Başlarken: Yeni bir yazı yazamadım. Gündem malum olduğunuz gibi virüs ve yaratacağı kriz.
Ben de yıllar önce yazdığım bir yazıyı sizlerin takdirine sunmaktayım. Bu yazıyı 2011 yılında yazmışım.
Ama, güncelliği bakımından değişen bir şey yok. İyi okumalar…
—————————–
T24.COM.TR muhabiri Sayın Hazal Özvarış, “Sıfıra Sıfır, Elde Var Mobing” kitabının yazarı Çağlar Çabuk ile “Mobbing” üzerine söyleşi gerçekleştirmiş.
Söyleşinin Mobbing’e dair aydınlatıcı bölümlerine göz atar isek…
“Mobbing” nedir sorusunu, Sayın Çağlar Çabuk, şu şekilde tanımlamış:
“Mobbing, çalışma yaşamında kişilerarası yaşanan, bir kişiden diğerine veya birden fazla kişiden bir kişiye yönelik yapılan, sürekliliği olan, sistemli ve kasıtlı bir şekilde devam eden, kişinin işini bırakmasına, kendisini yetersiz, başarısız hissetmesine sebep olabilecek bir dizi davranışlar bütünü. Bir başka deyişle, bir çeşit çeteleşmenin sonucunda ortaya çıkan sürece verilen isim. Hatırlarsınız Yeşilçam’ın Ayşecik filmlerinde baba eve mürebbiye tutar, ama şoför, aşçı, Ayşecik bir olur mürebbiyelere tuzaklar kurar ve mürebbiyeleri bir bir kaçırtırlar. En sonunda esas kadın gelir ve işler çözülür. Orada geçen de aslında bir mobbing hikâyesidir.”
“Mobbing’in neden yapıldığı” sorusunu, şöyle cevaplamış, Sayın Çabuk:
“Kasıt meselesi tartışılıyor. Mobbingi literatüre taşıyan uzmanlar kişinin işten ayrılması için diyebiliyorlar. Ama saha çalışmalarımda gördüm ki illa herkesin istifa etmesi gibi bir kasıt yok. Performansın düşmesi nedeniyle iş akdi feshi de mobbingin sonuçlarından biri. İnsanların sadece biriyle alay etmek ve bundan zevk almak için yapabildiklerine tanık olduk.”
“Mobbing kapitalizm ürünü mü?” sorusunu da şöyle cevaplamış, Sayın Çağlar:
“Mobbing için bir suçlu aramak gerekiyorsa sistemlerden ziyade toplumsal dinamiklere de bakmak gerektiğine inanıyorum. Kapitalizm, kâr ve verimlilik üzerinden yükselen bir yapı. Kaynakların sınırlı olması ve rekabetin varlığı da mobbing dinamiklerini arttırıyor. Mobbing için kapitalizmin yarattığı bir sonuçtur dersek, insanın buradaki etkisini hafifletmiş oluruz. Eminim Mimar Sinan, o şahane camileri yaptırırken de çalışanlar arasında mobbing vardı. Hatta magazinsel sunulan bir haberde, Osmanlı’da ilk mobbingin Kanuni Sultan Süleyman döneminde geçtiği söyleniyor. 1544 yılında Divan toplantısında Rüstem Paşa’nın suçlarına maruz kalan Hüsrev Paşa,
bu nedenle intihar ediyor.”
“Mobbingçi kimdir?” sorusunun cevabı da şu şekilde verilmiş:
“Mobbing yapan insanların özelliklerine baktığımızda son derece dışa dönük, tutarlı, kurum için her şeyi göze alabilecek insanlar olabildiklerini görüyorum. İyi aile babası, çevreleri için kanaat önderi veya ideal bir insan olabiliyorlar. Ne yazık ki hepimiz hayatımızın bir döneminde tesadüfen de olsa mobbingçi olabiliriz. Herkese yardım eden, dini bütün gösterilen kişiler veya sosyalist denilen insanların içinden iş yaşamında bir mobbingçi çıkabilir. Tabii, herkesin tarzı farklı oluyor. Karda yürüyüp izini belli etmeyenler, kendi elini kirletmeden başkaları üzerinden bunu örgütleyenler olabiliyor. İçlerinden çıkan bu zorba, mobbing uyguladığı kişi gittiğinde kendine yeni bir kurban arayabiliyor.”
———————–
Hazal Özvarış, t24.com.tr, 26.12.2011
MOBBİNG, ülkemizde dönem dönem konuşulan; ama fazla gündeme getirilmeyen ya da getirilse de saman alevi gibi geçen konulardandır.
Mobbing uygulamasında şunu da belirtmek gerekir: Mobbing mağdurları, sadece kadınlar değildir.
Kadınlara göre azınlıkta da olsa, mağduriyet pozisyonunda erkeklere de rastlanmaktadır.
Aslına bakılırsa, “mobbing”, iş dünyası açısından çalışma barışını birebir etkileyecek ve hatta baltalayacak bir girişimdir. Kirli rekabet konseptinin de, en aşağılık ve pespaye taktiklerinden olsa gerek.
Çalışma hayatının amansız rekabet ortamında, kişilerin; bir diğer kişiye, veya pozisyon itibariyle üstte bulunan bir kişinin; yine sadece bir kişiye yönelik, “sistematik”, “yıldırıcı”, “sürekliliği” olan, iş ahlâkı ve adaplarıyla bağdaşmayacak tutum ve tavırlara yönelerek, kendisinin “rakibi” gördüğü kişiyi, “game out” durumuna düşürmesine yönelik gayretlerini, iş hukuku zemininde yaptırıma bağlayacak bir hüküm var mı, bilmiyorum.
Söyleşide bahsedildiği üzere…
2012 yılında hayat bulması beklenen bir yasaya göre…
Mobbing vakalarında, kurumlara da dava açılabilecekmiş.
Çalışma psikolojisi ve iklimi açısından, sanırım en akli tutum, insanların bir mobbing’e maruz bırakılmalarına seyirci kalınmamasıdır.
Aslında, burada önemli olan, mobbingi uygulayan kadar, bunun bertaraf edilmesinde yetkili ve sorumlu organların, üzerlerine düşenleri yapıp yapmadıkları veya duruma neden göz yumduklarıdır?
Tabii bir de vakanın, bizim gibi ülkelerin sosyo-kültürel yapılarından kaynaklanan, çözümü geciktirici ya da öteleyici yanı olan, mağdurların yaşadıklarına katlanarak, bu husustan, çevrelerine bahsetmeyerek, bu hususun, belli raddede kamuoyu oluşturmasına vesile olacak imkânlara kapı aralayamaması da gelmektedir.
Özellikle, ataerkil güç dengesinin hâkim olduğu çalışma hayatında, güç ve mevki olarak üstte olan bir erkeğin; bir kadına, kendisinden pozisyon olarak aşağıda bulunan bir kadına uyguladığı veya uygulayacağı mobbing, yine mağdurun içinde bulunduğu sosyokültürel yapıyı göze almasından ötürü, gerekli yasal yaptırımlara maruz kalmadan, hedefine ulaşıncaya kadar devam edecektir; ya da en azından işin ortaya çıkması babında, daha fazla zaman alacaktır.
Mobbing, bence, kişilerin sağlıkları kadar, çalışma barışını da etkileyen ve bu husustan ötürü de savaşılması gereken önemli bir sorundur.