Sanırım 1-2 defa aldatıldım. Neden 1-2 dediğinizi duyar gibiyim sayın okur. Ben de bilmiyorum. Belki beş, belki de altıdır. Ayrılıktançok uzun zaman sonra bir kahvaltı masasında “hassiiktiir…”dediğim için annemin kötü bakışlarıyla karşılaşmama sebepolan bir aydınlanma yaşamıştım. Hasiktir demiştim çünkü aldatılma ihtimalim Liverpool’un Tarsus İdman Yurdu’nu yenme ihtimalinden bile fazlaydı. Bunu ne kadar geç fark ettiğimi de şöyle söyleyeyim, o zamanki ilişkim sırasında saçım halı gibiydi. Şu an ise yanlardan açık, tepede bir boşluk var. Erkek tipi dökülmenin zangır zangır yaşandığı anlardayım.
Böyle bir konumda olmama rağmen sürekli benden fikir alan arkadaşlarımı sizlere daha iyi anlatmak istiyorum. Her biri kaliteli pırıl pırıl çocuklar. Kimisi üniversite harcını iddaa’ya basıp kaybetti.Kimisi Tinder’da takılırken parmağını sakatladı… Dediğim gibi hepsi pırıl pırıl çocuklar. Mesela Alpay’ı anlatayım size. İlk örnekteki arkadaş. Okul harcını Milwall maçında yiyen Alpay. Hazır konusu açılmışken söyleyeyim, İngiltere alt ligleri sıkıntılıdır, tüyo yoksa uzak durun, tüyo lazımsa da bana gelin… Konuya dönelim. Kızdan ayrıldıktan sonra Alpay’la geleceğini konuştuğumuz bir “geleceğine yön ver” konulu panel yaptık. Panelin sonunda zaten bu ilişkinin yürümeyeceği ve önüne bakması gerektiği kararı çıkmıştı. Konuyu çabucak atlatmış hem konu hakkındaki fikrini hem de karakterini şu cümleyle özetlemişti “Neyse zaten telefonun hafızası da dolmuştu, telefon yavaşlamıştı. Şimdi ayrıldık ya hepsini silerim telefon canavar gibi olur… İşte kardeş her şerde bir hayır vardır.” Tabii şimdi dürüst olmak lazım. Bu tip faydacılık ve olumlu yönde bakma huyları benim arkadaşlarıma zerk ettiğim birkaç garip huyumdan birisi. Kendi başıma gelmeyen her konu hakkında müthiş mantıklı,analitik, duygudan ve insansı herhangi bir histen uzak cevaplar verip, ona göre akıl yürütebiliyorum. Yani ilişkiler hakkında, kadın- erkek ilişkileri hakkında konuşabilecek bir insan değilim. Tavsiyelerim genelde başarılı olsa da bu başarımın sebebi zamanında yediğim boklar ve daha da fazlası yediğim kazıklardır. Yani şöyle anlatayım, alt liglerden bir futbol takımını tam da küme düşmek üzereyken kurtaran, diğer sezon bir üst lige taşıyan “her şey müthiş gidiyor ya böyle takılırım artık” dedikten sonra aldığı ilk yenilgide kovulan teknik direktör gibiyim. Değerim bilinmiyor, daha da fenası yapabilecek bir şeyim de yok.
Bundan yıllar önce normalde bir mizah dergisinin içindeki bir yazının konusu olmayacak bir şey başıma geldi. Lisenin ilk senesinde babamı kaybettim. O gün yanımdaki arkadaşlarımın bendeki yeri tahmin edersiniz ki farklı.“Ahhh yavruuum ne çok babana benziyorsun” diye bana sarılan dram meraklısı teyzeler ve “Beni tanıdın mı yeğenim, sizin yazlığa gelmiştim hani sen daha şu kadardın” derken elini yerden 60 cm yukarıda tutan akılsız amcalardan herhangi birine saldırmadıysam o gün yanımda olan arkadaşlarım sayesindeydi.Bir şeye ihtiyacınız olduğu zaman, dertleşmek istediğiniz zaman gerçekten konuşabileceğiniz, sizi dinleyecek insanlar olması büyük bir lüks. “Kanka ne zaman istersen burdayız”, “acını anlayamayız ama ne istersen ne yapmak istersin burdayız kanka”derken onların gerçekten yanımda olduğunu biliyordum ve hissediyordum. Bundan yaklaşık dört sene sonra yine başıma vahim bir olay geldi.Arkadaşlarımın her biri beni teselli etmeye çalışıyor. “Kankam ne zaman istersen burdayız biliyorsun” diyerek sırtımı sıvazlıyor, “acını anlayamayız ama konuşmak istersen kafa dağıtmak istersen hep burdayız kardeşim” diyerek teselli üstüne teselli vererek kombo yapıyorlardı. Bu seferki konumuz apayrıydı.Kız arkadaşımın vegan olduğunu söylemiştim. Sarsılmış,kendilerine gelememişlerdi. Üç Mersinli, bir Kayserili ve bir de Diyarbakırlı’nın olduğu bir arkadaş ortamında kurulabileceken acı cümlelerden biri kuruluyordu. “Yenge vegan mı yani?”Vegandı… Yapacak bir hamlemiz yoktu. Ben tantuni yerken o falafel yiyordu, ben mangal yaparken o soya sosuyla yeni tarif deniyordu. Arkadaşlarım durmuyor sorular sormaya devam ediyordu. “Ciğer de mi yemiyor?”
Yemiyor Diyarbakırlı yemiyor…