Bu yazıyı yazmaktaki amacım eşcinselliği ne aşağılamak ne de yüceltmektir. Eşcinsellik insanların yanında diğer primat türlerinde, kuşlarda ve hatta böceklerde görülen bir durumdur. Bugün 500-1500 arası türde eşcinsellik görülmektedir. Eşcinsellik tanımını daraltsak bile 350 türün eşcinsel davranışlar sergilediği net olarak tanımlanmıştır. Toplumumuzun en büyük tabularından olan bu konuda bilgisizlikten dolayı binlerce insanın hayatı mahvolmuştur ve mahvolmaya devam etmektedir. Ne yazık ki büyük bir kesim bu durumu bir hastalık olarak görmektedir. Bu yazımda tüm karanlıkları aydınlatan akıl ve mantığın yani bilimin ışığını konu üzerine yansıtmaya çalışacağım. Keyifli ve objektif bir okuma diliyorum.
Hastalık Konusu
Hastalık kısaca kişinin ölümüne yol açan ya da yaşam kalitesini fiziksel, biyolojik, psikolojik olarak düşüren rahatsızlık durumu olarak tanımlanabilir. Buradan yola çıkılacağı üzere kişinin kendi cinsine karşı duyduğu duygusal veya cinsel yakınlık bunlardan birine sebep olmamaktadır. Fizyolojik olarak bir etkisi yok ama ya psikolojik bir bozukluktan kaynaklanan bir durumsa diyebilirsiniz. Dünyadaki aklı başında, bilimi ön planda tutan ülkelerin psikoloji dernekleri veya ilgili kurumları eşcinselliği bir hastalık olarak tanımlamamaktadır. Geçmişte elbette yanılgılar olmuştur evet bununla beraber günümüz psikoloji dünyası homoseksüelliğin heteroseksüellik kadar normal olduğunu anlamış ve kabul etmiştir. Yakın geçmişte yapılan caydırma terapilerinin hiçbiri verimli sonuçlar vermemiş, aksine terapiye katılan insanlarda büyük psikolojik sorunlar doğmasına sebep olmuştur. Caydırma terapileri sonucu eşcinsellikten vazgeçen bireylere baktığımızda, bu bireylerin biseksüel eğilimli oldukları ve bu yüzden eşcinsel yönlerini daha kolay bastırabildikleri görülmüştür. Şimdi kısaca çeşitli psikoloji derneklerinin bu konuda yapmış olduğu açıklamalara bakalım.
Caydırma terapilerinin bir taraftarı olan Robert Spitzer 2001 yılında yaptığı bir sunumda, kiliselerin uyguladığı caydırma terapilerinin faydalı olduğunu ve işe yaradığını, terapiye katılan insanların “düzeldiğini” iddia etmiştir. Daha sonra bilim insanlarınca çok sıkı bir şekilde incelenen raporda metodolojik hataların olduğu görülmüştür. Spitzer ise raporunu geri çekip şöyle söylemiştir:
“Araştırmam sırasında vardığım sonuçların tamamen hatalı olduğunu fark ettim. Araştırmam, eşcinsellerin değişebileceğine dair hiçbir kanıt ortaya koyamamaktadır. Bu, benim için oldukça zor bir itiraftır.”
Bu çalışmaya katılan bireylerin %88’inde hiçbir kalıcı değişim olmamış, bireylerin sadece %3’ü heteroseksüelliği düşünmeye başladıklarını söylemiştir. Bu 8 kişiden 7’sinin de daha sonra eşcinsellik karşıtı gruplara üye oldukları tespit edilmiştir. Geriye kalan bireylerin ise cinsel isteklerinin köreldiği aseksüellik görülmüştür.
1998 yılında Amerikan Psikiyatri Derneği bu tip uygulamaların tehlikeli olduğunu ilan etmişti zaten. 2006 yılına gelindiğinde ise APA standartları arasına eşcinsellikte caydırma terapilerinin etik olmadığını eklemiştir.
Türk Psikologlar Derneği ise 2015’de yayınladıkları bir bildiri ile eşcinselliğin bir hastalık olmadığını ilan etmiştir.
“Tüm dünyada ulusal ve uluslararası ruh sağlığı kuruluşlarının akademik çalışmalar ve insan hakları ilkeleri çerçevesinde eşcinselliği, biseksüelliği ve transları “hastalık” olarak tanımlamaktan vazgeçmiş olmasına, eğitim ve uygulama programlarının buna göre revize edilmiş olmasına ve aksi yönde tutuma sahip olanları şiddetle kınamasına rağmen ülkemizde “dönüştürme terapisi” gibi bilimsel olmayan uygulamalar, bu yönde yayımlanan kitap ve makaleler artmaya devam etmektedir. (…) Türk Psikologlar Derneği bu konuda halkı ve meslektaşlarımızı bilimsel kanıtlar ışığında bilgilendirmeye, LGBTİ’lerin sağlık hizmetlerinden önyargı, damgalama ve ayrımcılığa uğramadan, tüm eşit yurttaşlar gibi faydalanması için politikaların geliştirilmesi konusunda çaba sarf etmeye devam edecektir.”
Aynı dernek konuda şu açıklamayı da yapmaktadır:
“Duygusal ve cinsel açıdan karşı cinse yönelen kadın veya erkek heteroseksüel olarak tanımlanırken eşcinsellik, bu çekimin kişinin kendi cinsiyetinden kişilere yönelik olmasıdır. Heteroseksüellik tek cinsellik değildir, eşcinsellik de heteroseksüellik gibi insan cinselliğinin bir görünümüdür. Heteroseksüellik de eşcinsellik de hastalık veya bozukluk değildir, hastalık veya bozukluk olmadığı için tedavi edilmesi gereken bir durum da söz konusu değildir. Türk Psikologlar Derneği olarak tedavi veya terapi adı altında yürütülen, eşcinselliği dönüştürmeye yönelik herhangi bir girişimi önermediğimizi ve bu tarz girişimlere karşı olduğumuzu kamuoyuna bildiririz.”
Buradan anlaşılacağı üzere Kanada’dan, ABD’den tutun da Yeni Zelanda’ya kadar hiçbir psikoloji derneği eşcinselliği tedavi edilmesi gereken bir durum olarak görmemektedir.
Peki, WHO (Dünya Sağlık Örgütü) bu konuda ne diyor?
“Araştırma grubumuz, Hastalık ve İlişkili Problemlerin Uluslararası İstatistiki Sınıflandırılması (ICD) katalogundaki F66 kategori numaralı “cinsel gelişim ve yönelim ile ilişkili psikolojik ve davranışsal bozukluklar”ın olduğu gibi kaldırılmasını önermektedir. (…) Klinik, halk sağlığı veya bilimsel araştırmalar açısından cinsel yönelime dayalı hastalık tanısı koymak mümkün değildir.”
Homoseksüellik aynen heteroseksüellik gibi gayet normal bir durumdur. Tedavi edilmesi gereken herhangi bir şey yoktur.
Evrimsel Açıdan Eşcinsellik
Olayın bir de şu tarafı var. Homoseksüel insanların evrimsel süreçte doğal seçilimle elenmesi gerekiyor gibi düşünebiliriz. Ne de olsa eşcinsel ilişki sonucunda üreme gerçekleşmiyor. Kulağa mantıklı geliyor ancak çok katı ve acımasız olan evrimsel süreçte elenmediyse bir fayda sağladığı da düşünülebilir. Kısa kısa eşcinselliğin canlıların evrimsel sürecinde ne gibi faydalar sağladığına bakalım.
Yavru Bakımı: Martılarda görülen bir davranışta, dişi martılar yetersiz olarak gördükleri erkek martıları bazen sadece üreme amaçlı kullanmaktadır. Doğan yavrusuna ise başka bir dişi martı ile beraber bakmaktadır. Bu durum sadece yavru bakımıyla sınırlı kalmayıp iki dişi martı arasında cinsel yakınlıklar da görülmektedir. İyi şartlarda bakılan bir yavru, kötü şartlarda bakılan bir yavruya göre hayatta kalma şansını artırarak evrimsel süreçte bir avantaj sağlamaktadır.
Grup İçi Sosyallik: Bir şempanze türü olan bonobolarda eşcinsellik oldukça yaygın olarak gözlenmektedir. Yapılan çalışmalar eşcinsel bonoboların grup içinde sosyal ilişkileri geliştirdiğini göstermiş, başka bir çalışmada ise eşcinsel erkek bonoboların yeğenlerine daha fazla vakit ayırdığı görülmüştür.
Keyfi Durum: Makaklar üzerinde yapılan çalışmalarda ise eşcinselliğin herhangi bir avantaj ve dezavantaj sağlamadığı ve keyfi olarak çoğunlukla dişiler arasında görüldüğü sonucuna varılmıştır. Fayda veya zarar sağlamadığı için evrimsel olarak herhangi bir mekanizmaya dahil olmamıştır.
İnsan popülasyonlarına bakıldığında ise eşcinsel davranışların %2-10 aralığında görüldüğü tespit edilmiştir.