Beni ayakta tutan son uzvumu da kaybetmişim gibi bir hüzünle uyanıyorum son zamanlarda. Bir sorunumu çözdüm sanarken bir yenisi düğüm oldu ve o düğüm tam boğazımın orta yerinde duruyor. Ayakta kalmanın şu güne kadar yaptığım en kral hareket olduğunu fark ettiğimde çoktan dizlerimin üzerine düşmüştüm. Kendi evimin salonunda otururken kalbimin aniden hızlanarak çarpmaya başlaması üzerine ağlamamak için çenemi sıka sıka Allah bilir kaç defa, “Eve gitmek istiyorum.” diye haykırdım. Zihnimin içindeki şeytanlar, göğüs kafesimdeki şeytanlarla iş birliğine girişmiş sanki. Doğduğum günden öleceğim güne kadar o şeytanlarla mücadele etmek beni yoruyor. Bir de o şeytanlara yoldaş olsun diye sırtıma aldığım deveyle göğüs kafesimin üzerinde oturan ayıya söz geçirmek için çırpınıyorum.
Nefes alacağım düşüncesiyle sımsıkı sarıldığım heyecan, aynı hızla nefessiz kalmam üstüne kollarımın arasından kayıp gitti. Ben, bu dünya üzerinde şu zamana kadar tanıdığım hiçbir insana veda etmek istemiyorum. Gördüğüm hiçbir sokak kedisine elveda demek istemiyorum. Beni ayakta tutan ben değilim, biliyorum. Beni ayakta tutan şeyleri arkamda bırakarak yola devam edemiyorum.
Sürekli nankörlük ettiğimi söyleyip mental hastalıkların şıp deyince iyileşeceğini sanan insanlarla çevriliyim ve onlara, boğazıma dolanıp nefesimi kesen deveyi açıklama çabalarım her seferinde sonuçsuz kalıyor. Yola devam etmek istemiyorum desem kırk bin türlü soruya maruz kalacağımı ve cevaplarım doğrultusunda yaka paça yola devam ettirileceğimi biliyorum. Son zamanlarda kendimi Truman Show’daki gibi yapay bir dünyanın içinde hissediyorum. Ne zaman başımı kaldırıp pencereden baksam ve Ay’ı görsem, orada oturup beni izleyen ve hayatıma bu cehenneme uzanan yolu çizen kim, merak ediyorum. Hâyır da şêr de Allah’tandır. Dindar olduğumu söylemiyorum ama sığınacak tek yerin O olduğunu biliyorum. Buna inanıyorum.Göğsümün üzerindeki ayıyı yerinden kıpırdatmaya yetmese de, dünya üzerinde yapayalnız bir hiç olduğum düşüncesi birkaç dakikalığına kafamdan siliniyor.
Ailenin evinden ilk çıkışında elindeki bavullarla tamamen yabancı bir şehirde tamamen yabancı insanlarla karşı karşıya kaldığın zaman anlıyorsun. Sen aslında gerçekten o dünya üzerinde yapayalnız bir hiçsin. On tane yirmi tane arkadaşın olsun, seni anlayan tek bir insan bile karşına geçmediği müddetçe kendi kafanın içine sıkışıp kaldın demektir. Hayatımın benim için bitiş çizgisine en yakın olduğu noktada hâlâ devam etmeyi arzuluyorum ama bana bu arzuyu hayatta tutabilmek için eşlik edecek bir insanla daha tanışmadım. Aynı duyguları paylaştığımıza inandığım ama biraz sohbet edince kafamızın içindeki şeytanların aslında birbirine hiç benzemediğini fark ettiğim onlarca insanın ardından yaşamak arzusundan koptum. İnsan yaşamaktan ziyade anlaşılmak istiyor. Benim hayatımın son birkaç yılında ayıya ve deveye sarıla sarıla istediğim şey anlaşılmak. Zihninin içinde kendi cumhuriyetini ilan eden şeytanları benimkilerle aynı cehennemden çıkmış olan bir insanla aynı masaya oturmak istiyorum. Çünkü insan kendi gibi birini bulamayınca duvarlarla konuşmaya başlıyor. Ya da biraz daha umutsuzsa şayet benim gibi, tamamen sessizleşiyor.
Geceleri oyuncak ayıma sarılıp ağlayacak yaşı çoktan geride bırakmış olmama rağmen göğsümün üzerinde oturan ayı büyümeme müsade etmiyor. Hiç kimseye anlatamadığım, cehennem ateşi gibi beni yakıp yakıp kül eden sonra da tekrar eski halime getirip tekrar tekrar yakan acıları oyuncak ayıma anlatıyorum. Garip bir şekilde anlıyor ama bunu biraz ciddiyetle söyleyecek olsam şizofreni damgasını alnımın çatısına vuruyorlar. Yaşadığımız dünyada cansız varlıklara dert yanarsan deli muamelesi görürsün ama hiç kimse seni o raddeye getirenin kendileri olduğunu düşünmez. Uçurumun kenarında dururken seni o uçurumdan yuvarlayan ellerin onlara ait olduğuna yemin edebilirsin ama kanıtlamana müsade etmezler. Küçük bir çocuksan, oyuncak ayınla konuşup gezmeye çıkabilir, ona hayali yemekler yapabilirsin. Kimse çamurdan bir pastayı ayıcığın ağzına basmanı yargılamaz. Ama biraz daha büyümüşsen ve toplama çıkarma işlemi yapabilecek yaşa geldiysen, oyuncak ayına anlatacak daha çok şeyin olduğunu kabullenmezler. Büyüdükçe dertler de büyüyor ama hiçbir zaman kafanın içindeki şeytanlar seni yiyip bitirse de ağzını açıp derdini anlatmaya hak kazanacak kadar büyüyemeyeceksin.
Zihninde aynı şeytanları besleyip büyüten insanlar birbirinin elinden tutmazsa bu dünya hepimizin üzerine basar geçer. Ben bu dünyada bir iz bırakamadım ama hiç olmazsa birinin dünyasında iz bırakmak istiyorum.