8 Mart dünya kadınlar günü. Bu gün büyük bir ihtimalle bir çok sosyal platformda Türkiye’de kadın olmak ile ilgili bir çok yazı, reklam ve afiş göreceksiniz. Bir çokları kadın olmanın farkındalığını yaşayacak bu gün, bazıları hediyeler alacak bir kaçımızda karşılaştığımız tüm güzel iltifatlar sonunda gülümseyeceğiz.
Asıl mesele yani Türkiye’ de kadın olmak yada kadın olamamak konusunu hatırlamamız gerektiğinin farkına varacak mıyız. Sanmıyorum. Meselemiz şu Türkiye’ de anne olamamak, evlat, öğrenci, çalışan, gezen, gülen, seven ve sevilen olamamak. Türkiye’ de kadın olup kadın olamamak. Olabileceğimizi söyleyen olmamız gerektiğini yılın bir gününde söyleyen insanlara rağmen bunları yapmıyor yapamıyor oluşumuz. Türkiye’ de kadın olamamak konusu kadınları yüceltmek, savunmak niyetiyle ele aldığım bir konu değil. Aksine bir kadının ayaklarını üzerinde yükselmesi için kendinden ve hayallerinden başka bir şeye ihtiyaç duyacağını düşünmüyorum.
Bu geleceğin yakın mı yoksa henüz çok mu uzaktayız tartışması başlı başına bir sorunken bu toplumu bu toplumun kadınını etkileyen her bir faktörün varlığını ve yerini iyice sorgulamamız gerekiyor. Beş yaşındaki bir kızın neler yapabileceği ve neleri yapamayacağı ile ilgili bir sınırının olmaması, on yaşlarındaki bir kızın hayalleri ve idealleri olmalı ve bunlar kendi hayatı ile ilgili olması gerekmektedir. Bir yaştan sonra evlenmesi, belirli bir süre sonrasında çocuk doğurması ve tüm bu kişisel kararları alırken ölçeğinin toplum olması. Türkiye’de kadın olmanın birey olmak değil toplum olmasıdır.
Unuttuğumuz şey kadın olma farkındalığını yılın sadece bir gününde değil yaşantımıza yön verecek kararları başkalarına bırakmadan önce varmalıyız.