Geçenlerde bir yazı okumuştum:
Öleceksiniz ve sizi tanıyan son kişi de öldüğünde hiç yaşamamış olacaksınız.
Bu dünyadan arkamda bir şeyler bırakmadan gitmek istemiyorum. Hayallerimi gerçekleştirmek istiyorum. Kendimi -çevremdeki insanlara değil, kendime- kanıtlamak istiyorum. Tüm hücrelerimle mutlu olup aynaya bakınca gözlerimdeki parıltıları görmek istiyorum. Ve korkuyorum olmuşlardan, olacaklardan.
Aynı zamanda hem tüm dünyaya sahip olmak, hem de hiçbir şeyimin olmamasını istiyorum. Alıp başımı gideyim, kimse bilmesin. Ruhumdaki seslere kulak vereyim, kendimi bileyim. Mesela tarçını çok severim. Eski bir kitap gördüğümde kokusunu derince içime çekip anlamsız bir huzur bulurum. Akşam hava kararırken maviyle lacivertin karıştığı noktada uzanmak isterim.Tüm bedenim kucaklasın gökyüzünü, ona doğru yükseleyim. Ellerim sürünsün duvarların çıkıntılarında, ruhum hissetsin her şeyi. Yağmur yağsın yavaş yavaş, kaybolsun bedenim bir caddenin dar sokaklarında. Sonra adımlarım yavaşlasın. Başımı gökyüzüne çevireyim, işte olmak istediğim yer; beni gökyüzüne gömün, şarap gibi yıllanmak istiyorum orada.