Bugün eşimle birlikteliğimizin 4.yıl dönümü. Kendimi çok yaşlı hissediyorum, oysa ki baharındayım hayatımın. Eşim Firdevs’i çok seviyorum. Onunla mutlu olduğumuz anlar çok güzel, çok özel. Severek, aslında belki de daha çok ‘anlaşarak’ yaptığımız bu evlilikten bir şikayetim yok. Var olan şikayetim hayatta saklı.
Eşim benim hep sanatçı kişiliğimi sevmiştir. Benim için sanat da insanın acılarından gelir. Yani hepimiz bir noktada aynı durumlara güleriz; kimimiz kahkahalarla, kimimiz sadece tebessümle… Fakat acı, acı çok farklı bir şey. Her insan aynı acıya üzülmez. İnsan olduğumuzun en temel özelliği ve o özgün sanatçı ruhumuz da burada çıkar. İnsanın travmalarına göre şekillenir acılarımız. Bugün işte eşimle birlikteliğimizin yıl dönümünde kafam ağır şekilde sarhoşken bunları düşünüyorum.
Arabayı bıraktığımdan dolayı yalnız ve ağır adımlarla yürümeliyim evime doğru. Yağmur ıslatıyor İzmir’i. Birkaç saat öncesinde sadece yalnız başıma hayatımı düşleyip şarap içtiğim Alsancak sahili, şimdi çok farklı geliyor gözüme. Göz kepenklerim açıp kapanırken yürüyüşüm ve hafif sallanırken sarhoşluğumla kendimi dik tutamıyorum. Sahil boyunca yağmur çiselerinin denize çarpıp geri gelmesi, o sudan gelen ses ve görüntü, eski sevgilimi, ilk aşkımı andırıyor. Bugün sadece düşüncelerimle aldatmıyorum karımı, tabii buna aldatmak denirse, çünkü bence hiç öyle değil.
Alsancak çimlerinde oturup yalnız başıma sarhoş olurken, direksiyonumun beni eski sevgilime, bir arkadaşıma götürdüğüne şahit oldum. Çok hatırlamıyorum ama kapısını çaldığım o beyaz, pörtülenmiş tahta kapının ardında, çok yakın ve aslında bir o kadar da uzak yüzle karşılaşıyordum. Açtı bana evini, sarhoş olduğumu biliyordu. Ve kocası sadece gündüzleri çalıştığından evde de yoktu. Çekinmiyordu benden, evli olmasına rağmen seviyordu beni. Gözlerime bana acıyormuş gibi baksa da acıdığı ortak paydaydı, bizdik. Sadece kendimizi kötü hissettiğimizde, ya da sırılsıklam ıslakken veya sarhoşken geceleri aklımıza geldiği o aşkın kurbanıydık.
Çılgınlar gibi seviştik bu gece. Yasak olmanın, etik olmayan bu sevişmenin verdiği fazlaca bir erotizm vardı bu birliktelikte. Vücudun her bir karesi benim için çok aydındı. Ortak acımızın verdiği bu travma, bizi aşkla tutandı, cezbedendi. Omuzlarını, bacaklarını öptüğümde, kalbindeki geçmişi hatırlıyor, ona bunun ayrı geleceğini veriyordum. Çünkü öpüşmek, ya da öpmek bir insanı; sadece hislerle ya da spontane gelişen anlık durumlardan değil, iki insanın her şeyiyle gerçekleşiyordu. Yağmur da eski sevgilim, sarhoş olmak için dolaptan çıkardığı biraları getirmişti. Hem kendi içiyor, hem bana içiriyor, hem de üzerimize döküyor, kocasıyla isteksiz, bunak sevişmelerini geçirdiği o yatak odasında gerçek bir aşkı yaşıyordu. Ve bunu ikimiz de hiç unutmayacaktık.
Evinden nasıl çıktığını hatırlamıyorum. Arabayı unutmuştum bile. Bu kafayla da kullanamazdım zaten. Eşimi aradım hemen. İçimde tutamadığım o pişmanlığı bastırmak için. Açmadı, uyumuş olmalıydı. Beni merak etmiş olmalıydı ve dayanamadı sanırsam. Yıl dönümümüzde onu yalnız bırakmanın üzüntüsünü tek başına çekiyordu. Ben ise evime geri döndüğümde pişman, ama Yağmur ile seviştiği için değil, eşini aldatmış bir adam olarak gidiyordum. Sorunun bir yanı da eşim Firdevs’in her ne olursa olsun, yıl dönümümüz de olsa, bugünü onunla geçiremeyişimin asla bir aldatma olmasını beklemeyecek oluşuydu. Bana fazlasıyla güveniyordu, hatta o kadar çok güveniyordu ki beni merak edip, sadece yorgun düşerek ve içi rahat uyuduğuna emindim.
Kordon sahilini bitirdiğimde, yollarda biriken su birikintileri yüzünden ayakkabım ve paçalarım sonuna kadar ıslak bir halde yoluma devam ediyordum. Evime yaklaştığımda hala saçlarımdan su akıyordu yerlere. Aşık bir adamdım ben, fazlasıyla aşık. Fakat Firdevs ile sadece mutluydum ve bunu ondan başka herkesle de yapabilirdim. Yağmur ile ise sadece onunla üzülebilirdim. Adı gibi güzel olan o kadının, ismine anlam olan doğa olayına bile aşık olmak, travmamızın ortaklığına inandıran bu kadına, her ne kadar yollarımız kesişmese de, yasak da olsa hislerimiz, ona duyduğum şeyleri belirtmekten asla çekinemiyorum. Çünkü beni ‘ben’ yapan, o sanatçı ruhlu benim, tek kaynağı acı. Ve acımı paylaşabildiğim bu koskoca şehirde, hatta ülkede, sadece Yağmur var… Bir tek onunla aynı hisleri hissedebiliyorum, bir tek onunla ben gibi oluyorum. Sanki içimde saklayıp çıkaramadığım bir benliğimi tutuyor kalbinde. Göz gözeyken açılıveriyor her şey…
Evimin kapısını çaldım. İlk başta Firdevs açmıyordu. Telefonunu aradım ona da cevap vermedi. Fazla zorlayıp uyandırmak istemedim. Evde olduğu kesindi, ışıkları açık bırakmıştı. Sanırım korkuyordu. Gecelerini bensiz geçirmekten nefret ettiğini hep söylerdi. Firdevs neşeli bir kızdı, güler yüzlüydü ama bana göre değildi. Ben ise bencil bir adamdım ve mutlu olmak için onunla evlendim. Mutluyum da, ama unuttuğum şeyi, hayatın acı gerçekliğini onda değil Yağmur’da buluyordum.
Şair değilim ben, evet. Sadece sanata önem veren bir insanım. Bunu bir şair yaptığında gelecekte ondan yazdıklarıyla övgüyle bahsedeceklerdir ama, beni değil. Şuan hali hazırda birkaç denemesi olan eşini aldatmış bir adam olarak oturuyordum evimin kapısının önünde. Bunun etikleşmesi, bu durumun olağan olması, en azından halk tarafından, ancak öldüğümde ve bu ikilemde kalan aşkımı kaleme döktüğümde gerçekleşecek.
Şimdilik bunun için çabalıyorum. Her ne kadar eşimin yüzüne baktığımda pişmanlık duysam da, geceleri ağladığımı, içimin kan aktığını, banyolarda sabahladığımı bilmese de, bu çektiğim ızdırabı, yine her sarhoş oluşumda Yağmur’da tüttüğümü bilmese de, ben bunu diri tutacağım. Günümü olmasa da, çünkü bir gün bilinecek ve kötü insan olacağım, eşimden ayrılacağım, Yağmur yüzüme bakmayacak ve hayatım mahvolacak olsa da geleceği kurtarmam, iyi bir şair olarak anılmam, bu fedakarlığımda saklı kalacak. O yüzden bana kalan bu süreyi şimdi iyi değerlendirip sadece yazıyorum. Bu da bu yazılarımdan biri.
Hayatım boyunca hep seçilmiş bir insan olduğumu düşündüm. Kimin seçtiğin, ne için olduğu umurumda değildi. Allah’a da inanmıyordum, ondan da değildi bu beklentim. Ben buna inandığım için bu oldu. Şimdi ise seçilmişliğimin bir değeri vardı. Umarım Edebiyat dünyası beni ahlaksız ama kahraman diye anar ve şiirlerim geleceğe umut olur. Çektiklerimi anlayacaklarını sanmasam da, her zaman bir şair ancak bir şiirle anılacaktır. O şiirim için ise ben ölümüme dek gecemi gündüz etmeye hazırım. Şiirle, sanatla kalın!