Koronavirüs ile yaşamaya alışmak durumundayız.
Koronavirüs’ün ciddi boyutlardaki etkisini İran ve İtalya’da görmekteyiz.
Bence…
Böyle dönemlerde, toplumların aşırı tedirginliğe ve korkuya sürüklenebilecekleri dönemlerde…
Kriz yönetimi gerçekten de önemli bir mesele olarak önümüze çıkmakta. Toplumun olan bitenden haberdar edilmesi, şeffaflık, kamu güvenliği ve sağlığı gibi hususlarda kamu otoritelerinin, bu zorlu süreci çok iyi yönetmeleri, sürecin vereceği tahribatın minimum düzeyde atlatılması bağlamında elzemdir.
Bildiğiniz gibi çağımız bilgi çağı. Eğer, devleti idare edenler; sırf toplumda endişe, korku, tedirginlik, telaş, panik hâllerinin zuhur etmemesi için, saydamlıktan taviz verirlerse, bu tercih bence toplumdaki stresi daha fazla arttırır diye düşünmekteyim.
Bu bağlamda…
Bu koronavirüs, gündemimizi de değiştirmekte veya unutturmakta.
Unutkanlık…
Balık hafızalı olmak…
Akıl tutulması yaşamak…
Bunlar, bu sıralar çok fazla aşina olacağımız duygu durumları.
Öyle bir virüs belasıyla meşgulüz ki…
Ne işsizliği…
Ne ekonomik durgunluğu…
Ne Suriye’yi…
Ne mülteci sorununu…
Ne de diğer siyasal mülahazaları değerlendirir ve konuşur olduk!
******
Şöyle yazılan ve çizilenlere bakıyorum…
Kimi soğukkanlı yorum-değerlendirmeler okurken…
Kimi daha çok “tarafgir” okumalara rastlıyorum.
Şu koronavirüs, bazı olguların veya değişimlerin toplumlara “amentü” gibi sunulduğu zamanlarda, mertçe yüzleşmelere de vesile oldu/olacak.
Kapitalizmin veya emperyalizmin bu süreçte ağır yaralar alacağını iddia eden düşünürler var.
Yine, kıta Avrupa’sında; özellikle İtalya’da Almanya’da Fransa’da, olağanüstü gibi addedilecek tedbirler alınmakta.
Sınır kapıları kapatılmakta. Avrupa içi emek ve sermaye mobilitesinin darbe alabileceği bir süreçle karşı karşıyayız.
Yine, aşırı sağ akımların/partilerin/liderlerin, böyle akıl tutulmalarının yaşanacağı zamanlarda güç kazanıp, ülkeleri bir uçuruma sürükleyebilecekleri dillendirilmekte.
Gerçekten de şu son yıllarda “popülizm” çok fazla ilgi görmekte. Toplumlar, algı yanılsamasına tâbi tutularak, manipüle edilerek, gerçeklikten uzaklaştırılabilmektedirler.
Benim anlamadığım husus…
Bu dönemden “güçlenerek” çıkılacağı söylemi!
Bu virüs sadece biyolojik olarak tehdide neden olmuyor. Bir de bunun işsizlik, ekonomik daralma, sektörlerin emek ve sermaye kaybı yaşaması, sosyal çözülmeler, sosyal barışın baltalanması, siyasal ve iktisadî istikrarsızlık, yeni göç sorunları gibi yan etkileri de olabilecektir.
Yine bir hususu da vurgulamak istiyorum.
Bu koronavirüsün laboratuvar ortamında üretilmediğine, yani doğal bir virüs olduğunu iddia eden görüşler gözüme çarpmakta.
Daha önce de dediğim gibi, ben, pek fazla “komplo teorilerine” prim vermem…
Ama…
Söz konusu, içinde bulunduğumuz yirmibirinci yüzyıl olduğunda ve bilimsel faaliyetlerin, ticaret savaşlarında bir faktör olarak kullanılabileceğini de akıl edebilme vasfına sahip olduğumda, tüm bu komplo teorileri dediğimiz fikirlere “şerh” koyuyorum. Yani ihtiyatla yaklaşmaktayım.