Günümüzde en çok cebelleşilen şeyler arasında hayalleri ertelemek var. En büyük nedeni bana göre motivasyon eksikliği. Kendimizi aksi yönde motive etmememiz belki de. Başaramayacağımıza olan inancımızı çoğaltmamız bir şekilde.
Ne yapıyoruz? Hayal kuruyoruz. Aslında o hayalleri kurmak bile o kadar zor ki. Çoğu insan hayal kuramaz. Çok büyük zenginliktir bana kalırsa hayal kurabilmek. Ben hayal kurmaktan korkan çok insan tanıdım. Kendi sınırını asla aşmak istemeyen insanlar görüm. Yetinmeyi kendine görev bilmiş ve asla fazlasını düşünmeyi bile aklına getirmemiş.
Hayal kurmayı başarmak kolay bir şey değil. Zaman istiyor, emek istiyor, inanç istiyor bir yerde. Hemen kısa bir plan yapıyoruz. Nasıl gerçekleştiririz? Ne kadar harcarız bunu gerçekleştirmek için? Hem emek hem zaman için sorarız bunu. Belki kimle onu düşünürüz. Hayatımızı onu gerçekleştirmek için değiştiririz veya organize ederiz bir şekilde.
Hayal kurmak bile bu kadar zahmetliyken onları gerçekleştirmeyi hep erteleriz. Bir işe başlamak onu yerine getirmenin yarısı ise hayali gerçekleştirmek için de aslında kurmak yarısı. Emeğin yarısını çöpe atıyoruz her seferinde. Bunu artık arkamızda biriktirdiklerimize dönüp baktıkça altında ezildikçe gerçekleşmeyeceklerine biraz daha inanarak da perçinliyoruz bu hastalığı. Hayalleri erteleme hastalığını.
Hayat şartları değil bizi vazgeçiren. Buna inanmıyorum. Eğer bir konsere gitmek senin için bu kadar önemliyse ona para da ayırabilirsin zaman da. Paran olmasa bile o parayı kazanmak için çalışırsın. Geçekleştirmek için şartlar sağlanabilir. Çünkü biliyorum ki o hayali kurarken az da olsa nasıl gerçekleştirebileceğimizi düşündük biz. Yöntemlerini aslında biliyoruz sadece raftan indirmiyoruz.
Şunu yapacağım. Şuraya gideceğim. Şu yemeği yemeden ölmeyeceğim. Şu adamı canlı dinlemeden yaşadım demeyeceğim dediğimiz ne çok şey var. Hepsi bizim için bir tutku haline geliyor. Ama neden üzerine çizgi çekmiyoruz? Yapsak, bitse, kendimize katsak ve omuzlarımızda o gerçekleştirememe yükünü de artık atsak ne güzel olmaz mı?
Stres. Çağın hastalığı. Stresten öte şey de karamsarlık. Kendimize inancımızı kaybettik biz. Kaybettirildik belki. Kısa zamanda olmadı ama elimizden aldılar. Artık koca koca YAPAMADIKLARIMIZIN LİSTESİ var elimizde ve artıyor içindeki maddeler git gide. Yormuyor mu bu bizi? Tabi ki yoruyor. Aslında o yapamadıklarımızın yükü stres, kas romatizması, mide ağrısı olarak dönüyor bedenlerimize. Bu şekilde sinyal veriyor bize.Bu konu hakkında bir sürü yazı okudum. Yaklaşık bir senedir araştırıyorum. Ne yapabilirim diye bir sürü maddeler de çıkardım. Ama başlayamadım onu da erteledim. Görmezden geldim ama vücudum görmezden gelmedi. Uyuşmuş gibi hissettiğim çok zaman oluyor.
Nasıl çıkacağımı bilmeden sadece bekliyorum. Eski bana bakıyorum ve özlem duyuyorum. Ne değişmiş olabilir ki diye de düşünmeden edemiyorum.Şimdi yeniden uyanma vakti. Kendimize kendimizi gerçekleştirebilme mutluluğunu tekrar yaşatma vakti. Çünkü bugün dünyanın en şanslı günü. Bugün GOLDEN DAY! Güneş ve ayın en parlak olduğu gün. Bugün başlamaktan korktuklarına adım etmen için en güzel fırsat. Ne yaparsan yap ne dilersen dile sana en yüksek verimde katacaklarına inan.
Dünya bu korona salgını günlerinde boğuşurken evren bir ışık veriyor. İnanmak şart, istemek ve harekete geçmek…
Olumlu düşündükçe güzel olan şeyleri hayatımıza katacağımız, kötü düşündükçe de niye hep bunlar benim başıma geliyor diyeceğimiz zamanlar çoğalır. Kötü enerjili insanları, olayları ve mekanları hayatından atarak güzeli, iyiyi ve sana mutluluk vereni hayatına kat. Bugün başla ve erteleme.
Sağlıcakla altın gibi bir gün diliyorum 🙂