İçinde yaşadığımız çağda hâlâ sansür tarzı önlemlere gitmeyi pek anlayamıyorum.
Sivil toplum kuruluşlarının hareket serbestisinin kısıtlanması, meslek örgütlerinin nümayişe sebep olmadan, anayasal haklarını kullanmasının önüne set çekilmesi…
İnanın ben ülkemizin yeri geldiğinde, Kuzey Kore ve Çin Halk Cumhuriyeti tipindeki ülkelerle aynı liglerde anılmasına içerlemekteyim.
Ne olursa olsun ülkemizde iyi kötü işleyen bir demokrasi var. Fakat, siyasal idarecilerin, yeri geldiğinde yine devlet memurlarının daha doğrusu bürokratların, demokrasi adına kötü sınavlar vermeleri, hep nedense ülkemizin aleyhine oluyor.
Bu dönemde, 2020 yılında, sosyal medya mecralarına erişim yasağı getirmek, veya sosyal medya mecralarını düşmanlaştırmak, sanki biraz yukarıda andığımız ülke yöneticilerinin yönetim tarzı gibi.
* * *
Youtube, twitter, facebook, instagram gibi sosyal ağlar, sadece eğlence amacıyla kullanılmamakta. Evet, belki ilk zamanlarda bu sayfalar kurulduğunda, insanların hoşça vakit geçirmeleri hedeflenmekteydi. Ama gitgide bu sosyal ağlar, neredeyse gazetecilik ile atbaşı giden bir fonksiyonu icra eder oldular.
Tabii ki insanların özgürlüğü demek, sınırsız bir özgürlük değildir. Bir insanın özgürlüğü ve hakları, karşısındaki kişinin özgürlüğünü ve haklarını da yok etmemelidir. Özgürlük bir temel insan hakkıdır. Ama, bu özgürlük pek tabii insanların onurlarını, şereflerini, haysiyetlerini ve en önemlisi yaşam haklarını zedeleyecek bir biçimde kullanılamaz.
Demek istediğim herkes sınırlarını bilecek. İnsan insan ilişkilerinde de insan devlet ve insan toplum ilişkilerinde de, herkes saygı ve kanunî daire içerisinde kalarak, hayatlarını idame edecektir.
Evet, doğrudur, sosyal medya mecraları hiçbir şekilde insanlara, yek diğerine hakaret etme, aşağılama ve toplum nezdinde küçük düşürme hakkını vermez. Ama, bu çağda, otoriter rejimlerin davranış reflekslerini andıracak yasal önlemler almak da, ne ülkemizin iç barışına ne de uluslararası itibarımıza yarayacaktır.