Hani bazen hayat ağır gelir…
Hani bazen sebepli sebepsiz can sıkıntısı basar, bir mutsuzluk hissi kaplar ya…
Endişeler duman olur, etrafını sarar, ruhunu bürür ya insanın…
Çok uzak bir vakitte, neredeyse bana ait olduğundan bile artık şüphe ettiğim bir geçmişte: Sanırım ortaokulda, bir müzik hocamız vardı. Enerjilerinin zirvesinde azgın ve hareketli onca çocuk arasında, başka âlemlerden bu dünyayı izlermiş haliyle gelir giderdi. Ayaklarının yere basıp basmadığı muammaydı.
Nihayetinde bir gün, belki gamsızlığımıza karşılık verme ihtiyacından ya da başka sebepten ötürü, kızı ve damadını bir kazada kaybettiğini, iki torunuyla baş başa kala kaldığını öğrendik. Bütün vurdum duymazlıklarımıza, zorlayıcı yaramazlıklarımıza, söz dinlemezliklerimize rağmen ağırlığını çabucak kavradığımız bir trajediydi bu.
Yine o sıralarda, bir de şarkı öğretti bize.
Her şey çok sisli puslu, hayal meyal. Bu yüzden tam bir kurgu yok zihnimde. Ne o yaslı, orta yaşı hayli geçkin hocamın adını hatırlarım bu gün, ne de şarkının tamamını. Yine de bazen kırık dökük bir melodiyle aşağıdaki dizeleri mırıldanırken bulduğum olur kendimi…
Özellikle de sebepli sebepsiz bir can sıkıntısı dolaşıyorsa başımda:
“Hayatın cilvesi her gün başka olay,
Bazen yok bir ümit, bazen bir dolunay…”
İşte umut bizi böyle yakalar.