Her şeyi yazma hevesimin bir anlamı olmalı. Ne kadar çok anlam arıyorum neden böyle? Çoğu insanın ne gerek var diye düşünecegi her şey benim en önemli gerekliliklerim. Şu an bunu 2020’nin 4 Mayısında ve hatta 00.08 de yazıyor olmamı bile söylemek tuhaf bir hoşluk veriyor. 4 sene sonra tekrar okuyacagimi bilmek ise müthiş bir huzur. Ömrümün yetip yetmeyeceğini bilmemekse karamsarlık. Her duyguya aşinayım, sanki duygusuz insanların bütün o çekilen duyguları bende toplanmış gibi.
Kocaman evrenin içinde bir nokta gibi gözüken dünyanın, ve o dünyaya hukmetmeye ramak kalmışken birden toprak kaybederek en sonunda her şeyi kaybetmemek için misakı milli sınırları sayesinde kurulan ve Türkiye adı verilen ulkenin en küçük şehirlerinden birinde yasayan küçücük bir insana böylesine büyük düşünceler ağır gelmezmi? Geliyor biraz. Ama durduramıyorum. Içimdeki selin birkac damlası olan bu dizelerin sonsuzluk içinde akacak olmaları beni heyecanlandırıyor. Zaten heyecanlanacak çok bir şey kalmayan bu hayatıma bu tür heyecanları çok görmüyorum. Herhangi bir deneme yazarı gibi anlatacaklarımın sona yaklaşmakta olduğunu sezdirmeyi gerekli bulmuyorum çünkü anlatacaklarımın sonu gelsin istemiyorum.
Harfler kelimeler yeterli gelmiyor, Dostoyevski’yi görsem bu da bi hastalikmidir diye sorardım. Herhalde bu da bir hastaliktir. Hazir ondan bahsetmişken keske Dostoyevski durakta otobüs beklerken şuraya hangisi gider? Sorusunu bana sormus olsaydı sonrasinda Oğuz atay ile aynı otobüse binip ineceği yerde inecek var diye seslenişini bir kez duyabilseydim. Selimi bir kere de ben dinleseydim, Turgut Özbeni teselli edebilseydim.
Çünkü hayatın karmaşasına katılmak istemiyorum, yasam savasini kazanmak için uğraşmıyorum dünya sizin olsun ben hiddetle çıkarlarınızın peşinden koşmanızı senelerdir izleme mecburiyetindeydim şuanda aradığım sadece kumandadır sesini kısmak için değil tamamen kapatmak için. Konu buraya nasıl geldi şimdi ?