Yoğun bir trafik vardı bu şehirde, herkes arabasını bırakıp yürümeye karar verse daha hızlı ulaşabilirdik gideceğimiz yere. Bir türlü alışamadım büyük şehirlere, standart yaşamın öncüleri, kabuklarını kırmaktan korkan insanlarla dolu. Burada yaşamaya başladıktan sonra şunu farkettim herkesin fikri aynıydı bunu çok garipsemiş olmalıyım. Fikirlerin aynı olduğu yerde genellikle tek bir fikir çıkar, düşünen insan sayısı azdı bu şehirde, hak vermiyor değilim bu zavallı insanlara böyle büyük şehirlerde yaşayabilmek için çok fazla iş gücü gerekiyor, çalışmaktan düşünmeye vakitleri yok.
Binbir türlü ses var bu şehirde rahatsız edici sesler, insan seslerinden bahsetmiyorum onlarda aslında rahatsız edici lakin doğayı susturan sesler kadar değil. İnsanların sesleri genellikle aynı biriyle tanışmaya kalksan sana hemen şöyle derler “mesleğin nedir?” “Nereden geliyorsun?” “Kız arkadaşın varmı, evlimisin?” Şunları hiç merak etmezler mesela “en sevdiğin tablo” “sevdiğin bir yazarın en begendigin sözü” gibi sorular gelmez hiç. Sıkılmadık mı resmiyetten, sıkılmadık mı sayılardan sayılarla aram zaten hiç iyi olmadı.(ortaokulda ki matematik hocamdan kaynaklı galiba) Sözde beni yaptığım işe göre değerlendirecek, ya da evli değilsem bana çapkın damgasını yapıştıracak. Ah siz yokmusunuz… Az düşünüp çok konuşanlar ah siz…
Hastaneye varmıştım, ihtişamlı görünüyordu girişi, hastanenin kendisi ise baya büyük ve güzeldi sanki içinde binlerce acı barındırmıyormuş gibi berraktı. Böyle insanlarda vardır hayatımızda dış görüşüne asla kanmadım o yüzden. İnsanın suratında ki tebessüm ne kadar içten ve samimi ise derinlerde bir o kadar acı yatar, dertlerini kendilerine dost bilirler, barışıktırlar.
Canı sıkkın birini gördüğümüzde nasıl olduğunu anlarız ama gene de “nasılsın” diye sorarız cevabı bellidir aslında, duymaya gerek yoktur cevabı “iyiyim” der lakin sen sen bilirsin o sorunun anlamı senin vereceğin cevap değildir, anlamı ben senin yanındayım, arkandayım demektir. İşte bende şu sıralar öyleyim sanki biri bana “nasılsın” diye sormuşta “iyiyim” demişim gibi.
Hastanenin koridorunda biraz gezindim daha on dakikam vardı keşke daha erken gelebilseydim, lanet olsun şu trafiğe. Bu şehrin en gerçekçi yerleridir hastaneler burada kimse bir kimliğe bürünen ihtiyacı duymaz, meydanlarda ki üzerine başka kişilik giymiş insanlar gibi değildir çünkü burada kimse kimseyi kıyafeti ya da saçı için yargılamaz. Herkesin acısı vardır burda onlarla ilgilenmezler. Herkeste bir parça dert var burada ve herkes insan burada. Göz yaşlarını sakınmaya gerek yok burası zaten yağmurlu. Evren en büyük öğütünü burada veriyor; ölüm. Her bir göz yaşı damlası kulağına fısıldar “beni unutma.”
Sıram gelmişti sanırım, ah ne çok uğraştım bu hastalıkla. Kapıyı tıklayıp içeri girdim doktor yerinde oturmuş beni bekliyordu masasının önündeki sandayyeye oturdum. Bir şey söylemek istiyor lakin içerisinde ki biri onu tutuyormuş gibi bir hali vardı. Sıkıntılı bir şey söyleyeceği belliydi o mimikler her zaman insanı ele verirdi, onu rahatlatmak adına ” kimsem yok benim doktor bey dedim” onu neden benim rahatlattığım konusunda fikrim yoktu bu görevi onun yapması lazımdı, şuan sıkıntıda olan bendim belli ki. Doktor hafif bir kafa salladı beni anlıyormuşcasına sonuç kötü olmalıydı, gereksiz bir rahatlık hissediyordum. Birinin zayıf kaldığı yerde hep onu tamamlamak için güçlü olmam gerekiyordu, doktorla aramızdaki ilişki şuan böyleydi benim hakkımdaki raporu söyleyemiyor ben ise onu rahatlatmak adına gereksiz bir rahatlık gösteriyordum. Biraz daha düşündükten sonra doktor şöyle dedi “son birkaç gününüzde neyi seviyorsanız onu yapın. Üzgünüm.”
Birşey demeden çıktım doktorun odasından gerçi ne söylenebilirdi o durumda, ölümü unutmuş değildim ölümden korktuğum da söylenemezdi ama şuan da korkuyordum bu beden burayı terk edecekti bu normal birşey di ama neyden korkuyordum. O zaman anladım ölümden korkmuyordum evet, ne zaman öleceğimi bilmekten korkuyordum. Aklımdan hiç çıkıyordu böyle birşey nasıl çıkardı zaten. Biraz yolda boş boş yürürken şunu düşünmeden edemedim doktor bunu bana söylerken iyilikmi yapmıştı yoksa kötülük mü?
Bir gün öleceğimi elbet ki biliyordum ama şuan tarihini de biliyorum. Ve doktorun dediği son günlerinizde sevdiğiniz şeyi yapın demesini de düşünmeden edemedim. Bir ara kendime sormuştum aslında bu soruyu “bugün ölecek olsam neyi farklı yaparım” o zaman bir cevaba ulaştığımı sanmıyorum ama şimdi tekrar soruyorum “bugün öleceğimi bilsem neyi farklı yapardım…”
Buraya kadar okuyan herkese çok teşekkür ederim 👋🏼☺️