Asrın gerçek lideri olan Mustafa Kemal, Atatürk olmadan önce de liderliğin esaslarını belirlemiş ve kurduğu bağımsız Cumhuriyet ile koca bir ulusu var etmeyi bilmişti. Bundan dolayı mıdır bilinmez ama bedenen aramızdan ayrılmasına hatta bu ayrılığın üzerinden 82 yıla yakın süre geçmesine karşın hala hilafet yanlılarıyla birlikte bilumum gericilerin saldırılarının hedefinde Atatürk’ün olduğu görülüyor. Onun, devrimlerini sağlam temeller üzerine oturtması ve ilkelerinin de aydınlığı seçen her bireyin yolunu aydınlatması sayesinde çağdaşlıkla yoğrulmuş Kemalizm’in Türklerden kopması mümkün olmadı. Olmasın da… Çünkü bir reklam filminin repliğinde yer aldığı gibi; “olmasaydı olmazdık…”
3 Mart 1924: Devrimin derinliğini artıran kutlu gün
Konu, derin olunca bu derinliği anlayamayan ya da anlasa dahi beslediği art niyet nedeniyle kafasını kuma gömenler var olmaya ve karşımıza çıkmaya devam edecektir kuşkusuz. Ancak gerçek şu ki, Atatürk, 97 yaşındaki Cumhuriyet’in en parlak döneminin mimarı olduğu gibi bugünler ile yarınların da en önemli ışığıdır.
3 Mart 1924 tarihi de yaşattığı kutlu günlerden yalnızca birini ifade ediyor. İptidai ve teslimiyetçi yönetim anlayışının hakim olduğu parça pinçik edilmiş, işgale uğramış 20. yüzyıl Osmanlı Devleti yerine modern ve halkçı bir niteliğe bürünen Türkiye Cumhuriyeti’nin hala yaşamasını sağlayacak kadar etkili 3 büyük devrimin gerçekleştirildiği gün 3 Mart tarihi… Bu açıdan oldukça önem taşıyan bu günde hilafet kaldırılmış, öğretimde birlik (Tevhid-i Tedrisat) yasası kabul edilmiş ve Diyanet İşleri Başkanlığının kurulmasını sağlayan yasama kararı çıkarılmıştı.
Çağdaşlığın önündeki engeller bir bir kaldırıldı
İşlevsizleştirilen ve toplumu gerilere götürerek günden güne tüketen anlayışın temizlenmesi için bu anlayışın hüküm sürdüğü, gericilik yuvası ya da bağımsızlığın delinmesi için araç haline gelen her kurum, kökten değiştirildi. İşte 3 Mart Devrimleri’nin altında yatan modern zihniyetin dayanağı buydu. Gereken de uygun şekilde yapıldı.
Hilafet makamı ve Osmanlı Devleti’ndeki dönüşümü
İslam tarihinde birçok anlamda ortaya koyduğu önemle çok sayıda devletin bünyesinde yaşayan halifelik makamı Yavuz Sultan Selim’in başarılı seferleri neticesinde Osmanlı Devleti için ciddi bir makam ve hatta etkili bir yetki olarak benimsendi.
Ancak devletin “Hasta Adam” olarak algılanması ve her geçen yıl uçurumun kenarına sürüklenmesi hilafetin uygun olan sömürgeleri kontrol altında tutma aracına dönüşmeye başladı. Bunun detayları için tarafsız tarihin gözden kaçırdığımız sayfalarına bakmak yeterli ve tatmin edici oluyor.
Hilafet yok edildiğinden bu yana hazımsızlık sebebi oluyor
On yıllar boyunca benzer olayların ortaya çıkmasına sebep olan hilafet talebi şaşırılacak bir sonuç değil aslında. Günümüz konjönktürü ve yakın tarihin Ortadoğu özelinde küresel politikaların uygulanması için gösterilen ısrar şaşkınlığın olmamasına kanıt olarak duruyor.
Samimi inancı olan uhafazakar kesimde değil, gerici bazı odakların provokasyonu ve talebiyle karanlık dehlizlerde tertiplenip halka açık bir şekilde ortaya konulan manzaralar, bu talepleri canlı tutmak için derin bağlantıların varlığını gösteriyor.
Türkiye’nin yakın tarihinde birçok yapılanma dikkat çekerken bunlar arasında uzun süre adından bahsedilen ve Anıtkabir‘e bombalı saldırı düzenlemek üzereyken yakalanan irticai teröristlerin mensubu olduğu Kaplancılar‘ın popülaritesini hatırlayanlar vardır. Almanya’da düzenlenen neredeyse tüm etkinliklerinde “Kemalist Devlet Yıkılacak Elbet” hezeyanlarıyla zihinlerimizden silinmeyen örgüt, günümüzde eskisi gibi varlık gösteremese de bu yapılanmanın muadilleri amip misali türeme alışkanlığına sahip.
“Hilafet” kisvesiyle hortlatılmaya çalışılan gericilik: sükut-ı hayal
Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlam temellerinin oluşmasını sağlayan devrimler ve bu devrimleri yaratan isim olan Mustafa Kemal Atatürk, geçmişte olduğu gibi bugünle birlikte gelecekte de hedef olacaktır. Konuşmayan bir lideri susturmak için ona saygı duyan, devrimleri ile ilkelerine inanmış milyonlarca insanı yok etmek gerekiyor. Bunun da mümkün olmaması nedeniyle alıştırma ve sindirme girişimleri söz konusu oluyor. Başarılı mı? Tabii ki henüz böyle bir karanlık söz konusu değil.
3 Mart 2020: Gelsin Hilafet Yıkılsın Kemalizm
Dün, bazı odakların harekete geçmeye çalışması Twitter’a da yansıdı. Gündemi belirleyen etiketlerden (hashtag) dikkat çeken “#GelsinHilafetYıkılsınKemalizm” başlığı, bir karşı devrim takdiri toplamak yerine tepkilerin yağmasıyla bambaşka bir etikete dönüştü. Saatler içinde 30 bini aşkın tweetin atılmasıyla sosyal medyada tartışma başlatan ve tepkilere neden olan bu başlık, başlığı açanların isteği dışında bir yöne evrildi. Başlık özelinde popüler olan tweetleri sıralayan Twitter, Cumhuriyet’in savunucularının tepkilerinin yer aldığı notları ortaya koydu.