göğsünde yattığımı unuttu,
o uyurken bile bir saniye uyuyamadığımı
mırıldandığında ninni söylediğimi unuttu
gökyüzüne de ihtiyacım yoktu oysa benim
gözlerinde uçuyordu uçurtmaların en güzel tonları
o çakır gözlerinde
kalbi parmak uçlarıdma atarken
bir daha şiir yazmak istemiyorum demişti
ben okurken şiirlerin binbir türlüsünü gözlerinden
ayılmaya çalışıyorum tam otuz dokuz gündür
zaman nasıl da çabuk geçiyor,
acı hâla ilk gün olduğu gibi sabit
gözüm yolda oysa
birileri geliyor, birileri gidiyor
birşeyler söylüyor birileri
dinler gibi yapıyorum
duymazken onları
güler gibi yapıyorum, yaşar gibi yaptığım gibi
birilerinden gidiyorum, acımıyor
aklımda soru işaretleri
cevapsız sorular
içine döktüğümden beri içimi
konuşamıyorum kimselerle
açamıyorum kapıları
kilit üzerine kilitler işliyorum
avuçlarımda sesin
parmak uçlarımda nefesin
sanki telefon çalacak da
gelecek gibisin
bu kaçıncı yarın
rüyamda bile göremiyorum seni
demek isterdim uyuyabilseydim
gittiğinden beri gezdim tüm sokaklarını bu şehrin
tüm ağaç dallarında aradım seni
ormanlarında yürüdüm
yürüdüğün ormanlarda
kamp çantam da hazırdı
çantalarımızın rengi bile birbirini tamamlıyordu oysa
sen, gözlerin gibi en mavisini seçmiştin her şeyin
bense saçlarımla uyumlu olsun diye toprak tonlarını
gök ve yerin birleşimi gibi
onlar hazır
şehirden kaçmaksa huzur
ikimizin de tek derdi bu değil miydi?
gözlerin gibi maviler ve yeşiller
bir orman, bir gökyüzü ve bir deniz
ve bir güneş
isteğimiz bu değil miydi?
son baharın en güzel hediyesiydin belki de
mutlu bile olabilirdik belki de
belkilerde yaşamasaydık hayatı
keşkelere sığınmasaydık
yağmurların huzur getirdiği bir ekim akşamında geldiğin gibi
yağmurların gözyaşlarımı yıkadığı bir ekim gecesinde sildin,
eksilttin
ve ben, o geceden beri bir adım bile ilerleyemedim
flu bir sokakta yankılandı gözyaşlarım
sen bunları bile hiç bilemedin.
◇ Simge • Aralık’15