“Çocuklar boyama kitabı değildir. Onları istediğiniz renge boyayamazsınız.”
Afganistanlı yazar ” Khaled Hosseini ” tarafından yazılan Uçurma Avcısı kurgu bir romandır. Afganistan’ da doğmuş olan Emir’in süt kardeşi ve çocukluk arkadaşı olan Hasan ile aralarındaki dostluğu , ihaneti anlatıyor . Roman her sayfasında dolu dolu bir yaşam hikayesi sunuyor. Yalnızca arkadaşlığın yaşam öyküsünü değil. Savaş öncesi insanların yaşamların ne kadar mutlu olduğunu çocukların uçurtmalarla geçirdiği çocukluğunun savaşla birlikte kaybolup gitmesini görüyoruz bu eserle birlikte.
Hayat bir anda değişebilir , tüm umutlar bir gün de son bulabilir. Afganistan’ın monarşi’den, Rus savaşlarına ve taliban dönemine kadar uzanan hikayesini bu öykünün içinde bir nebze de olsa hissedebilirsiniz. Savaşlardan yorgun düşen halk toplu göçler gerçekleştirir. Bu göçlerle önce Pakistan’a sonra Amerika’ya yerleşen Emir burada kendine yeni bir yaşam kurmuşsa da geride bıraktığı dostu Hasan’ı unutamaz. Korku , kıskançlık insanın içini kemiren bir kurt gibidir. Eninde sonunda yüzleşilmesi gerekir. “ Yeniden iyi biri olmak mümkün.” Yıllar sonra duyduğu bu cümleyle geçmişi ile yüzleşmek korkularından sıyrılmak için Afganistan’a döner Emir. Afganistan’ın verdiği insanlık savaşına tanık olur. Başta kadın hakları ve çocuk hakları olmak üzere insan haklarının da hiçe sayıldığı bir yaşam. Emir eski dostunun ölümü üzerine yetimhaneye verilen oğlu Sohrab için kabile gider. Çocukluğunda uçurtma uçurduğu sokakların yıkımını görür. Kuzu kebabı’nın kokusunu dizel kokusu kaplamıştır artık. Aç olmasaydı belki koşarlardı arabaların ardından çocuklar.
“Burada en bol şey çocukluğunu yitirmiş çocuklar…”
Radikalizmin ne tehlikeli bir silah olduğunu. Taliban’ın hak gördüğü adalet sağladığını sandığı savaşın yaşamları söndürmesi. Köşe başlarında asılı cesetler. Bu korkulu yaşamın içinde büyüyen çocuklar. Bir babanın karnı aç çocuklarını doyurabilmek için protez bacağını satması. Önceden öğretmen olan birinin sokaklarda bir dilenci olarak karşımıza çıkması. Kadınların namusları ile yargılandığı alınıp satıldığı. Çocukların eğitilmemesi , çalıştırılması. Tüm bunlarla yaşayan ailesini kaybetmiş çocuk olan Sohrab’ın sessizliği. Susmanın da ne kadar anlam taşıdığını anlatır bize küçük Sohrab.
“Çöldeki yabani otlar yaşar , oysa bahar çiçekleri çabucak solar. Ne zarafet , ne asalet , ne trajedi!”
Cümlelerde takılı kalabilir yaşamınıza yön verecek etkiyi bulabilirsiniz. Yaşamlarla empati kurabilirsiniz. Kendi farkındalığınızı oluşturabilirsiniz. Sayfalarında kaybolup kendinizi de bulacağınız. Cümlelerin ne kadar sihirli olabildiğini bünyenizde hissedeceksiniz. Bir çırpıda okuyup bitireceksiniz. Gözyaşlarınızı tutamayacağınız satırlar, satırlardan aldığınız dersler, bilinmesi gereken gerçeklerle kitaplığınızın ve belki de yaşamınızın en güzel rafına yerleşecek eser.