Sessizlik içinde ölü bedene doğru adım attım. Teni bembeyaz olmuş, dudakları morun en güzel tonuna bürünmüştü. Göz kapakları kapanmamış, mavi gözleri hala özgürlüğünü koruyordu. Ellerimi soğuk bedenine bastırdım.
Ben Evan.
İnsanların ruhlarını ele geçiren ilk melek.
Ölü bedenlerine hükmediyor, onların ruhlarını çalıyordum.
Onları bu dünyaya hapsetmiştim.
Eğer ruhuma kulak verirseniz onların çığlıklarını duyabilirsiniz.
BÖLÜM 1
“İnsan ırkı son bir yılda büyük kayıplar verdi. Bilim insanları nedeni açıklanamayan ölümler yüzünden insan soyunun tehlikede olduğunu açıkladı.” Haber spikerinin sözlerini duyan siyah kanatlı melek gülümsedi.
Evan Dünya’ya tekrar ayak basmıştı. İnsan ruhlarını dünyaya hapsederek milyar yıldır süregelen reenkarnasyonu durdurdu, ruhlar başka bir boyuta geçmedikçe reenkarnasyona devam edemezdi. Güneş’in ışıkları günden güne sönüyor, insan ırkı dakikada milyonlarca kayıp veriyordu. Günler geçtikçe doğumlar azaldı, bebekler anne karnında ölmeye başladı. Ağaçlar hızlıca çürümeye başladı, her saat başı karanlık gittikçe artıyordu. Dünya soğumaya başlamış, insan vücudunun ortalama ısısı gittikçe düşüyordu.
Ve bir gün yeryüzü birden sallanmaya, etrafı kırmızı-siyah karışımı bir sis kaplamaya başladı. İnsanlar oradan oraya koşuşturmaya başlamıştı Dünya’nın her yerinde. Denizleri, okyanusları dev dalgalar ele geçirmişti. Gökyüzüyle yeryüzünün bağlantısını yıldırımlar sağlamaya başlar olmuştu. İnsanlar aklını kaçırmış gibiydi. İnsan çığlıkları duvarlara çarpıp canlı bedenleri yok ediyordu bazı insanlar ise kendi etlerini parçalıyordu.
Kıyamet çığlığının değdiği canlı bedenler küle dönerken hayatta kalanlar kaçacak delik arıyordu. Kırmızı saçları omzuna dökülen genç adam arkasını döndüğünde dev bir su kütlesinin geniş caddede yuvarlandığını gördü. İnce ve uzun kollarını iki yanında açarak herkese zıt yönde, dev dalgaya doğru koşmaya başladı. Ellerini uzattığında dalganın sularıyla arasında az bir mesafe kalmıştı. O an bedeninden dev bir ses dalgası yayıldı.Gri gözleri etrafı tararken ellerini havaya doğru kaldırdı. Ayakları yerden kesilirken bedeni havalanmaya başlamıştı. Sırtında siyah kanatları belirlemeye başlarken dudaklarından birkaç cümle büyü dökülmeye başlamıştı. Büyünün etkisiyle sanki zaman geriye alınmaya başlamıştı. Dalgalar denizlere çekiliyor, yıkılan apartmanın taşları birer birer eski yerine otururken cansız bedenler yattıkları ölüm uykusundan uyanmaya başlamışlardı.
Gri gözleri kırmızı renge bürünmeye başlayan Evan, bembeyaz teniyle gökyüzünde parlıyordu. Ellerini birbirine kavuşturduğunda depremin yeryüzünde yarattığı etki ortadan kayboldu. Güneş yeniden ufukta belirdiğinde etrafı kaplayan kırmızı sis, siyah kanatlı meleğin ruhuna hapsoldu. Dünya yörüngesinde tekrar dönmeye başladı. Güneş’in onu yeniden aydınlatmasına izin verdi. Yıldızlar, Güneş’ten aldıkları enerjiyle parlamaya başladı. Ancak Ay karanlığa hapsoldu. O tekrar parlamaya başladığında kıyametin habercisi olan çığlık yeryüzünü tekrar kaplayacaktı.
İnsanlar bunu bir rüya sandı, hayatlarına kaldıkları yerden umursamadan devam etti. Bazıların ise bunun Tanrıdan bir mesaj olabileceğine inandı ve geceleri hiç uyumadı. Durmaksızın Tanrıya yalvardı. Her gece karanlığa gömülen evleri mum ışıkları aydınlattı. Gündüz ve gece fark etmeksizin camilerin, kiliselerin misafirleri eksik olmadı. Yaşlılar, gençler, çocuklar boş buldukları her an dua etmeye devam etti. Masalardan şükür duaları eksik olmamaya başladı, geceleri uykusuz kaldı Dünya affedilmek için.
-Nilsu TOSUN