2018 yılının 1 Nisan günü şaka gibi girdi hayatıma meme kanseri. Çok doktor gezdik, çok tahliller yaptırdım. Gittiğimiz ilk onkoloğa ya da cerraha güvenmedik. Hepsi de söz birliği etmiş gibi ameliyat öncesi 12 kemoterapi almam gerektiğini söylüyordu. Benim için koştururken Eylül ayında da eşim Can’ın boğazları ağrımaya başladı. İlk başta 3 kutu antibiyotik aldı. Geçmeyince benimle birlikte İstanbul’a geldi. Buradaki doktorları dilinde bir kızarıklık gördüler. Biyopsiler sonucu, heyet toplandı ve Can’a da ameliyat göründü. Can’ım da ‘Dil kökü ve boyun kanseri’idi. (Sküamöz hücreli Carsinom)
Bu arada 2 Ekim 2018de ben direkt ameliyata girdim. Başta almam söylenen 12 kemoterapiyi almadan, bazı kitleleri de yok ederek, tanıştığım dokuzuncu onkoloğun kontrolünde ameliyata girdim. Eşim ilk iki kemoterapiye kadar yanımdaydı. Köpeğimizin olduğu, bahçeli bir evde yaşadığımız için biraz İzmir’e, biraz bana gidip geliyordu ki; İstanbul’da söylenenleri beğenmeyen annesi oğlunu Ankara’daki doktorlara da göstermek istedi. Benim yaptırdığım her tahlili Ankara’da da yaptırarak iki ay daha zaman geçirdi. Eşim de üç şehir arasında gidip geldi. Ben kemoterapilerin zorlayıcı yan etkileri yüzünden bir yerden bir yere gidemiyordum. Annemin yanında İstanbul’da yatıp duruyordum.
Böylece eşim de ailesinin isteği ile istemeye istemeye 16 Aralık 2018 tarihinde Ankara ‘da ilk ameliyatını oldu. Sonrasında “Olmadı. İyi temizlenmemiş” diyerek 9.gününde 25 Aralık 2018de bir kez daha ameliyat edildi ve hastanede tutmadan, aynı gün taburcu edildi. Eşimin ameliyatından sonra nasıl bir tedavisi olduğunu aylarca kimse bana söylemedi. Eşim “Annem konuştu doktorla. Ben bilmiyorum” diyordu. Ben de bilemedim.
Hatalı ameliyatlar, ameliyat sonrası alınmayan kemoterapi tedavisi ve gereğinden fazla verilen radyoterapiler eşimi aylarca kıvrandıran ve yemek yedirmeyen ağrı sahibi yaptı. Ben kanseri yenerken, bir senelik zorlu mücadelemizin sonunda canım eşim, kıymetlim, bir tanem…. Yenik düştü. Onu 23 Haziran 2020 sabahı son kez sevebildim hastanede yoğun bakıma taşınırken.
Ondan sonra her şeyi sil baştan yeniden gözden geçirdim. Çok okudum, sordum, dinledim, araştırdım. Kanser olan ya da kanser hastası yakını olan insanlarla iletişime geçtim. İki senedir kanser mevzusu ile o kadar içli dışlı oldum ki; artık tahlil yorumlayabiliyor, eşimin ölümü ile fark edebildiğim bazı gerçekleri daha iyi görebiliyorum ve ben artık 3 aylık kontrollerime gitmiyorum. Çok ünlü onkologları, fitoterapistleri de tanıdık ve tedavi gördük. Bir bilim adamı- mucit de bizim hikayemizde yer aldı. Hepsini kitaplarım çıkana kadar buradan da yazacağım.
Daha sonra burada yazdıklarımı da başka bir kitapta yine toparlayacağım. Lütfen beni takipte kalın.