Sanırım 2005 yılıydı. Ankara da bir kitapçıda gördüm kitabı. Açıkçası alma nedenim sevdiğim yazarlardan Orkun Uçar’ın editörlüğünde olduğunun kapakta yazmasıydı. Nasıl bir kitapla karşılaşacağıma dair hiç bir fikrim olmadan satın aldım. Sanırım akşam 7-8 gibi başladım okumaya. Öyle bir dünya ile karşılaştım ki inanın burada anlatmam imkansız. O heyecanla sabahlayarak hiç uyumadan kitabı bitirdim. İlk okumamın üzerine on defa, belki daha fazla ilk kitabı tekrar okumuşumdur. Kitapta ki tüm karakterler, efsaneler bize öyle yakındı öylesine bizdendi ki dünyasının gerçekliğine anında adapte olmuştum.
Bakın mesela Marvel yada Dc Comic dünyalarının kendi içlerinde tutarlılıklarının olduğu evrenleri vardır. Onları okurken bu dünyaların kurallarını kabul eder okur ve ona inanarak devam edersiniz. Bir sürü mantıksızlık vardır ancak bu o dünyada ki kabulleniriz sebebiyle kaybolup gider. Ancak bu kitapta öyle bir durum söz konusu değildi. Dünya bize çok yakındı. Bizim içimizdeydi. Lokman Hekimin ölümsüzlük formülü, meleklerin güçleriyle doğmuş çocuklar, bazılarımızın vampir diye bildiği geceliler, alamut, hava kuvvetlerinin içine yerleşmiş 12. daire, Doğan ve tabi ki Sarp Yüzbaşı. Bu kitapta ki büyüler, özel güçler, hiç hayal ürünü gibi gelmiyordu kitabı bitirdiğimde. Her şey çok doğaldı. Geceliler ki aslında biz vampir diye biliriz, ilk varoluş efsaneleriyle beni benden almıştı.
Kitabın konusuna gelirsek bu kısmını alıntı yapmadan sevdiğim şekilde özetlemek istiyorum. Dünya da iyi ile kötü arasında ki savaşta, dünyaya meleklerin güçleriyle doğarak gelen çocuklar var. Bu çocukları bulup yetiştiren, onlara dünya da ki bin türlü musibete karşı savaşmayı ve özel güçlerini kullanmayı öğreten Lokman Hekim var. Lokman Hekim aynı zaman da ölümsüzlüğün sırrını bulmuş ilk büyük usta. Melek güçleriyle doğan çocukların hepsinin ayrı güç ve özellikleri var ve sayıları hep yedi. Belli kurallarla yaşıyor, ölümsüzlük iksirlerini yapıp yollarına devam ediyorlar. Ölümsüzlük iksirinin yeniden yapılması gerektiği zamanlarda içlerinden birisi, Elif kayboluyor. Böylece macera başlıyor.
Kitapta en beğendiğim bölümler Sarp ile beraber 12 dairede başlamıştı. Sarp aslında bir deniz altı subayı. Ancak bir gün nereden geldiğini bilmediği bir emirle Hava Kuvvetlerinde 12. daireye atanıyor. Kendisi de bir deniz altı subayının hava kuvvetlerinde ne işi olduğunu anlamasa da görev diyerek gidiyor. Ne görev yapacağını bilmez şekilde aylarca yeni görevinde pineklerken yanına birde jandarmadan Doğan geliyor. İşte burada, aralarında ki ilişkinin, psikolojik durumlarının, başlarına gelen çıkmazın esprili bir şekilde bizi aktarımı harikaydı. Gerçekten bu iki subayı da tanıdım ben ve yaşadıklarına, Sarp yüzbaşının bir türlü istifa edemediğine, gerçekten inandım. Doğal ve o kadar bizdendiler ki belki de bu nedenle 12. dairenin olduğu sayfaları 3x hızında okumuştum.
İlk kitap bize Türk efsaneleriyle nasıl epik fantastik roman yazılabileceğini göstermişti. Bu kitap serisi bizim “Yüzüklerin Efendisi” serimiz olmalıydı. Hatta yıllar sonra akademik bir çalışmada bile rastladım bu seriye. Değerli yazar Saygın Ersin sonra serinin ikinci kitabı Erbain Frıtınası’nı yazdı. O kitapta harika bir seri kitabıydı. Aslında olaylar 2. kitabın sonunda bitmişti. Ama sonra duyduk ki Saygın Abi, 3. kitabı yazıyormuş. Ancak sonrasında çok beklememize rağmen (15 sene oldu) 3. kitap çıkmadı. Saygın Ersin Abi ile bu süre zarfında tweeterdan yazıştım bir iki defa. (Hatta beni takip de ediyor kendisi 🙂 ) 3. kitabın bittiğini ama sonra kendisinin beğenmeyip kitabı imha ettiğini hatırlıyorum sanki. Neyse bu vasıta ile de bence en az 10 kitaplık olması gereken serinin neden 2 kitapla kaldığının da serzenişini de yapalım. Kendisine bana ve bir çok arkadaşıma böyle bir başucu kitabı verdiği için teşekkür ederim.
Bu arada Netflix Türkiye ekibine buradan seslenmek istiyorum. Değmeyecek bir çok senaryonun dizisini çekeceğinize, bu serinin dizisi çekmelisiniz bence. Bu seriyi göz ardı ederek büyük hata yapıyorsunuz.