İnanç yani “din” tüm insanlığı kucaklayan en geniş kavram. Dünya görüşü, duruşu ve yaşayışı. Varlığı anlamlandıran ve öğüten değirmen taşı. Medeniyet bu değirmenin hasatı. Ölçülü, uyumlu ve sanatlı. İrfan bu hasatın sofraya sunulmuş hali. Gerekli, yararlı ve kullanışlı. Kültür ise medeniyet değirmenin öğüttüklerinden arta kalanlar. Ayakaltı, göz önü ve rahatsız edici.
Kültür kelimesi Latince kökenli. Ekip biçmek gibi anlamlara sahip. Bugün kullandığımız anlama gelene kadar uzun tarihsel süreçleri var. Bizim dilimizde en yakın anlamlısı “hars” ama o da aynı mahiyette ve yetersiz. Kültür bütünlük değil, bütünün parçaları. Cemil Meriç’e göre “hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntısı”. İrfan kelimesinin kökü “arefe” yani bilmek. İsfahani’ye göre “bir şeyin izini, etkilerini tefekkür ederek ve derin düşünerek o şeyi idrak etmek”. Anadolu kültürü ve Anadolu irfanı vardır. Anadolu kültürü; yemekleri, giyim kuşamları, folklorik oyunları ve bunun gibi maddesel, somut unsurlardır. Anadolu irfanı ise tüm bunların hatta tüm yaşantının fikir dünyasıdır. Anadolu insanının misafirperverliği kültürle değil irfanla açıklanır. “Biz de büyükler böyle yapardı” diye değil “gelen misafir Tanrı misafiridir” diye kabul ve buyur edilir.
Bugün ise içine düştüğümüz durumu bir örnekle anlatayım. Dinin en geniş ve kapsayıcı kavramımız olduğunu anlattım. Kültürün ise en son hesapta “kalan kırıntılar” olduğunu konuştuk. Peki okullarda dini eğitim alacak veya birkaç şey öğrenecek diye zorunlu/seçmeli ders yaptığımız ve adına anlamsız bir şekilde “din kültürü” dediğimiz saçmalığı nereye koyalım? Dinin kültüre indirgenmesini anlatmak istesem “Okyanusun bir bardağa sığdırmaya çalışmak” gibi bir örnek vermem gerekirdi. Veya daha haince bir düşün ürünüymüşcesine, dini “yaşam biçimi değil atalardan miras kalmış bir düşünüş tarzı” olarak tanımlama çabası. Siz, siz olun kavramları doğru tanıyın yoksa tanıyamadığınız kavramlar sizi tanımlamaya başlar..