Yüzünü kavururken ateş, düşündüğün şeylerde kavurucu olmalı. Mesela bir alev kaç ocağa düşerse yükselir dumanı, yahut inleyen her mazlumun sesini teker teker mi işitir kulaklarımız ? Suyu bulanık olan her nehire bulaşmış mıdır pislik ? Zulmün akıttığı kan bozar mı abdesti ? Cevap bulmana gerek yok düşündüğün sorulara. Başlı başına yeterlidir bunlar bir beyni kavurmaya. Her közün içinde sönmeyen birkaç parça vardır. Ateş tam sönerken azıcık eşeleyip gün yüzüne çıkarırsan onları, biraz da değerse feri gitmiş közlere rüzgar, bak gör nasıl püskürüyor ateş ölen küllerinden.
Zulmün akıttığı kan bozar mı abdesti ?
Tarihin yaktığı meçhul kitaplar gibi, sırra kadem basmış gerçeklerini barındırır içinde benliğin. Yeter ki keşfetmeyi bil, kaşifi ol ruhunun. Sükuna, sübuta değil belaya fırlat harflerini gerektiğinde. Yumuşak bir yataktan önce samandan bir sarmada uyudu insanoğlu yıllarca, korkma bel ağrısından. Hazırsın esasında her daim korku dolu anlara, mayanda var bu çünkü. Yanarsan erirsin bu doğru ama ateşe de atılmıştı geçmişte ademoğlu. Cesur ol, korkaklığını haykıra haykıra anlatmakta cesarettir unutma ! Çünkü benliğinle tanışmak, en nadide hediyesidir sana yeryüzünün. Zulmü uzaktan duyanlar sessiz kaldıkça, yakından duymaya hak kazanacaklar.
Zulmü uzaktan duyanlar sessiz kaldıkça, yakından duymaya hak kazanacaklar.
Kapak Fotoğrafı: 1890 – Wounded Knee Katliamı