Korkarım ki durum düşündüğümüzden çok daha ciddi boyutlarda seyrediyor, Her birimiz çokça acı haber almaya başladık bile yakın çevremizden özellikle İstanbul’da yaşayanlar…
Kimine göre her ölüm erken ölüm, kimine göre bir kişinin ölümü dramken, 1 milyon kişinin ölümü ise istatistik, Kimine göre ise bazı ölümler istatistiklere bile yansımıyor, yansıyamıyor canım memleketimde.
Bire bir yaşamış olduğum acı olayı sizlerle paylaşmak, tedbiri bir an bile elden bırakmamak gerektiğini vurgulamak istiyorum. Pazartesi günü 54 yaşında hiçbir kronik hastalığı olmayan 30 yıllık aile dostumuzu, İstanbul’un bir ilçesindeki özel hastaneye kaldırmışlar. Nefes darlığı, ateş,gibi corona belirtileri ile hastaneye yatırmışlar. Çarşamba akşamı oğlu beni arayınca durumdan haberim oldu, oğlu babasını daha teşekküllü bir devlet hastanesine sevk etmek istediklerini ancak hiçbir yerin kabul etmediğini yardımcı olup olamayacağımı sordu kayıtsızca.
Bir kaç yıl hastane satınalmasında çalışmam ve bir kaç doktor arkadaşımın olması sebebi ile en yakınlarımı aradım hemen, istanbuldaki en büyük devlet hastanelerinden birinde çalışan hekim arkadaşım bana kendi hastanelerinde hiç yer olmadığını, durumun televizyonda gösterilenden oldukça vahim olduğunu ancak yakın bir kaç hastaneye sevk olabileceğini söyledi.
Döndüm yakınımızın oğlunu aradım, durumu anlattım, daha derin dinledim onu ,vahim durumu daha derinden anlamış oldum. Olaylar şu şekilde vuku bulmuştu.
– Hasta kendini kötü hissedince en yakın hastaneye gitmişlerdi, burası da apartmandan bozma özel bir hastaneydi ki yoğun bakım servisi 1. dereceymiş oysaki hastamızın 3. derece bir yoğun bakımda tedavi görmesi gerekiyormuş.(hasteneler ne derece denetleniyor, neye göre açılıyor, gereklilikleri ne ölçüde karşılıyorlardı acaba ?)
-Tüm belirtilerine rağmen Pazartesiden Çarşambaya test sonuçları çıkmadığı için hiçbir devlet hastanesi sevk kabul etmiyordu, 112 aramaları, doktorların gönderdiği faxlar hepsi karşılıksız, kifayetsiz kalıyordu.Herkes ağızbirliği yapmış şekilde test sonucu olmadan hiçbir şey yapamayız diyordu.
-Bu esnada hasta solunum zorluğu çekse de bilinci yerinde, olup bitenin farkında umutla sevk edilmeyi bekliyordu.
-Arkadaşımın tavsiyesi eğer hasta fiziken iyise doktoru izin veriyorsa sevk beklemeyin çıkış alın hastaneden ve en yakındaki daha teşekküllü devlet hastanesine başvurun ya da yine çıkış yapıp şu özel hastaneye gidin şeklindeydi.
-Oradaki doktor bu halde çıkış yapmasına izin vermiyor, oğlu ne yapması gerektiğini babasına soruyor, bana soruyor herkes nasıl olsa test sonucu gelir ve sevk olur taburcu olup sağlığına kavuşur diye bekliyordu, ne de olsa daha 54 yaşında turp gibi kimsenin aklına farklı bir olasılık gelmiyor.
-Ertesi gün Perşembe öğle saatlerinde maalesef bilindiği gibi tez bir şekilde geldi acı haber. Şaşkın, perişan , üzgün daha 4 gün önce yanında olan babalarının gittiğine inanamıyordu aile. Kötü haber tez bir şeklide yayıla dursun test sonuçları hasta vefat ettikten 3,4 saat sonra gelecekti, tahmin ettiğiniz gibi pozitif olarak.
Şimdi geri de kalan perişan aile, televizyonlarda çıkan 15 dakika içerisinde sonuç veren test haberlerine karşı kendi gerçekleriyle karantinaya alınmış, çaresiz ne olduğunu bile anlayamamış, üzüntü içerisinde bekliyor, ağlıyor, son bir kez olsun babalarını göremiyor, cenaze merasimi bile düzenleyemiyorlardı…
Geride onlarca cevapsız soru kalıyordu, acaba farklı bir hastaneye gidilseydi , acaba test sonuçları daha erken çıksaydı, acaba test sonuçlarını beklemeden devlet sevke izin verseydi, acaba acaba hiçbiri sonucu değiştirmeyecek hiçbiri vicdanlardaki sızıyı ve acıyı azaltmayacak, azaltamayacak sorular.
Bu ölüm de düştüğü yeri yaktı en çok, yaşandığı yerde hissedilmeye devam ediyor en çok,. Devlet bile öldükten sonra gelen pozitif sonucu istatistiklere yansıtmayacak, bizler de bize gösterilen istatistiklere bakıp vicdanımızdaki acıyı ölçmeye çalışacağız, ölçebilirsek….