İnsanlık tarihi eşi ve benzeri görülmemiş değişimin eşiğinde… Kendimizi ve çocuklarımızı bu değişimlere nasıl hazırlanacağız? Bu sorun sadece eğitimin sorunu mu? Corona virüsüyle değişen yaşamımız hiç olmadığı kadar hayatlarımızı çevrimiçi yaptı. Gelecekteki belirsizlik, hele hele şu birkaç aydır yaşadığımız… Hayatımızı her anlamda sorgulamaya ve değiştirmeye başladı bile.92 ülkede yaklaşık 1 milyar 382 milyon ilköğretim ve orta öğretim kademelerinde okullar koronavirüs sebebiyle kapatıldı.
Birkaç aydır devam eden uzaktan eğitim sürecinde evlerdeki imkan ve öğrenme farklılıkları daha da görünür hale geldi. Bilgi iletişim teknolojilerine erişimde ve kullanım becerisinde yaşanan eşitsizlik bu süreçte öğrenmeyi nasıl etkiliyor? Sorusunu da tartışmaya açtı bu salgın. Her açıdan bizi hazırlıksız yakaladı anlayacağınız. Normal şartlarda öğrencinin gelişimini, başarısını etkileyen ebeveynin eğitim durumu, evdeki kitap sayı gibi pek çok sosyo-ekonomik etkene, uzaktan eğitim süreci de katıldı ki bu öngöremediğimiz, üzerinde durmadığımız bir sorundu.
Bugünlerde yaşadığımız en önemli değişim, eğitimdeki dijitalleşme. Bu virüs salgını birkaç ay sonra büyük acılarla bitecek ama sonrasında birçok şeyi de sorgulamamıza neden olacak. Bir eğitimci olarak tabii ki işin eğitim kısmı beni daha çok ilgilendiriyor. İnanılmaz miktarda bilgiye maruz kaldığımız bu yüzyılda bu kadar bilgi(bilgi kirliliği)yle ne yapacağız? Böyle bir dünyada bir öğretmenin öğrencilerine vermesi gereken en son şey, daha fazla bilgi. Zaten gereğinden fazla bilgiye maruz kalıyorlar.
Bunun yerine bilgiyi anlamlandırabilme, neyin önemli neyin önemsiz olduğunu fark edebilme, bilgiyi dünyaya ilişkin geniş resme dönüştürebilmeyi öğretmek ve öğrencilerimize kendi kendine öğrenme becerisini. özellikle de bağımsız öğrenme becerisini kazandırmak zorundayız. Zira çağımızın çocuklarının ihtiyacı olan şey de bu sanırım. Çünkü onlara öğrettiğimiz diferansiyel denklemler, bilgisayar kodu yazma, tarih gibi birçok bilgi yirmi yıl sonra onların işine yaramayacak. Çünkü yapay zekalar onların adına tüm bunları yapabilecek. İşte tam burada o zaman ne öğreteceğiz? Sorusunu düşünmemiz gerekiyor.
Bu konuda da birçok pedagoji uzmanı dört şeyin üzerinde duruyor: Eleştirel düşünme, iletişim, iş birliği, yaratıcılık. İşte tüm bunları da kimlerle öğreteceğiz? Bir diğer soru da nasıl? Bunu neden mi soruyorum. Çünkü öğretmenlerin kendileri de 21.yüzyılın gerektirdiği zihinsel esneklikten yoksun. Çünkü onlar eski eğitimin ürünü. Sanayi devrimi bize seri üretim bandı kavramı üzerine kurulu bir eğitim kuramını bıraktı. Beton bir bina içinde birbirinin aynı bir sürü oda, hepsinin içinde sıra sıra masa ve sandalyeler. Zil çalınca hepsi aynı yıl doğmuş otuz çocukla beraber bu sınıflardan birine giriyoruz. Her saat birimiz gelip konuşuyor. Hepimiz bunun için devletten maaş alıyoruz. Birimiz dünyanın şekli hakkında, birimiz insanlığın geçmişi hakkında konuşuyoruz. Bu modeli (eski başarılarına rağmen) artık değiştirmek zorundayız. Ama yerine bir alternatifte üretemedik. Bu virüs salgını sayesinde büyük bir değişim yaşanacak eğitimde… Ama burada önemli bir hususta teknolojiye ne kadar bel bağlayacağımız ve ondan nasıl yararlanacağımız. Teknoloji kötü bir şey değil tabi ki ama hayattan beklentimiz belliyse… Eğer hayattan ne beklediğimizi bilmiyorsak teknolojinin amaçlarımızı şekillendirmesi ve hayatımızın kontrolünü ele geçirmesi çok kolay olacaktır. Teknoloji insanları iyi anladıkça bir bakmışız o bize hizmet etmesi gerekirken biz ona hizmet eder hale gelmişiz. Ama değişimin bir parçası olarak hepimiz hayatın her alanında teknolojiye hakim olma ve ona hükmetmek zorundayız. Bu kaçınılmaz bir son olarak bizi bekliyor.
Bu süreçte, dijital uçurumun var olan eşitsizlikleri, öğrenme farklılıklarını daha da derinleştirmemesi için farklı ihtiyaçlara göre eşitlikçi ve kapsayıcı çalışmalara ihtiyacımız var. Etkisi bugün daha görünür olsa da bu durum uzaktan eğitim sonrasında da var olmaya devam edecek. Dijital uçurumun kapanması için hayata geçirilen ve geçirilecek uygulamalarda sorunun, sadece teknolojik donanım ve erişimle ilgili olmadığını da unutmamak gerekiyor. Tüm bu yaşadıklarımız bize medya okuryazarlığını herkesin öğrenmesi gerektiğini gösterdi. Karantinada evde kaldığımız bu süreçte eğitim de dahil birçok şeyi teknoloji üzerinden yapmamız gerçeği ile bizleri baş başa bıraktı. İşte hazırlıksız olduğumuz bir konu daha. Kesin olan şu ki yaşam boyu öğrenmenin kapsamı genişleyecek.
Dijital teknolojilerin hızı, farklı alanlara etkisi, topluma yansımaları uzun süredir özellikle “Sanayi 4 0” bağlamında tartışılıyordu zaten. Bu durum bireyler, topluluklar ve ülkeler arasında oluşan, koronavirüs sürecinde daha fazla derinleşme riski taşıyan “dijital Uçuruma “herkesin daha fazla eğilmesini de zorunlu hale getirdi. “Dijital uçurum”, farklı sosyoekonomik düzeylerdeki bireylerin ve toplulukların bilgi iletişim teknolojilerine erişimde ve bunların kullanımında yaşadığı eşitsizlik olarak tanımlanıyor. Bu tespit edilirken; kişisel bilgisayar varlığı, özelliği ve sayısı, internete erişim olanağı, internete erişim hızı ve internette kalma süresi, telefon varlığı, özelliği ve sayısı, televizyon hizmetleri, bireylerin dijital okuryazarlığı dikkate alınıyor. Tüm bunlar aynı zamanda eğitimdeki fırsat eşitsizliğini tespit ederken de göz önünde bulundurduğumuz bileşenler.
Ama eğitimdeki eşitsizliği fiziksel imkanların yetersizliğine bağlamak da tek başına günümüz dünyasında yeterli olmayacaktır. Evet dijital teknolojilerdeki değişimler eğitim ve öğretim tasarımını değiştirdi, öğrenci ve öğretmen arasındaki etkileşim biçimlerini farklılaştırdı. Bunu zaten hepimiz biliyorduk. Fakat bu süreçten sonra eğitim bileşenlerinden biri olan öğrencinin (velinin de) yaşadığımız bu değişime hazırlanması özelikle de eğitimin mihenk taşı olan öğretmenlerin, dijital okuryazarlık ve dijital araçlara hakimiyet becerilerini güçlendirmeleri gerekmektedir. Anlayacağınız, yaşam boyu bitmeyen bir öğrenme hepimizi bekliyor. Eğer bunun bir parçası olamazsak toplumdaki eşitsizlik hiç olmayacağı kadar derinleşecek.
Coronadan evde kaldığımız bu günlerde zannımca teknolojik değişim konusunda bir tecrübe yaşayacağız. (Eğitimde offline’dan online’a geçtik bile.) Yaşadığımız ve hazırlıksız dahil olduğumuz bu deneyin sonuçlarını da gene hep birlikte analiz edeceğiz.
Bu kadar değişken bir dünyada bizler nasıl ayakta kalıp ve nasıl bir dünyanın parçası olacağız. Ama en önemlisi de öğrenmeyi nasıl öğreneceğiz ve öğreteceğiz. Bekleyip göreceğiz bakalım.
Kaynaklar
21. Yüzyıl için 21 Ders Yuval Noah HarariTALIS (Teaching and Learning International Survey – Uluslararası Öğretme ve Öğrenme Anketi)2018