Folklor Şiire Düşman
Cemal Süreya, ‘’Folklor Şiire Düşman’’ adlı poetik yazısında folklora, halk deyimlerine yer veren şairleri ağır bir şekilde eleştirmiştir. Folklora fazla önem veren ve şiirlerinde sıkça kullanan şairlerin ilerleyemeyeceklerini ve kısır bir döngünün içinde olduklarını dile getirir. Cemal Süreya için folklor, dilin imkanlarını donuk ve tek yönlü bir hale getirir. Folklorda şiirin bugünkü entelektüel niteliğini taşıyamayacak kadar güçte ve zenginlikte olmadığını düşünür. Halk deyimlerinin havasını ‘’ şiirin kanat çırpmasına imkân vermeyecek kadar dar bir hava’’ olarak görür. Çağdaş şairleri, şiirdeki kelimeleri kullanmalarından, hissettirdikleri anlamlara kadar her şekilde üstün tutar ve yazısında da bu görüşünü şöyle ifade eder: ‘’ Çağdaş şiir geldi kelimeye dayandı. Çağdaş şairler kelimeleri bile sarsıyorlar, yerlerinden, anlamlarından uğratıyorlar. Bu böyleyken bizde hâlâ folklora, halk deyimlerine yer veren şairlerin kısır bir yolda oldukları sanısındayım. ‘’ (s. 192)
Cemal Süreya, Kübizmin kurucuları arasında olan Fransız heykeltıraş ve ressam ‘’Georges Braque’ın’’ resim için söylediklerini şiir için söylemiştir. ‘’ Şiirde asıl olan ‘hikâye etmek’ değil, kelimeler arasında kurulacak ‘şiirsel yük’tür.’’ Süreya bu düşünce ile sağlam bir çıkış yapmıştır ancak ondan çok önce bu düşünceyi uygulamış olanlar vardır. Divan şairlerinin mazmunları, yeni buluş iddiaları, şairlerin; ben sözün en büyük ustasıyım deyişleri: Cenap Şahabettin, Ahmet Haşim; Garip akımı mensupları ve başkalarının şiirleri ‘’şiirsel yük’’ bağlamında örnek verilebilir. 1 Şiirsel yükün neleri kapmaması gerektiğine dair soruları Cemal Süreya, Braque’ın ’anekdotik değil, poetik’’ biçiminde olur sözü ile cevaplamıştır. Şiirin çıkış noktasını bu düşünce üzerinden almayı önerir. ‘’Folklorun şiir için kaçınılması gereken bir tehlike’’ olduğunu ifade eder. ‘’Anlamsızlık’’ ve ‘’kişiliksizlik’’ durumlarını folklordan kaçınma nedenleri olarak izah eder. ‘’Anlamsızlık’’ Süreya tarafından, ‘’halk deyimlerinde yerleşmiş, birbirine bağlanmış kelimeler arasında yeni bir yük, yeni bir bağıntı kurmak söz konusu olamaz. Nasıl olsun ki bu kelimeler zaten kıpırdamaz bir şekilde birbirlerine bağlanmışlar, alacakları yükleri zaten önceden almışlardır.’’ şeklinde ifade edilmiştir.
Orhan Veli kuşağındaki şairlerin yenilikten sonra dilin görünür imkânlarını kullanmayı denediklerini, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun ve Oktay Rıfat’ın halk deyimlerine, folklora çok fazla yöneldiklerini, bu yüzden orada takılıp ilerleyemediklerini, başka alanlara yönelselerdi şiire daha yararlı ve daha verimli olacaklarını belirtir.
Şiire düşman olan diğer neden ‘’ kişiliksizlik’’ de Cemal Süreya tarafından ‘’şairin özgün edadan ve üslûptan yoksulluğu’’2 olarak ele alınır. ‘’ Çok güzel de olsa iki şiirin yazarını şair kılmaya yetmemesi, şairi belli olmayan şiirlerin estetiğe konu olamaması bu fikrimi doğruluyor. Kişiliğin tadı şiir dünyasını bir tuttu ki bugün, bir şiiri bir şair yazarsa güzel oluyor da aynı şiiri bir başkası yazınca olmuyor’’ sözleri ile savunur. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ‘’Kızılırmak Kıyıları’’ adlı şiirini kişilikli şiire bir örnek olarak gösterir ve örneğini gösterdikten sonra ‘’Diyeceğim kişilik bugün şiirde bunca önemli bir yer tutuyor. Folklordaysa daha çok anonim kalıplar var. Bu kalıplar kişilik kazanmaya hiç uygun değil.’’ sözleri ile kişilik kazanmak ve şiirsel kalıplar arasında kesin hükme varan değerlendirmelerle bir bağ kurar.3
Süreya, ‘’Karacaoğlan’a, Emrah’a şuna buna büyük şair diyenlerin kulakları çınlasın, kişiliksiz de büyük şair olunacağına iman getirmişler demek. ‘’ sözlerini daha sonraki röportajlarında daha yumuşak ifadelerle halk deyimlerini biraz daha değiştirerek kullanır. ‘
“Şiirde azalan verimler kanunu var. Dil bir açıdan işlendikçe o alanda elde edilen verimler bir noktadan sonra azalmaya başlıyor. Bu, bir bunalıma yol açıyor. Bunalımlar da yeni şiir alanları, yeni açılar bulunmasıyla sona erer hep. Şiirimizde şimdi yeni bir eğilim başladı.” İkinci Yeni hareketi için ‘’Bir iki yıldır dilin daha iç, daha derin imkânlarıyla baş başayız. Genç şairler yalnız folklor gibi kesin klişelere değil, daha hafif kalıplara bile sırt çevirdiler.’’ Diyen Cemal Süreya, bu sırt çevirmenin ilk örneklerini İlhan Berk, Edip Cansever, Turgut Uyar gibi isimlerden tarafından gördüğümüzü belirtmiştir. Kelimelerin onlar elinde yontulduğunu, yerlerinden yarı yarıya koparıldığını, anlamlarında ufak tefek saptırıldığını ve kelimelere yeni yükler yüklendiğini dile getirerek bu şekilde bir kavramın değişik görüntü ya da izlenimler elde ederek ‘’yeni imajlara’’ ‘’yeni mısralara’’ varılmak istendiğini söyler. Süreya’nın bu sözlerinde ‘’alışılmışın dışına çıkma’’ düşüncesi oldukça bellidir.
Bugüne kadar ortaya çıkmış her edebî görüş, ekol, topluluk gibi Cemal Süreya’nın da öne sürdüğü görüşü bir yenilik getirmek, alışılmış kalıpları kırarak eskiyi geride bırakmak gibi düşüncelerle kendi yerini bulmuştur. Son olarak İkinci Yeni hareketinin yaptıkları ile ilgili söylediği sözleri ile yazısını sonlandırmıştır. ‘’ Folklor ve klişelerin karşısında öbür kutbu meydana getiren bu durum şiirimizde bir evrimdi. Her evrim gibi haklı ve zorunlu’’
1 ZARİÇ, Mahfuz, ”Cemal Süreya’nın Folklor Şiire Düşman Başlıklı Denemesi Işığında Yunus ki Sütdişleriyle Türkçenin Başlıklı Şiiri Üzerine Bir İnceleme”, Dicle Üniversitesi Sos.Bil.Ens.Dergisi, Sayı 11, s. 1-14
2 ZARİÇ, Mahfuz, ”Cemal Süreya’nın Folklor Şiire Düşman Başlıklı Denemesi Işığında Yunus ki Sütdişleriyle Türkçenin Başlıklı Şiiri Üzerine Bir İnceleme”, Dicle Üniversitesi Sos.Bil.Ens.Dergisi, Sayı 11, s. 1-14
3 ZARİÇ, Mahfuz, ”Cemal Süreya’nın Folklor Şiire Düşman Başlıklı Denemesi Işığında Yunus ki Sütdişleriyle Türkçenin Başlıklı Şiiri Üzerine Bir İnceleme”, Dicle Üniversitesi Sos.Bil.Ens.Dergisi, Sayı 11, s. 1-14