Hayatımın aşağıya ve daha aşağıya gittiği bir dönemden mi geçiyorum yoksa her zamanki bayır daha mı eğimlendi, bilmiyorum. Bir insanın hayatı neresinden tutsa elinde kalır mı? Benim hayatım avuçlarımda ufalanıp duruyor. Ruhsal sağlığım tepetaklak vaziyette ve her zaman böyle bir ruh haline sahip olduğumu görmezden gelen insanlar, “Evde durmaktan.” diyerek bana cinnet geçirtiyor. Karantina bitince eski ruh sağlıklarına kavuşacak olan insanların herkesi aynı derece şanslı sanması beni deli ediyor.
Uzun zamandır ortalarda görünmeyen ayı gelip yeniden göğüs kafesimin üzerine oturdu. Rahatlığa alışan vücudum bunu kabullenemiyor ve günden güne çöküyorum. Profesyonel destek al diyenleri de şiddetle kınıyorum. Senelerce terapist terapist dolaşan, hem maddi hem de manevi olarak yıpranan biriyim. O destek size yalnızca vaatlerde bulunuyor. O vaatlerin sonunu göstermiyor. Hangi ilacı alacağınıza göre değişir tabi. Ben ilaç almadım ve sürünmeyi tercih ettim.
Boğazıma kadar dibe battım. Mayıs ayı bitmek bilmiyor. Lakin bitmesini de istemiyorum. Akademik anlamda hiçbir şekilde hazırlıklı değilim. Verilen onca görevin altında kaldım ve elimden tutan kimse yok. Her koyunun kendi bacağından asıldığı bir devirde ne beklediğimi ben de bilmiyorum. Anlaşılan yüksek beklentilerim varmış. Her zamanki gibi yüksek beklenti, yüksek hayal kırıklığı.
Evin salonunda oturup televizyon izlerken aniden bastıran ve hiç bitmeyecekmiş gibi gelen “cehennemdeyim” hissi geçiyor. Okuyanlara söylüyorum. Benimki bile geçiyor. Ama geçmesi, benim bir orduya yetecek kadar yıkılmış olduğum gerçeğini değiştirmiyor. Çaresizce, “Yaşamak istiyorum.” dediğim ama “Nefes alamıyorum.”larla sonuçlanan geceleri yatağa uzanıp hiçbir şey yapmayarak atlatıyorum. Geçmiyor ama. Hiçbir zaman tam anlamıyla gitmiyor. O cehennem hissinin bir parçası bütün iliklerinize yapışıyor ve sizi yavaş yavaş kemiriyor. Süreç hızlı işliyorsa her şey daha beter bir hâl alıyor. Nitekim benim için süreç ışık hızında ilerliyor. “Cehennemdeyim” hissi evriliyor, “cehennemden beter bir yerdeyim” oluyor.
Bütün hayatını pixellerin ardından izleyen biri olarak biliyorum ki hiçbir zaman tam anlamıyla mutlu olmak diye bir şey yok. “Var.” diyorsanız da “cehennemdeyim” hissini hiç tatmadığınızı anlayışla karşılıyorum. Başımı döndüren sevinçlerin bile panik atak, anksiyete ve daha bir sürü ıvır zıvırın gölgesinde kalması açıkça gösteriyor ki, yalın mutluluk yok. Göğsünüzdeki ayı o mutluluğun ödemesini peşin peşin alıyor.”Cehennemdeyim” hissini yaşarken yanıma gelip gülen insanlara bakıyorum ve kendi kendime, “Acaba içinde nasıl fırtınalar kopuyordur?” diye soruyorum. Çünkü karşılıksız mutluluk olmayacağına o kadar eminim ki… Yaşayarak öğreniyor insan. Herkesin mutluluk için bir bedel ödemesi gerekmeyebiliyor. Hayat bazılarına torpil geçebiliyor.
Buraya kadar okuyan var mı bilmiyorum. Belki kimse okumuyordur. Belki hiç kimse bu kadar mutsuz bir insanın var olabileceğine inanmıyordur. Belki de buraya kadar okuyup “Şımarık velet.” diyenler oluyordur. Diyebilirsiniz. Sakınca görmüyorum. Sosyal medyada yazılan şeylerin doğruluğu kimse tarafından koşulsuz şartsız kabul edilmiyor zaten. Ama özür dileyerek söylüyorum: Göğsümdeki ayıyı ve sırtımdaki deveyi size göstermemin bir yolu yok. Ne size sunacak bir kanıtım var ne de size kendimi kanıtlayacak enerjim. Sahip olduğum bütün enerjiyi ertesi sabah güneşi görebilmek için harcıyorum. İnanılmaz bir çaba gerektiriyor.
Şayet yazılarımı takip eden ve beğenen varsa onlara biraz kırgın olduğumu da belirteyim. Pekâlâ kimsenin anlayamayacağı bir bataklıkta sürünüyor olabilirim. Burada da defalarca belirttim. Ama bir yorum, bir mesaj, hiç olmazsa hayatta kalmamı gerçekten önemseyen tanımadığım birinden gelen küçük motiveler olsa hayır demem. Kim diyebilir ki? İnsan bu dünyaya yalnız gelir. Yalnız yaşar. Yalnız ölür. O yalnızlık beni ve bana bir nebze benzeyen insanları boğuyor. Bunu biliyorum. Göğsünüzün üzerinde oturan bir ayı olmasına gerek yok. Yalnız ve konuşmaya muhtaçsanız tek bir mesaj bile ihtiyaç haline geliyor. Yazanlar da oldu. Onlara sonsuz teşekkür ediyorum.
Son zamanlarda hayatımda en çok istediğim hayallerimden biri gerçekleşti. İnanılmaz bir olay. İnsan sevinirim sanıyor. Bir dakikalık sevincin ardından ayı ve deve iyice ağırlaştı. Mutlu olmamı bekleyen herkese gülümsemeye çalışıyorum ama öyle ağırlaştı ki göğüs kafesim, bırakın gülümsemeyi, yaşamak bile zor geliyor. İçim dışıma çıkana kadar ağlamak istiyorum. “Her şey güzel olacak.” diye boş vaatlerde bulunanlara inanmak istiyorum. Biri bana “cehennemdeyim” hissinden kurtulabilirsin dediğinde bunun gerçek olma ihtimalini kabullenmek istiyorum. Nefes alsam hesabını vermem gerekiyormuş gibi hissediyorum. Aynada kendime bakamıyorum. Bazı şeylere insan hiçbir zaman alışamıyor.
Okuyanlar için bir teşekkür notu bırakıyorum: Sevdin veya sevmedin, orasını bilemiyorum. Ama yazdıklarımı okuduğun ve hiç olmazsa çığlıklarımı duyduğun için teşekkür ederim.