Başlamak hep en zoru
Her şey 2016’da buğdaya karşı hassasiyetim olduğunu öğrenmemle başladı. Bir yudum dahi buğday yasak dedi doktorum. O anda beni çekip vursa o kadar dehşete düşebilirdim, o kadar yani! Nasıl buğday yok? Çıtır çıtır simitler, ağızda dağılan kurabiyeler, börekler, ya pasta? O da mı yok! Kısır yesem o bulgur, yiyebilirim değil mi? O da yok. Yulaflı bisküviyi kesin yerim, çavdar ekmeği hı onu yerim değil mi? I-Ih o da yok. Bir yudum dahi yiyemezsin! İçeriğinde gluten olan her şeyi hayatından süresiz çıkarmalısın dedi doktorum. Peki dedim ne diyeyim.
O akşam mutfakta bir veda töreni düzenledim. Ne kadar bulgur, un, bisküviler, kekler, paket paket makarnalar ne stok varsa hepsini bir araya topladım. Dolaplarda pek bir şey kalmadı anlayacağınız. Buğday tüm hayatımı ele geçirmiş gibiydi. Onsuz aç kalacağıma hatta öleceğime inanmak istedim. Hepsine ayrı ayrı veda ettim. Ben yapabilirdim, kesinlikle çok güçlüydüm başarabilirdim. İnsanlar uyuşturucu, alkol, sigara bırakıyordu ben buğday mı bırakamayacaktım yani? Haydi oradan.
Ertesi gün işte yeni durumu ilan ettim. Bundan sonra buğdaysız besleniyorum lütfen beni destekleyin dedim. Sanki biraz acıyarak baktılar yüzüme. Kim bir dilim pastayı, sıcak ekmeği, nefis baklavaları hayatından çıkarmak isterdi ki?
Ben hiç bir zaman kahvaltı insanı olmadım. Kahvaltı yerine koyduğum poğaça, simit gibi lezzetli atıştırmalıkları sevdim daima. Onlar da hayatımdan çıktı doğal olarak. Hiç adetim değilken sabah kahvaltı etmeye başladım. Yumurta, peynir ve zeytin bazen eşlikçi muz. Yumurtadan nefret ederim bu arada. Ama aç kalacağımdan cidden korkuyordum. Ekmek olmadığında neyi nasıl yiyeceğimi de şaşırdım. Yediklerimin ekmeksiz tadı pek de hoşuma gitmiyordu ne yalan söyleyeyim. Ben tam bir hamur aşığıydım.
Öğlen yemeklerini seçmeye başladım. Çorbanın içine un kavrulmuşsa yemedim. Makarna, bulgur pilavı olduğunda yemedim, pirinç pilavının içine şehriye kavrulmuşsa yemedim, baklava çıktı yemedim, revani çıktı yemedim, şekerpare çıktı yemedim. Uzatmayayım çoğu zaman sadece salata ve sebze yemeği, yoğurt ve sebze yemeği, Kurufasulye, nohut ve turşu gibi ikilileri yiyebildim. Ne kadar istediysem yedim. Dikkatimi çeken şey ise, öğle yemeklerini büyük bir açlıkla beklerken artık o deli açlık hissi yoktu, sanki acıkmıyordum.
Akşamları sebze, et ve patates en çok yediklerim haline geldi. Bu arada eti de pek sevmezdim. Ama hala açlık korkum vardı galiba. Ekmek, makarna yoksa yeterince beslenemediğimi hissediyor olmalıydı bedenim. Kendimi kısıtlamadım doydum diyene kadar yedim.
İlk ayın sonunda 6 kilo verdiğimi fark edince ilk şok geldi. Diyet bile yapmadan sadece buğday yemeyerek 6 kilo mu? Nasıl yani? Doktorum vücudumun ödemden kurtulduğunu ilaveten aslında çok da yemediğim için kilo verdiğimi söyledi. Ödemden kurtulmak mı? Geçmişte yaptığım tüm diyetlerde, diyetisyenlerin ödem atamadığım için verdikleri ilave kürleri, çayları, düşündükçe bir gülme geldi. Demek ki cevap yemekte değil yememekte imiş. Bu harikaydı. Geri çevirdiğim tüm o pasta, börek tekliflerinin tümüne değerdi.
Çevremdekiler ne yazık ki düşündüğüm gibi destek olmadılar. Bir dilim pastadan ne çıkar, bak bu kurabiye yulaflı, bu çorbada un var ama azıcık bak çok lezzetli, o kadarcıktan ne çıkar diyerek beni hep çizgiyi geçmem için teşvik ettiler. Gerçekten zordu. Yemek yemeyi çok seven bir insan olarak sevdiğim pek çok şeyden mahrum kalmak yeterince zorken, bunu bir de tamamen tek başına kendi irademle yapmak daha da zor oldu. Mahrum kaldıklarım için bana acımaları bana iyilik değildi.
Bir kitap okudum ve hayatım değişti. Bunu söyleyen pek çok insan tanıdım. Bir gün benim başıma da geleceğini hiç düşünmemiştim. Bu süreçte bana en büyük destek hiç ummadığım yerden geldi. Doktorumun kütüphanesinde gördüğüm bir kitap BUĞDAY GÖBEĞİ
Sebeplerini sorgulamadan doktorumun tek bir sözüyle hayatımdan çıkardığım buğdayın neden dost değil gizli düşman olduğunu da bu kitapla anlamaya başladım. Kitabı okurken pek çok tıbbi ifadeyi anlamadığım, zorlandığım doğru. Ama bütün olarak ele alırsak kronik hastalıkları olan insanların iyileşmelerine sebep olan buğdaydan daha da doğrusu glutenden uzaklaşma kararı kesinlikle mantıklıydı ve doğru kararı vermiş olmaktan dolayı kendimi daha da güçlü hissettim.
İnsanın yemek alışkanlıklarını değiştirmesi gerçekten çok zorlu bir süreç. Ben oldum olası akşam yemeğini tek çeşit yemeyi tercih etmişimdir. Bunun sanırım en temel sebebi taze yemek seviyor oluşum. Bir önceki günden kalan bir tabak yemek bana keyif vermiyor. Elbette bu lüksümün bir bedeli de var. İşten geç saatlerde yorgun geldiğim halde, ilk işim mutfağa girip yemek yapmak oluyor. Tahmin edeceğiniz gibi çeşit çeşit yemek yapmaya vaktim yok. Tamam, anlıyorum pek çoğunuzun bunu yapma lüksü yok. Çocuklarınız ve eşiniz için iyi bir öğün çıkartmanız uykularınıza, haftas onunuza, sevdiğiniz diziyi kaçırmanıza sebep oluyor. Tamam farkındayım bu zor ama bu benim hikayem öyle değil mi? E anlatmaya devam o zaman.
Sanırım en büyük kurtarıcım menemen oldu bu süreçte. Yapması ve yemesi kolay, lezzetli ama ekmek banmayınca eksik kalıyordu işte ne yalan söyleyeyim ekmek olmadan sulu bir yemek yemek pek de kolay iş değil. Bildiğim tarifleri değiştirmeye başladım. Yumurta sayısını artırıp içine mısır unu ilave ettim menemen yemek olmaktan çıkıp omletimsi bir şey oldu. Ekmek banmak gerekmiyor, kim özler ki ekmeği?
Mısır unu gluten içermiyor ama GDO problemi yüzünden sağlıklısını bulmak da zor. GDO olayını biraz kulak arkası etmeye karar verdim. Bu süreçle bir şekilde başa çıkmam gerekiyor. Hep kazan-kazan yaşayamıyoruz.
Ne kadar az yemek düşünürsem o kadar iyi olacaktı. Öyle yaptım ben de. Ne yiyeceğime pek fazla dikkat etmedim. Nasıl yiyeceğimle ilgilendim. Geçmişte yemek yaptığım usulleri değiştirdim. Sulu yemek bana hep ekmek hatırlattığı içn katı farma geçtim. Çorba hariç yemeklerimi sulu pşirmedim. hep bir omlet havası oldu tüm sebzelerde. börek özlüyordum hem de çok fena özlüyordum ama elimden pek bir şey gelmiyordu.
Mısır ekmeği normal ekmek yerine asla geçemezdi. Ben de onu kek gibi gördüm. Peynir ekledim, dereotu ekledim, zeytin ekledim, domates kurusu ekledim. Kek yemek istiyordum, tuzlu olmasında bir sakınca yoktu. Yemeğin yanına katık değil yemeğin kendisi haline getirdim ve ara sıra da olsa kek yedim. Kuymak (Mıhlama) en sevdiğim lezzetlerden biridir. Ancak ekmeksiz yemek işte o da hiç keyifli değildi. Peyniri artırıp daha katı halde pişirdim. Gayet de yenilesi, sevilesi oldu. Benim için büyük kurtarıcıydı. Bunlar gibi pek çok şeyi değiştirdim. Farkında olmadan yapmaya çalıştığım sanırım ekmeği çağrıştıracak her şeyi hayatımdan çıkarmaktı. Büyük ölçüde de başarılı oldu sanıyorum.
Yemek yemeyi ne kadar seviyorsanız, o kadar çok yemek düşünüyorsunuz. Yemek yapmayı da seviyorsanız bu durum daha acı verici hale geliyor. İlk zamanlar glutensiz tarifleri araştırmak bile istemedim. Zaten glütensiz beslenme bilinci hiç kimsede yoktu. Anlattığımda bana özel bir durummuş, kimseyi ilgilendirmiyormuş gibi uzak tepkiler aldım. Zaten kim durup dururken keyifli yeme içme hayatını bozar ki?
Olsun, bana glutensiz beslenmek iyi geliyordu. Sabahları ellerim yüzüm şişmiş uyanmıyordum. Bacaklarıma dokununca beyazlamıyordu. Hayatımın sıkıcı parçası sinirsel gastritim ortandan kaybolmuştu. Glutensiz hayatımın etkileri kesinlikle hoşuma gidiyordu.
Yeniden başlamak
İnsanın hayatında yaptığı büyük değişikleri koruması için psikolojisinin de sağlam olması lazım galiba. Ben iyi başlamıştım. Kendimi güçlü ve iyi hissediyordum, Ama bir yerde hayatımda kontrolümde olmayan değişikler olunca bir yerde ipin ucunu kaçırdım. Ben, mutsuzken mutfaktan çıkmayan insan tipiyim. İştahım kesilmez aksine artar. Bir çizgiye kadar doymak bilmeden sadece bilinçsizce yerim. Sonra o farkındalık hali gelir, yediklerimden pişman olurum. Ben buyum, ne yazık ki ben buyum. Bir sonraki mutlu moda kadar bu durum ne yazık ki değişmez. Hayatımda tekrar eden bir durumdur bu. Belki yıldızların etkisi, belki karakterimden bilmiyorum durum böyle. Saklamaya gerek yok. Zayıf karnım yemek yemek. Bunu paylaşmakla doğru mu yaptım acaba? İnsan zayıflıklarını ifşa etmeli mi? Ben ettim şu anda da pişmanlık duymuyorum. İleride düşünürüm bu konuyu eğer gerek olursa. Ben mükemmel değilim. Kendimle barışmak için kendimi sevmem gerek. Buna zayıflıklarımla başlarsam sanki hızlı yol kat ederim gibi geliyor.
3 yıl ara verdim glutensiz hayatıma. Bu süreçte pek çok şey oldu. Hayatım değişti ve bu süreçte ben de değiştim. Bir yerde fark ettim ki böyle devam edemem. Kendime bekleme moduna geçiyorum dedim. Hayatımı beklemeye aldım. Hayat akıp gitti önümden ben sadece izledim. Zamanın ilaç olmasını bekledim. Önce ruhum iyileşti. Ruhen iyileşmek fiziken de iyileşmeyi de çağırıyor. Çağrıyı dinlemek gerek. Olması gerektiği zaman olan şeyler var hayatımızda. Tam da doğru zamanda saglikliyasiyoruzcom hesabını takip etmeye başladım. Glutensiz hayatımıa yeniden başlangıç yapmak için daha iyi bir destekçi olamazdı. Ben de glutensiz yaşama yeniden başladım.